Süleyman Şah, kesin olmamakla birlikte Osmanlı Devleti’nin kurucusu
Osman Gazi’nin dedesi, Ertuğrul Gazi’nin de babasıdır. Bazı Osmanlı tarihçileri Osman Gazi’nin dedesi olarak
Gündüz Alp’ın ismini verirler. O halde Süleyman Şah, Osmanlı ailesinin
dedelerinden biri olabilir. 1086 yılında iki askeriyle birlikte Fırat
Nehri’ni geçerken boğulmuş ve ölümünden sonra beraberindeki iki askeriyle
birlikte Caber Kalesi eteklerinde bir kümbete gömülmüştür.
Caber Kalesi eteğindeki türbenin bilinen ilk
yapımı 1144 yılında Halep Emiri Zengi Atabek tarafından başlatıldı ve oğlu
Nureddin tarafından tamamlandı. Türbe, 1260 yılında Moğollar tarafından
yıkıldı. Caber Kalesi eteğindeki bu türbe, 1500’lü yıllara kadar 300 sene
bakım görmedi. Yavuz Sultan Selim, 1516′da bölgeyi fethedince türbeyi
düzenleyip yeniden restore ettirdi.
Sultan Abdülhamid döneminde,1884’te türbenin inşası
için bir keşif yaptırıldı, bu işin 49 bin 145 kuruşa mâl olacağı belirlendi. Türbe
kare biçiminde olacak, mekâna kuyu, ambarlar, odalar ve türbenin korunması için
askerlerin kalacağı bir koğuş yaptırılacaktı. İnşaatın tamamlanmasının
ardından, türbeye muhafız olarak bir onbaşının kumandasında bir takım ve 100
kuruş maaşla bir de türbedar tayin edildi.
İki kez taşınmıştı
Sakarya
meydan muharebesinden sonra Fransa ile imzalanan Ankara anlaşmasının 9.
maddesiyle Caber Kalesi’ndeki “Türk Mezarı”nın Türk toprağı olduğunu kabul
etti.
Madde 9) Osmanlı sülalesinin kurucusu Sultan Osman'ın dedesi
Süleyman Şah'ın Caber kalesinde bulunan ve Türk mezarı ismiyle belirli türbesi
müştemilatı ile Türkiye'nin malı olacak ve Türkiye oraya muhafızlar koyacak ve
Türk bayrağı çekecektir.
Bu durumun 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile kabul
edildiği biliniyor.
Türbe
bundan önce iki defa, 1939 ve 1975 yıllarında taşınmıştı. “Türk Mezarı” olarak
bilinen türbe 1975’e kadar sınıra 100 kilometre uzaklıktaki Caber Kalesi’nin
eteklerinde yer alıyordu.
Birinci
yer değişikliği 1939 yılında kale içinde gerçekleştirilmişti. Tamirinin
imkânsız hale gelmesi ve güvenlik zaaflarının oluşması sonucu türbe, kale
içinde kurulan karakolun yanında eski özelliklerine uygun olarak inşa edilmiş
ve yeni yerine nakledilmişti.
1975
yılındaki ikinci nakilde ise türbe, Caber Kalesi’nden uzak bir noktaya,
Karakozak Köyü
yanına taşınmıştı. Nakil, 1968’de Suriye tarafından yapımına
başlanan Tabka Barajı’nın Caber Kalesi’ni tamamen sular altında bırakması
riskine karşı gerçekleştirilmişti. Nakil kararı 1973’te alınmış; türbe, Caber
Kalesinden 63 kilometre kuzeyde, sınırın ise 37 km güneyindeki yeni yerine
nakledilmişti.
Bugünkü hali
Türkiye
sınırları dışında tek Türk toprağı ve bayrağımızın dalgalandığı yer olarak
tanımladığımız Süleyman Şah Türbesi’nin bugün çeşitli tartışmalara konu olması
ve bugünkü acı durumun müsebbibi aslında tamamen AKP hükümetidir. AKP’nin
Suriye politikasının yanlışlığı bizi bugün dönülmez yollara sokmuştur. IŞID’a
göz yuman PYD değimiz Suriye PKK’sına göz yuman hep Türkiye oldu.
Dört
serseriden ibaret olan terör örgütleri maalesef bölgenin fiili kontrolünü
ellerinde tutmuşlar. Bu sebeple bölgeyi yıllarca çok ihmal etmişiz.
Sonuçta
bölgede büyük bir karışıklık hakimdir. Bu durum karşısında devlet büyükleri
birer açıklama yapmıştır.
Daha
önce sayın Cumhurbaşkanı ; “ Ankara neyse, Süleyman Şah da odur. Türbeye
yapılacak saldırı, Türkiye’ye yapılmış sayılır. derken
Başbakan
Davutoğlu ise” Burası Türk toprağıdır. Güvenliği için her türlü tedbiri aldık.
Kimse sabrımızı test etmeye kalkmasın, cevabını alır” demişti.
