Ameller
yani yapılan işler niyete göre değer kazanır sözü, çoğu zaman
organlarımızla yaptığımız işleri kapsar. Yoldaki bir taşı, insanlara zarar
vermesin düşüncesiyle ve sevap kazanmak ümidiyle kaldırıp atmak bir ibadet
sayılır. Birinin malını meşru olmayan yollardan elde etmeye karar vermişken,
Allah korkusuyla bu düşünceden vazgeçmek de aynı şekilde sevap kazanmaya vesile
olur.
Vehbi
akşit yazısında iyi niyetten söz ederken, Kalpten geçen düşünceler, iyi niyete
dayandığı zaman Allah katında değer kazanır. Bu esnada kalbin uyanık ve şuurlu
olması gerekir der.
Dil
bir şeye niyet ederken kalp bu düşünceye katılmazsa, niyet makbul olmaz. Allah
Telala bizim şeklimize, kalıbımıza değil, kalplerimize bakar, niyetlerimize
değer verir.
Herkesin
yaptığı işin karşılığını niyetine göre alması şu gerçeği vurguluyor: Yapılan
bir ibadet ve herkesin takdirini kazanan bir hizmet görünüş bakımından kusursuz
olabilir.
Ancak
o ibadet ve güzel hizmetin samimi bir niyetle ve sadece Allah'ın rızasını
kazanmak veya hem Allah rızasını hem de insanların takdirini kazanmak
düşüncesiyle yapılan ibadet ve hizmetlerin Allah katında hiçbir kıymeti yoktur.
Bir fiili hayata geçirirken falanca
ne der, filancanın düşüncesi bana nasıl yansır diye düşündüğünde o işin sevabı
kalmaz, ifadesi olmaz.
Yapılan
işleri Allah katında değerli kılan bizim ihlâs ve samimiyetimiz, yani o işleri
sadece Allah rızası için yapmış olmamızdır. Mesela insanlar beni görsün ve
takdir etsin diye namaz kılmak, zekât vermek şirk derecesinde büyük bir
günahtır.
Fakat
gösterişi aklından geçirmeyen bir müminin, başkalarını o ibadeti yapmaya teşvik
etmek niyetiyle herkesin göreceği bir yerde namaz kılıp zekât vermesi faziletli
bir davranıştır. Böyle bir mümin hem görevini yapmış hem de iyi niyetinden
dolayı ayrıca sevap kazanmış olur.
İyi
niyete dayanmayan, sadece gösteriş için yapılan ibadetlerin ve güzel
davranışların Allah katında hiçbir değeri bulunmadığını Peygamber Efendimiz
ibretli bir misâlle ortaya koymuştur. Bir hâdis-i şerife göre kıyamet gününde
ilk defa bir şehit hakkında hüküm verilecek. Allah Telala ona ne yaptığını
sorduğunda: - Senin uğrunda çarpıştım, şehit
edildim, diyecek. Fakat Cenabı-ı Hak ona: - Yalan söyledin. Sana cesur adam
desinler diye çarpıştın, buyuracak ve o adam yüz üstü sürüklenerek cehenneme
atılacak. Daha sonra ilim öğrenip öğreten ve Kuran okuyan bir kimse
getirilecek. Ona da ne yaptığı sorulacak. -İlmi öğrendim ve öğrettim. Senin
rızanı kazanmak için Kuran okudum, diyecek. Allah Telala: - Yalan söyledin.
İlmi, sana âlim desinler diye öğrendin. Kuran'ı ise, güzel okuyor desinler diye
okudun. Nitekim öyle de denildi, buyuracak. O adam da yüz üstü sürüklenerek
cehenneme atılacak. Hadîs-i şerifin devamında zengin bir kimsenin huzura
getirileceği, onun da malını Allah rızası için harcadığını söyleyeceği, ona,
"cömert adam" desinler diye malını sarf ettiği söyleneceği ve
diğerleri gibi onun da cehenneme atılacağı bildirilmektedir. (Müslim, İmâre
152)
Yine
Vehbi Akşit yazısında konuya şöyle diyerek devam eder. Yapılan işlerden sevap kazanabilmek için o işlere iyi niyetle başlamak
gerekir. Niyetin kalben yapılması önemli olduğu için, bunu ayrıca dille
söylemek şart değildir. Allah rızası gözetilmeden yapılan işlerden sevap
kazanılamaz. İnsan göründüğü gibi olmalı, dünyevî bir çıkar için dini
kullanmamalıdır. İhlâs, niyet sağlamlığı demektir.
Nihai olarak iyi
niyet tamam güzel ama bu kul görsün diye olunca…