Cebimde biriktirdiğim hayallerimden, yer kalmadı kelimelerime. Kötü adamların korkuttuğu düşlerimde karardı gece. Şarkılarda sustu gürültülerim. Yalnızlığın en kalaba halinde tükendi varlığım. Ben sebepsiz sebeplerden uyandım yorgun sabahlara. Aşk’ a el açan yanlarımdı suskunluğumda Kerbelayı yaşayan. Geçtim canımdan geçtim; sevdayı kucaklayan her yanımdan geçtim. İçimi ürperten telaşlardan kaçtım her defasında. Kapımı yalın ayak çalan yalnızlığı buyur ettim her defasında. “Belki” diye umutlandım, “belki” diye ayaktaydım kan ter içinde kabuslardan uyandığım gecelerde. Yaşamaya öldüm, ölmeye yaşarken insanlar. Gecenin sessizliğini bozarken kirli sesleriyle çakallar, ben sahibiydim ellerim cebimde, ıslığım dilimde gezdiğim sokakların. Şehir şarkısını söylemeye başlayınca ben vokali olurum zaten yarım bildiğim nakaratın. Şiirler geçer içimden; şehirler geçer. Ben şehirlerden geçerim; aşk benden geçer. Ben geçemem aşktan. Yorgunsam ve suskunsam acıyan yanlarıma bile. Aşk isyana dönüşürken içimde ben isyanı aşka dönüştürmemişsem, dilim “of” demiyor “af” diyorsa ateşin düştüğü yere sormaya bile gerek yok; mutludur o yangınıyla. Acırım oysa acılarıma. Üzüldüklerime üzülürüm. Sevinçlerimden dağlar yapar adını “Kaf” koyar, ardına saklarım bütün ümitlerimi. Hayallerimi “Anka” yaparım zirvesinde kalbimin. “Zümrüt” bildiğim kelimelerimden tesbih yapar, arz ederim hizmetine cümlelerimin. Cümlelerimi ise bir akarsuyla denize açılan göllere maya ederim; okyanuslara da ulaşsın diye. “Ya tutarsa” diye geçirmem içimden “Ya tutmazsa”dır benim telaşım. Bütün zillerine basar, kaçarım dostlukların. Bölünen ekmeğin buğusunu çekerim içime son lokmanın paylaşıldığı yer sofralarında. İncir’in ve zeytin’in üzerine edilmiş yeminlerimi satmam ellere. Basar, kaçarım zillere. Ama yakalanırım her seferinde. Kanlı bileğimle birleştirirken bilekleri “Yeşil öptüm bir Allah” der, kan kardeşi olmayı severim kardeş kanı yerine. Beni öksürtse de yanımda içilen cıgaranın dumanı, “dosttan gelene can feda” der, ince beli bardağın canını acıtırcasına vurup kaşığı dibine, şeker eder eritirim içinde tüm tatsızlıkları. Yıldızlar aydınlatırken geceyi ve bozarken sessizliğini gecenin ateş böcekleri, çizerim altını yeniden tüm yazdıklarımın: “ Yağmur damlası yeniden okyanusa döner, Buhar olur, gökyüzüne çıkar yağmur olur, okyanusa döner yeniden su damlası. Kürkçü dükkanıdır, dönüp dolaşıp geleceği yer tilkinin ve topraktır döneceği yer insanoğlunun. Topraktan vücut bulmuşsa bedeni, var mıdır başka gideceği yeri.” O yüzden demedi mi “Benim sadık yarim kara topraktır” diye Veysel’in hem dili hem teli. Mehmed A.Aksu