Ülkücü Hareket Devlet yönetimine MHP ile gelmek
durumundadır
Milliyetçi Hareket Partisi
Kırıkkale Milletvekili aday adayı Dr. İdris Karakuş gazetemiz köşe yazarı Hakan
Gökkaya’ya ülkenin içerisinde bulunduğu durumu anlattı. Memleketi kırk parçaya
böldüler, sınırlarını çizmekle meşguller. Memleketi 36 etnik kimliğe bölmek
ihanet değil de nedir diyen Karakuş, “Ülkücü Hareket Devlet yönetimine MHP ile
gelmek durumundadır. Vatan için MHP diyorum” dedi.
Millet olma, sosyal bir
olaydır. Milleti vücuda getiren dil, din, tarih, edebiyat, sanat gibi kültürel
unsurlar yanında vatan, ırk, ülkü ve menfaat birlikteliğidir diyen Kırıkkale
MHP Milletvekili aday adayı Dr. İdris Karakuş, “Milliyetçilik, Türk milletinin
bütün fertlerine ayrı ayrı duyulan, beslenen derin sevginin ifadesidir;
yeryüzündeki bütün Türklerin hür ve müstakil olarak barış ve refah içerisinde
yaşamasını istemek; bunun için kararlı bir şekilde azimle çalışmak; devletin
bütünlüğünü korumak, yükselmesini sağlamak idealine sahip olmak demektir” dedi.
Hakan GÖKKAYA; Sayın Hocam, siz 2011’de yapılan
Genel Seçimlerde de MHP’den milletvekili adayı idiniz. 2. sıradaydınız. Bu
seçimlerde de aday adayısınız. Niçin MHP?
İdris KARAKUŞ; Ben
ülkücüyüm. Ülkücü Hareketin siyasi teşkilatı MHP’dir. Demokrasilerde Devlet
yönetimine siyasi partilerle gelinir. Ülkücü Hareket Devlet yönetimine MHP ile
gelmek durumundadır.
Ülkücü Hareket, tam beş
bin şehit vermiş, bir o kadar da taş medreselerde gencini heba etmiş, haklı
olduğu kadar haksızlığa uğramış, iç ve dış düşmanların hedefi haline gelmiş; temel
felsefesi Türkçülük, parolası tam bağımsızlık, hedefi büyük ve güçlü ülke,
gayesi Devletin bekası, amacı Allah’ın rızasını kazanmak olan bir harekettir.
Ülkücü Hareketin bir
misyonu, bir ideolojisi, bir mefkuresi, bir felsefesi, bir temel düşünce
sistematiği, bir algılama biçimi olduğu gibi bir de siyasi görevi vardır:
Devleti güçlü, milleti mutlu kılmak. Devletin durumu çok vahim ve büyük bir
tehlike içindedir. Ben vatan için MHP diyorum.
Vatan gidiyor vatan! Memleketi kırk parçaya böldüler, sınırlarını
çizmekle meşguller. Memleketi 36 etnik kimliğe bölmek ihanet değil de nedir?
Karadeniz kıyılarına
uzanan ( Erzurum ve Van’ı da içine alan bölgede) Doğu Anadolu’da bir Ermeni
Devleti, farklı kimlikli halkları
birleştirerek Kürdistan adı altında dört ülkeden toprak alarak bir Kürt Devleti
kurma planı, Wilson Planı’nda yer almaktaydı. Amerika’nın o planı bugün uygulamaya
konuluyor.
Dün, Türkiye Cumhuriyeti
devletini kuran kurucu irade, Erzurum kongresinde “ milli sınırlar içinde vatan
bölünmez, parçalanamaz bir bütündür.”
kararını alırken bugün ülke bölünmenin ve parçalanmanın eşiğine
getirilmiştir.
Devletin üniter yapısını,
milletin millî izzet-i nefsini, ferdin hak ve özgürlükleri ile canını ve malını
korumayı, toplumun maddî ve manevî kıymet hükümlerini yaşatmayı, halkın huzur
ve refahını sağlamayı, cemiyet içinde sosyal münasebetleri geliştirmeyi,
kanunlar önünde bütün Türkleri eşit saymayı, her türlü ayırımcı faaliyete karşı
çıkmayı ve devletin bölünmez bütünlüğünü muhafaza etmeyi ana düstur kabul
etmeliyiz.
Bu millet kendi içinden
yetişmiş, kendi kültürel değerlerine sahip, meseleleri bilen ve çözüm yolları
üreten, ilmen yetişmiş, manen ruhî gıdasını almış idealist, insanları devletin
yönetimine getirmek için gerekeni yapacaktır; çünkü başka kurtuluş yolu da
kalmamıştır.
