Günümüzün
hastalığı şükürsüzlüğü ele alıyorduk. Yazıyı Münür Arıkan’dan devamla bir
öncekinden okumak konu bütünlüğünü sağlayacaktır. Lütfen bir öncekinden devamla
okuyunuz.
…Şimdi
alınan onca bayramlıklar, daha alışveriş merkezlerinde onları alırken bile;
-“Açtırmayın lan benim bayramlık ağzımı” fırçaları ile alınmıyor mu?
En
çok doğum günlerinde görüyorum, çocukların sevinçlerini. Gelen onca hediyeye
rağmen, mutlulukları sadece hediye paketini açana kadar sürüyor, nedendir
bileniniz var mı?
Ne
bekliyor, o minik dünyasında, neyi hayal ediyor acaba da yerine getirilmeyen o
beklenti üzüyor onu, bilmiyorum. Ama bildiğim tek bir şey var, mutlu değiller.
Mutlu olamıyorlar.
“Hıımmm.
Bu muymuş” edasıyla açılıyor paketler. Ne alana, ne verene bir kutsi teşekkür.
Ne de buna sebep olana.
Hızlı
yaşıyor çocuklarımız. Çünkü onlar da bizim şu küresel hızdaki hayatımıza ayak
uydurmak zorundalar. Ve o hızda, elde ettiklerinin şükrünü idrak edecek
kadar vakitleri olmuyor, dolayısıyla.
Ve
haz alamıyorlar. Vitaminini alamıyorlar, elde ettiklerinin. Özümseyemiyorlar
ellerindeki nimetleri, şöyle doya doya…
Hani
kırk kez çiğne der ya uzmanlar, bir lokmayı. Kırk kez düşünemiyorlar, o nimeti
ki ben birine bile razıyım.
Çocuklar
böyle de biz farklı mıyız sanki?
Biz
de böyleyiz.
İş
bulana kadar çektiğimiz acı, işi bulduğumuz gün sevindirebiliyor bizi. Ve
birkaç gün sonra ayaklar geri geri gitmeye başlıyor, uğruna büyük bir mücadele
vererek girdiğimiz o iş yerine. Ve içimizden artık gitmek gelmiyor. Ve ah keşke
başka bir iş yeri olsa diye, aramaya başlıyoruz. Aranmaya başlıyoruz.
Dünya’nın
en (fiziksel) güzelleri ile evlenip 3 gün sonra boşanan çiftler niçin ayrılıyor
zannediyorsunuz? Elde edene kadar her şey. Sonra cazibesini, büyüsünü
kaybediyor.
ÖSS’yi
kazanana kadar her şey. Sonra uğruna hayatımızı heder ettiğimiz o üniversite
bile cazip hale gelemiyor.
Uğruna
mücadele edilen her şey, ev, araba, iş… Her şey ama her şey tılsımını
kaybediyor, elde eder etmez.
Hâlbuki
bir fincan kahvenin kırk yıllık hatırının olduğu bir kültürde yetişmedik mi
biz? Bırakın bir fincan kahveyi, eşimize aldığımız bir kahve makinesinin
bile 40 dakikalık hatırı olmamasının sebebi nedir Sizce?
Sebep
çok basit Canlar; Şükürsüzlük Sendromu. Ve tabi bunun yol açtığı mutsuzluk
sendromu ki, içine düşüldüğünde öyle iştah şurubu ya da anti depresanlarla
geçmiyor.
Konu
şükretmek ve Yaradan Rabbinin verdiklerine bir Can dostumun dediği gibi “Allah’ım
verdiklerine şükürler olsun, vermediklerine de şükürler olsun” diyebilmek
olmalı amacımız.
Can dostlar bu yazının yani
şükretmek konusunun devamı gelmiyor bir türlü. Bu nedenle ertesi yazımızda
devam edeceğiz.
Selam ve dua ile…