Hayatta
kiminle dost olduğun önemli; İnsan babasını seçemiyor, annesini seçemiyor,
kardeşini de seçemiyor ama zor günlerinde sırtını yaslayacağı bir dostu kendisi
seçebilir.
Bazen hata yapıyoruz. Seçmekte
güçlük yaşıyoruz. Gereksiz insanları dost edinebiliyoruz. Ama yapmamız gereken
galiba en önemli konulardan bir gerçek bir dost bulup, gerektiğinde ona sırtını
yaslamaktır.
Gerçek bir dostumdan gelen belki
çoğumuzun farklı versiyonlarını bildiğimiz bir gönderiyi paylaşacağım sizinle.
Habib Baba, 4.Murad devrinin gizli,
kimsenin bilmediği Allah dostlarındandır. Yaşlıdır, fakirdir, gariptir. Fakat
Rabbinin katında da âlemlere denk değerin sahibidir.
Yaşlı
Habib Baba, uzun bir kervan yolculuğunun sonunda İstanbul'a gelmiştir.Yolculuğunun
tozunu, yorgunluğunu atmak için bir hamama gider... Niyeti, şöyle iyice bir
keselenip, paklanmak... Bedenini de ruhuna denk kılmaktır.
Fakat
hamamcı Habib babayı içeri sokmak istemez. 'Bugün' der, 'Sultan Murad'ın
vezirleri hamamı kapattılar, dışarıdan müşteri alamıyoruz.' Habib baba
üzülür... Rica, minnet eder, yalvarır...
'Ne
olursun' der, 'kimseye varlığımı belli etmem, aceleyle yıkanır çıkarım. Bu
tozlu bedenle Rabbime ibadet ederken utanıyorum. Binbir dil döker. Hamamcı
Dayanamaz... Kabul eder... Hamamın en sonundaki odayı göstererek 'Baba şu odada
hızla yıkanıp çık, parada istemem. Yeter ki vezirler, senin farkına
varmasınlar.'
Habib
baba sevinerek kendine gösterilen yere girer. Yıkanmaya başlar... Ve bu arada
hamamcının karşısında yeni bir müşteri belirir. Boylu, poslu, genç, yakışıklı
biridir bu gelen. Onunda görünümü fakirdir... Ama sadece görünümü…
Az
önce yaşananlar bir kez daha tekrarlanır...
Hamamcı
vezirler der almak istemez... Ne olursun der, bastırır ve galip gelir... Habib
babanın yıkanmakta olduğu odayı göstererek, kulağına fısıldar: 'Şu odada bir
ihtiyar yıkanıyor. Sende sar peştamalı beline gir yanına... Beraber sessizce
yıkanın, bir an evvel çıkın... Ve ekler: 'Aman ha! Vezirler varlığınızı
bilmesinler.'
Beraber
sessizce yıkanmaya başlarlar. Bu arada, hamamın büyük salonundan gelen tef,
dümbelek, şarkı, türkü sesleri ortalığı çınlatmaktadır...
Habib
babanın gözü, genç hamam arkadaşının sırtına takılır. Biraz kirlenmiş gibi
gelir ona... ve Habib baba yumuşak bir sesle konuşur:
'Evladım'
der, 'Sırtın fazlaca kirlenmiş, müsaade edersen bir keseleyivereyim.' Genç aldığı
bu teklif karşısında şaşkınlaşır ve büyük bir haz duyar... Haz duyar, çünkü
ömründe ilk defa biri ona, kim olduğunu bilmeden, sırf bir insan olarak,
karşılık beklemeksizin bir iyilik yapmayı teklif etmektedir.
Memnuniyetle
Habib babanın önünde diz çökerken: 'Buyur baba' der, 'ellerin dert görmesin' Bu
arada içerideki alemin sesleri hamamı çınlatmaya devam etmektedir. Habib baba
gencin sırtını bir güzel keseler... Fakat genç kuru bir teşekkürle yetinmek
istemez.. Ne de olsa insandır ve o da her insan gibi kendine yapılan
iyiliklerin kölesidir. 'Baba' der, 'gel bende senin sırtını keseleyeyim de
ödeşmiş olalım.' Habib baba, teklifin kimden geldiğinden habersiz, tebessümle; 'Olur
evlad' deyip, gencin önünde diz çöker. Bu arada, genç kese yaparken bir yandan
da Habib babayı yoklar, ağzını arar... 'Baba' der, 'görüyor musun şu dünyayı...
Sultan Murad'a vezir olmak varmış... Bak adamlar içerde tef, dümbelek hamamı
inletiyorlar, sen ve ben ise burada iki hırsız gibi...'
Habib
baba gencin cümlesini tamamlamasına fırsat bile bırakmaz, kendi hükmünü
söyler... Gencin Habib babadan duydukları, ağzı açık bırakıp, keseyi elden
düşürten cinstendir:
'Be
evladım' der, Habib baba, 'Sultan Murad dediğin kimdir? Sen asıl Alemlerin
Sultanına kendini sevdirmeye bak ki, O seni sevince sırtını bile Sultan Murad'a
keselettirir...
Rabbimizi gerçek dost edinen ve onun
sevdiği kulu arkadaş edinenlerden olmak dileğiyle…
Selam ve dua ile…