Tarihimizin hüzün verici,
Türk’ün gururunu incitici, kana dokunucu olaylarından birini 19 Ekim 2009’da
Habur Sınır Kapısında yaşadık. PKK’lı teröristlerin zafer işareti yaparak,
halkı selamlayarak girişleri; halkın davul-zurna ile karşılaması; çadır
mahkemeleri kurulması halkımız için bir şeyler ifade ediyor olmalı. Bu
sahnelerin yaşanmasına sebep olan yöneticilerin seçilmesine katkıda bulunmak vebal almak değil mi?
Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç, Fener Rum Patrikhanesi'ni ziyaret etti, Fener Rum Patriği Bartholomeos ile
görüştü ve azınlıklara Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlığının verildiği konusunda garanti verdi. Bu manzara “Müslümanım”
diyenlerin vicdanını hiç sızlatmıyor mu?
Oslo görüşmeleri, Reyhanlı
patlaması, askerin başına çuval geçirilmesi, polise tokat atılması, PKK ile
müzakere yapılması, İmralı’daki bebek katilinden yol haritası alınması, İç
Gevenlik Yasasının dayatılması, Kandil ile pazarlığa oturulması, PKK ile 10
maddelik protokolün imzalanması ve daha nice basına sızmayan gizli ilişkilerin
var olduğu şüphesinin uyanması her Türk için bir şeyler ifade etmelidir.
Askeri birlikteki Türk
Bayrağının indirildiği, Hakkâri’de Türk Bayrağı yakılarak namusumuza
küfredildiği bir dönemde, cami minaresinden Kürtçe şiir okunarak
bağımsızlığımıza hakaret edildiği bir ortamda PKK-Kürt Açılımını ortaya
atanlara destek vermek ihanetten başka bir şey değildir. Bizim halkımız böyle
bir ihanete ortak olmaz.
Yaşam tarzını, maddeci
zihniyetin emir eri gibi davranarak biçimlendiren materyalistlerin; dünyaya
menfaat penceresinden bakarak sömürge zihniyetinin eli kılıçlı süvarisi olan
kapitalistlerin; din simsarlığı yaparak maddî menfaat temin eden, saf ve temiz
insanların inançlarını sömürerek sermaye sahibi olan veya dini siyasete alet
ederek devlet yönetimine gelip ülke topraklarını salibe peşkeş çeken yerli
misyonerlerin; cinselliği ve cimayı ön plâna çıkartarak gizlilik perdesini
kaldıran edepsizlerin hareket sahasının genişlediği son otuz yılda duygunun,
sevginin, hayalin, hamasetin, estetiğin, bediîyatın ve romantizmin güzel
örneklerini veren insanları yok saymak, gerici, yobaz, ırkçı olarak adlandırmak
çok vahim ve acı sonuçlar doğurmuştur.
Ömründe bir defa “Ben
ülkücüyüm” demiş olanlar veya kendini vatansever-milletçi olarak hayatında bir
defa ifadelendirmiş olanlar MHP’ye oy verse MHP %40’ın üzerinde oy alır.
Kurt mizaçlı arslan
uykudadır; uyanınca dünyanın her tarafında vaveyla kopacaktır. Orman yanmayınca
arslan uyanmaz; yirmi birinci yüzyılda ormanın kenarından ateş attılar; yangın
başladı. Arslan uyanacak. Bu seçim uyanma seçimi…
Hakan GÖKKAYA; Aziz Hocam, biz sizin çok dindar bir
insan olduğunuzu biliyoruz. İslam Dini millet ve milliyetçilik kavramlarını
nasıl değerlendiriyor?
Din, insanlara doğru ile
yanlışı, iyi ile güzeli, faydalı ile zararlıyı anlatan; iyiliğe yönelten, güç
veren, güven duygusu aşılayan inanç sistemidir.
Ahlâkın kurallarını, kulun görev ve sorumluluklarını, hayatın
gerçeklerini ve sistematiğini insanlara anlatan, gösteren dindir. Her türlü
sıkıntı anında çalınacak kapı dindir.
Musibetler ve felaketler karşısında teselli kaynağı dindir. Din, Allah’ın
peygamber vasıtasıyla gönderdiği emirlere inanmak, itikat etmektir.
Devletsiz millet,
milletsiz Devlet olmayacağı gibi dinsiz de bir toplum olmaz. Tarihin hiçbir
döneminde dinsiz bir topluma rastlanılmaz.
