Tarih boyunca Türk hakanlarının erkek çocukları gerek ülke yönetiminde gerekse devletin geleceğinde daima önemli roller üstlenmişlerdir. Orta Asya Türk devletleri kültüründe Hakan’ın çocuklarına Tigin yada Şad derlerdi. Kürşad ve Kül Tigin’i ve devlet yönetiminde ki önemlerini hepimiz biliriz.
Türk İslam Devletlerinde ise Sultan’ın çocuklarına Melik adı verilirdi. Eyalet yöneticisi olarak devletin kaderinde önemli roller oynamışlar. Atabeyleri ile gittikleri eyaletlerde ülke yönetimini öğrenmişlerdir.
Osmanlı Devletinde ise padişah sülâlesinin erkek evlâtları. Aslı “şah oğlu padişah oğlu” demek olan şehzadedir. Osmanlı şehzadesi beş, altı yaşına gelince kendisine bir hoca tayin edilerek merasimle okumaya başlardı. Sarayda aldıkları eğitimin arkasından Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde şehzade sancakları vardı. Şehzadeler delikanlılık çağına geldiklerinde yanlarında onlara devlet idaresini öğretecek “lala” adı verilen hocaları ile birlikte tayin edilerek bu sancaklara gönderilirdi.
Devlete tam itaat ve hizmet için yetiştirilen şehzadelerin bazıları tahta çıkarken, bazıları da devlet-i ebed müddet için can verirlerdi. Yönetme hakkının Allah tarafından verildiğine inanılan rejimlerde şehzadelerin durumu bu iken, fazilet rejimi dediğimiz Cumhuriyetlerde ise durum tamamen farklı cereyan etmektedir. Cumhuriyet döneminde hiçbir siyasimiz, çocukları ile anılmadı. Adı tartışmalı konulara karışmadı.
Eski siyasilerden İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü, Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes ve Başbuğ Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş siyasete girmişler, onlarında siyasi çizgileri ve duruşları daima toplumun takdirini kazandığı gibi hiç birinin adı da akçeli işlere karışmamıştır. Hatta hepimizin malumu olduğu üzere Adnan Menderes oğluna; “Ben siyasette ve devlet hizmetinde bulunduğum sürece senin serbest hayat diye bir düşüncen olmasın, ticaret yapamazsın” demişti. Menderes’in bu öğüdü tüm siyasetçilere örnek olmalı aslında ve siyasi etik kanunu çıkarılmalıdır.
Tarihimizde ki şehzade ve yöneticilerimizi çocuklarından bahsettikten sonra devletimizi yönetenlere, ülkenin kaderinde rol oynayanlara ve hemen her konuda tarihimizi referans aldıklarını söyleyenlere şimdi bazı sorular sormakta bizim hakkımız diye düşünüyorum. Osmanlı şehzadeleri de gemicikler alıp filo kurarlar mıydı? Venedik, İspanya gibi devletlere kapitülasyon vermek için rüşvet alıyorlar mıydı?
Veya vezirlerin çocukları iş takipçilik yaparlar mıydı? Acaba hangi Osmanlı şehzadesi sefere gitmemek için rapor almıştı?
Vakıf açarak medrese arazisine kervansaray yapmışlar mıydı? Bu soruları sorarak aslında insanların ülke için seçecekleri yöneticilerde araması gereken vasıfları bir daha gözden geçirmelerinin gerektiğini hatırlatmak istiyorum.