Demek
ki biz yanlış anlamışız Davutoğlu’nu cevabı bir gecede sıvışmakmış.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye içindeki Süleyman Şah Saygı Karakolu ve
Türbesi’ne 22 Şubat günü sabaha karşı “yıldırım operasyonu” gerçekleştirdi. Operasyonda 8 aydır karakolda görev yapan “Bordo Bereli” 44 asker
Türkiye’ye getirildi.
Özel Kuvvetler bölgeyi terk etmeden önce, türbedeki 3 sandukayı da
beraberinde Türkiye’ye getirdi. Yani dünyada eşi benzeri görülmemiş bir harekat
bu “Türbe taşıma harekatı”
Bu operasyonun yapılmasında, karakolda görev yapan askerlerin, karakola
her an bir saldırı ihtimalinin arttığı, karakolun bulunduğu bölgede PYD ve
IŞİD’in yakında büyük bir çatışmaya gireceği istihbaratı bilgilerinin yer
alması önemli rol oynadı. Bu raporlar doğrultusunda askerlerin bölgede her
türlü provokasyonun hedefi olabilecekleri değerlendirildi.
Askerlerimiz
operasyon ile Türbe’yi alarak ülke sınırları içinde geçici yerine getirmiş,
sınırımıza 200 metre mesafede Eşmeler Köyü'nde de Türbe inşaatına başlamıştır.
Süleyman Şah saygı Karakolundaki Türk varlığı beceriksiz AKP
hükümetince korunamamış ve askerimiz çekilmek mecburiyetinde bırakılmıştır.
Koskoca Türk devleti 30 km ilerisindeki ecdad yadigarını koruyamadı. Adeta
Türbeyi alıp kaçtı. Bu utanç AKP hükümetine yeter.
Türkiye eskiden dünyanın neresinde bir Türk varsa onun
teminatıydı. AKP Osmanlıcıyım diye övünürken, Osmanlı’nın sınırlarını hayal
ederken, Viyana’ya kadar Habeşistan’a kadar giden dedelerinden dedelerimizden
utanmadan Türbeyi taşımışlar bunu da milletimize “onur gecesi” olarak
anlatmaktadırlar.
Fetih için gittikleri yerlerde defnedilen şehit
ecdatlarımızın kemiklerini kaçırmalarını herhalde dedelerimizin kemiklerini
sızlatmıştır.
Herhangi bir çatışmanın çıkmadığı bir tahliye
operasyonunda bile şehit verdik. Buna başarı mı diyorsunuz? Siz kim ecdat
yadigarını korumak kim? Siz ancak ecdada film çekersiniz...
Çekilme sırası nerde
Bugün Süleyman Şah Türbesinden kaçanlar yarın aynı
şeyi vatan toprağı için de yapabilirler. Bugün güvenli değil diye karakolumuzu
taşıyanlar, yarın çıkıp sınırlarımızı da güvenli mesafeye çekmeye kalkışırlar.
AKP’nin
sadece Süleyman Şah Türbesinden asker çekmesini eleştirecektik. Ama onlar bize
bu fırsatı vermediler Türbeyi bile geri çektiler.
Aslına
bakarsanız olayları bugüne getiren hükümetin Suriye politikasını, IŞID
politikasını, Musul konsolosluğundaki basiretsizce uygulanan politikaları
eleştirmemiz gerekiyor.
Hükümet
“Musul’da konsolosluk çalışanlarını neden çekmediniz diye eleştiren muhalefet,
bugünde Türbede ki askerleri neden çektiniz” diye eleştirmeleri çifte standart
diye niteliyor. Oysa ki arada ki fark şu idi. Musul konsolosluklarında
çalışanlar sivildir. Sivillerin hayatını korumak her şey den önce devletin asli
görevidir.
Bazılarının
eleştirisi şu yönde “askerlerimizi çekmesek de orada çatışmada şehit mi
düşselerdi? Tabi ki hiç kimse bir vatan evladının burnunun bile kanamasını
istemez. Lakin konu vatansa iş değişir. Çatışmak gerekiyorsa çatışılacak.
Bu
mantıkla Çanakkale’de savaşa girmemiz, Kıbrıs Barış harekatını yapmamız hatta
Güneydoğu’da PKK ile savaşmamamız gerekirdi.
Evet
AKP hükümeti her yanlış politikada olduğu gibi bu olayda da hemen algı
yönetimine başlamış, hükümeti aklayacak yalaka , ısmarlama adının başında profesör
unvanı olan zevatlar harekete geçmiştir.
Millet
için zelil geceyi “onur gecesi” olarak takdim etmişlerdir. Bu durumun onur mu?
Haysiyetsizlik mi? Olduğunu bize tarih gösterecektir. Ama hiç unutmayalım ki
verilen tavizlerin o millet için mutluluk getirmediği tam tersine felaketlere
sebep olduğunu da tarih biz hep göstermiştir.