Hucurât suresinin 13.
ayetinde buyurduğuna göre Cenab-ı Allah insanları farklı farklı millet ve
sülalelere ayırmıştır. Allah isteseydi
insanları tek bir millet halinde yaratırdı, kavim ve kabilelere
ayırmazdı. Demek ki, milletlerin varlığı
sunî değil, ilahî emrin tecellisidir ve Allah’ın kudretinin ispatıdır. Hud suresinin
118. ayetinde “Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet
yapardı…” diye açıkça ifade
edilmektedir. Furkan suresinin 54. ayetinde “Sudan bir insan yaratan, onu soy
ve sop yapan/ soy sop ve evlilik yoluyla akrabalık bağları kuran Allah’tır…”
hükmü açıkça belirtilmiştir. Allah’ın insanları milletlere ayırmasında mutlaka
bir sebep, bir hikmet vardır; zira
Allah’ın hiçbir şeyi boşuna yaratmadığı
da Âl-i İmran suresinin 191. ayetinde açıkça ifade edilmiştir.
Rum suresinin 22.
ayetinde: "Gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin
değişik olması…” Yaradan’ın varlığının delili olarak gösterilirken farklı özelliklere sahip topluluklara
ayrılmış olduğumuz da ifade edilmektedir. Ayette, lisanların ve renklerin farklı olması Allah’ın azamet ve kudretinin
delili olarak gösterilmektedir. Ayrıca İbrahim suresinin 4. ayeti,
Yusuf suresinin 2. ayeti ve Fussilet suresinin 44. ayetinde Kur’an-ı
Kerim’in Arapça olduğu, ancak Arapçadan başka dillerin de bulunduğu
açıklanmaktadır. Ayete göre insanların dillerinin, renklerinin, ırklarının ayrı
ayrı olması Allah'ın kudretini gösteren delillerdir. Şuara suresi 29, Casiye
suresi 4, Rum suresi 22 ve Maide Suresi 48. ayetlerinde düşünen insanların
ibret çıkarmaları istenir; bu farklı özelliklerin milletlere kendine has
kültürel doku kazandırdığı vurgulanır.
Maide suresinin 48.
ayetinde: “Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat
verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise iyiliklerde
yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman anlaşmazlığa düşmüş olduğunuz
şeyleri size bildirecektir.” diye açıkça belirtildiğine göre imtihan olmak ve
Allah'ın dinine hizmette yarışmak kullara görev olarak verilmiştir.
Milletlerin oluşması
insanların isteği ve gayreti neticesinde gerçekleşmemiştir; sunî bir olay
değildir; Yaradan’ın emrinin tecellisidir. Allah insanları kendilerine özgü
dilleriyle birlikte farklı milletler halinde
ibret olsun diye yaratmıştır.
Hakan GÖKKAYA; Sayın KARAKUŞ, millet nedir? Kimlik
nedir? Türk kimliğini nasıl yorumluyorsunuz?
İdris KARAKUŞ; Millet,
tarih boyunca bir arada yaşamış, elan yaşayan ve gelecekte de bir arada yaşama
arzusuna sahip ve aynı yaşam tarzını benimsemiş insanların oluşturduğu sosyal,
siyasal ve kültürel topluluktur.
Millet olma, sosyal bir
olaydır. Milleti vücuda getiren dil, din, tarih, edebiyat, sanat gibi kültürel
unsurlar yanında vatan, ırk, ülkü ve menfaat birlikteliğidir.
Milliyetçilik, Türk milletinin
bütün fertlerine ayrı ayrı duyulan, beslenen derin sevginin ifadesidir;
yeryüzündeki bütün Türklerin hür ve müstakil olarak barış ve refah içerisinde
yaşamasını istemek; bunun için kararlı bir şekilde azimle çalışmak; devletin
bütünlüğünü korumak, yükselmesini sağlamak idealine sahip olmak demektir.
Türklerin kendilerine özgü
kültürel yapıları, ayırt edici
özellikleri, yasaları vardır.
Türk kimliği altında
farklı adlarla çeşitli topluluklar yer almaktadır: Türkmen, Azeri, Özbek,
Kırgız, Kürt, Çerkez vs. Türklük bir şemsiyedir; bu şemsiyenin altında çeşitli
adlarla topluluklar ve kabileler toplanmıştır. Türklük bir ağacın kökü kabul
edilirse dalları da farklı adlarla anılan kabilelerdir. Dolayısıyla, Türklük
bir üst kimliktir. Türk’ü, çeşitli sıradan kabilelerle eş hale getirmek, hem
bilimsel gerçekliğe terstir hem de kötü
niyet ve emelin göstergesidir. Türk kimliği, Anadolu’daki Türk
topluluklarıyla sınırlı değildir. Anadolu dışında da pek çok Türk toplulukları
varlıklarını sürdürür. Bu farklı adlarla anılan toplulukların kimlikleri alt
kimlik, Türklük ise üst kimliktir. Bu
bilimsel bir gerçektir. Türkiye’de yaşayan her insan Türk vatandaşıdır ve
Türklük kimliğini kabul etmek
durumundadır. Temel misyon, Türk milletini, Türk Devletini büyük, güçlü,
huzurlu, kalkınmış kılmak ve dünyada söz sahibi yapmaktır.
