Dört sıradışı! Adeta batı’yı sallayan
adam. Aslında tüm insalığı desek abartmış olmayız. Dördünün ortak özelliği
“KRİZ” ama neyin krizi .
Nietzsche, doğalcıdır.
Heidegger, insan varoluşunu analiz
eden ve felsefedeki belli bir geleneği yenileyendir.
Foucault, Modern toplumla
hesaplaşmamıza yardım edecek bir “yorumsalcı analitik “sunmak ister.
Derrida,kendi zihnimizi net bir
şekilde görmemizi sağlar.Bir çeşit ayna görevi yapar. Batı
edebiyatı/düşüncesindeki şüpheciliği açığa çıkarmıştır. Aynı zamanda estetizmi.
Nietzsche,bir ön varoluşçu,Heideger’e
bir fenomenolojist,Foucault’ya da kendine özgü türden bir neo-pozitivist olarak
nitelendirmek mümkün.Derrida’yı bu şekilde değerlendiremiyoruz zira bir kalıba
sığmıyor.Diğer üçünü belli bir mantık dizgisinde ama o mantığı paramparça
ediyormuş görüntüsü vermektedir.Çünkü Derrida’nın işi normal düşünce kategorilerine saldırmak .Tek
doğru Tarih ile Tek doğru yol yanyana gider.Nietzsche ile Heidegger –ve daha
dolaysız ve tutkulu bir biçimde, Foucault ve Drrida işte bu görüşlere tek
doğruculuğa,varolan ve sürdülegelene karşı mücadele verirler.Onları önemli
kılanda aslında budur.Tek doğru yol’a/anlayışı eleştirmek.
Peki kriz bunun neresinde !Kıta Avrupa felsefe
geleneğinden ve bu gelenekle bağlantılı Teolojiden kaynaklanır,Kriz.Aklın
ulaşabileceği muteber iyi, doğru ve güzel standartlarının ve bununla birlikte
İncil’deki Tanrı Kelamı’nın yitirilmesidir.
“Teolojik” (Tanrı bilim/din bilim) bakış açısında ,egemen kriz metaforu
uçurumdur: Tanrı ya da yaslanabileceğimiz başka mutlakların olmadığı bir
dünyada karaya oturmuş bir insanlık metaforu. Tarihselcilik bu Krizin ürünüdür.
Tarihselcilik ebedi standartlar çöktüğünde ve tarihsel zamanın akışı dışında
hiçbir şey kalmadığında ortaya çıkar.
Tabiiki bunların içinde en çok ızdırap
çeken Neitzsche. Çünkü Ben bir insan değilim Dinamitim der.V egerçekte de batı
düşüncesini patlatmıştır. Böyle buyurdu Zerdüşt’ü “insanlığa
verilmiş en büyük armağan “olarak nitelemiştir. Ecce Homonun özellikle
zerdüşt’e ayrılmış bölümünde şöyle der: İnsanoğlunun yaptığı işlerin hepsi
zavallıca, olağan. Goethe ile Shakespere “bu korkunç tutku içinde ,bu
yüksekliklerde bir an bile soluk alamazlardı”Zerdüşt’le
karşılaştığında,Dante,”yalnızca bir insandır;hakikati kendi yaratan, dünyayı
yöneten bir ruh ,bir yazgı değildir, ”Vedaların şairleri “Zerdüşt’ün
pabuçlarını bağlamaya bile layık değildirler. Hatta dünyadaki bütün ruhları bir
araya getirseniz Zerdüşt’ün bir tek konuşmasını çıkaramazsınız. Bir sonsuz
merdivendir onun inip çıktığı; herkesten daha ötesini görmüş, daha ötesini
istemiş ve başarmıştır”.
Neitzsche,elinde hırsız feneri bir
kaçkın gibi Tanrı öldü ! Tanrı öldü ! Hepiniz katilsiniz ! Tanrıyı siz
öldürdünüz! Buradaki feryat iyi anlaşılmalı aslında Tanrı karşıtı gibi değil
…
Tanrının ölümü, değerlerin krizi,
Kilise otoritesinin çöküşü. Aslında kriz anlayışının Neitzsche ve Heidegger’i
Hristiyan karşıtı düşünürler değil de Hristiyanlık sonrası düşünürler olarak
görmenin daha doğru olacağını sanıyorum. Peki bu kriz tarihselciliğin doğumuna
sebep olmuşsa Tarihselcilik neye Kapı aralamış dersiniz tabiiki; moderizm/post
modernizm ve ondan sonra Tarihin sonu ! iinsanlığın geldiği son nokta buysa
geriye bir şey kalıyor tabiiki “Tanrı’yı kıyamete zorlamak”.