Vatan uğruna can verilen,
kan dökülüp cefa çekilen, hayat feda edilen ülke demektir. Vatan, kutsal Devletin milleti özgür bir şekilde
hafızasıyla yaşamasını sağladığı terle sulanmış, kanla beslenmiş topraklarına
denir. Vatan, millî mekândır; millete aittir.
Sahipsiz din, dinsiz
millet, milletsiz devlet, devletsiz vatan olmaz. Vatanseverlik yüksek bir
duygudur. En büyük sevgi, vatan sevgisidir. Millî duygular millî vatanı
yaratır.
Bir milletin, millî
kimliğinin belgesi, bütünlüğünün senedi, vatana sahipliğinin tapusu; his ve
hayal dünyasının fotoğrafı, mantık ve düşünce tarzının dokusunu oluşturan
sistematiği, hafızası, kısacası yaşayış biçiminin aynası, göstergesi dilidir. Kimliğin nişanı olan dil,
birleştiricilik ve bütünleştiricilik özelliği sayesinde ortak paydanın
oluşumunu sağlayarak toplumlara millî kimlik kazandırır. Türkçe, Türk
kimliğinin somut göstergesidir. Türk kabul edilmek için Türklüğü benimsemek,
kabul etmek, hissetmek, mensubiyet duygusu taşımak yeterli görülür. İnsanların
öz benliğini, millî kimliğini koruyan ve yaşatan dildir. Bu Hükümet dilimizi
mahvetmiştir.
Hakan GÖKKAYA; Ülkemizde yaşanan sosyal ve siyasal
son gelişmelerle ilgili düşüncelerinizi almak isterim.
“Devletin varlığını ve
bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü….” koruyacağı
konusunda namusu ve şerefi üzerine yemin eden vekiller bölünmeye zemin
oluşturacak bazı kanunlara nasıl olur vermişlerdir, PKK denilen bölücü terör
örgütüyle müzakerelere nasıl rıza göstermektedirler anlamakta zorlanıyorum. Bu
bir ihanettir ve tarih affetmeyecektir.
DR. İDRİS KARAKUŞ
1959 Yılında Kırıkkale'nin
Keskin ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Keskin'de yaptı. Gazi
Üniversitesi Eğitim Fakültesini bitirdi ve aynı Üniversitede "Master"
ve "Doktora" yaptı. Kırıkkale-Delice lisesinde öğretmenlik;
Kırıkkale-Keskin Lisesinde 10 yıl Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği ve
idarecilik yaptı. Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunda
Yurt İçi ve Yurt Dışı İlişkiler Dairesi Başkanı iken 2011 genel seçimlerinde
istifa ederek Aday oldu. Mahkeme kararıyla göreve döndükten bir süre sonra
emekliye ayrıldı. Orta Anadolu’da
(özellikle Kırıkkale-Ankara ve Kırşehir’in ilçe ve köylerinde) 25 yıldır yaptığı
derleme çalışmalarının ürünü olarak Türk Halk Bilimi araştırmaları konusunda
Türk Kültüründe Bozlaklar I-II (Orta Anadolu Bozlakları) ve Keskin Manileri
adlı eserlerini yayınladı. Ülkü Ocağı,
Türk Dili, Türk Kültürü, Bilge, Meş'ale ve İlkyaz gibi dergilerde çok sayıda
makale, deneme, hikâye ve şiirler neşretti. Günlük Hergün, Ortadoğu ve İl
gazeteleri ile haftalık Yeni Düşünce, Milliyetçi Çizgi, Sıla ve Keskin
gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Mahallî bir gazete çıkararak mes’ul
müdürlük görevini yürüttü. Kırık Kalem dergisini çıkardı. Evli ve üç çocuk
babasıdır. Yayınlanmış eserleri
şunlardır: Gurbet Sancısı, Türk’ün Türküsü, Türk Dili ve Edebiyatı Lise 1,
Keskin, Atatürk Düşüncesinde Din ve Lâiklik, Türkçe-Türk Dili ve Edebiyatı
Öğretimi, Konu Alanı Ders Kitabı İnceleme, Atatürk Dönemi Eğitim Sisteminde
Türkçe Öğretimi, Çiçekler Açınca, Türk Kültüründe Bozlaklar I-II, Keskin
Manileri, Asil Bir Milletin Evladı…