Stefan Zweig yazarı
,Kleist,Nietzsche,Höderlin.Bu üç yazar da hayatları savaş olan,sonları trajik
kimselerdir.
Kleist;Almanya’nın hiçbir köşe bucağı yoktur ki bu huzursuz adam gitmemiş
olsun,hiçbir şehri yoktur ki bu ebedi vatansız oturmamış olsun.
Kleist’ı
bu gezilere sürükleyen nedir ? Yada daha çok,onu ne sürükler ? Burda kendi
kendine eziyet eden bir ruhun korkunç huzursuzluğu egemendir.Hedefi yoktur
onun,bir şehre bir ülkeye ,bir amaca göz kırpmaz;yalnızca gerilmiş yaydan
fırlar gibi gider,kendinden uzaklaşır,bu kaçış kendinden kaçıştır.İçinden
geçtiği şehirlerde gözlerini açtığı bile kesin değildir.Onun bütün hayatı
uçurumdan kaçmaktır.Bu kapalı adam kendini kime açarsa ,ona bütün derinliğini
gösteriyordu.Bu gösterilen derinlik tam bir uçurumdu.Kaçık değil ama fazla
gergindi.İçgüdüleri cirit atıyordu.Hakiki varlıkla kendi istediği varlık hiç
uyuşmadı,hep çatışma hep çatışma.
Kleist,ahlakı başkaları için değil ,yalnız kendisi için şart
koşuyordu.Sert bir yargıç’tı.Her insanın bir hayat planı olmalıdır ve bu
delilik onu ölünceye kadar rahat bırakmaz.Bir insan kendi hayat planını yapacak
durumda olmadığı sürece yetişkin değildir ve çocuk kalır,evlat olarak anne
babasının yada adam olarak alınyazısının vesayetinde kalır.Eğitimin şifa gücüne
,hakikatin öğrenilebiliriliğine olan inancını en yüce kanaatini iflas etmiş
olarak açıklar:Hakikat dediğimiz şeyin hakikaten hakikat olup olmadığına yada
yalnızca bize öyle gelip gelmediğine biz karar veremeyiz.Benim biricik en yüce amacım çöktü ve şimdi amaçsızım
der.Hayat planı mahvolmuştur.
Gerçek bir
trajecinin trajik çocukları olarak hep kendilerini aşmak peşindedirler.O koca
bilge ;hakiki trajedinin yıkıcılığından haberdardı,kartal bakışıyla kendi
tehlikesinin bütün derinliğini görüyordu.Kleist bilgeliği kahramanca reddeden
kişiydi,uçurumun dibine karşı cesareti ve çılgınlığı vardı.
Kleist
realiteden pek anlamazdı,ama yaradılış denen şeyi çok iyi bilirdi.Çağına ve
çevresine yabancı,hatta düşmanca yaşadı,başkalarının çekingenliğini ve
rezaletini pek anlamadı,onlar da onun kalender dikbaşlılığını ,fanatik
aşırılığını anlamadılar.Psikolojisi ortalama tipe,orta ölçünün bütün
yaratılmışlara karşı savunmasızdı, hatta kördü.
İki dünyada
yaşar onun ruhu,hayal gücünün en sıcak tropik kızgınlığında ve çözümlemenin en
somut,en soğuk nesneler dünyasında.Dram yazarıdır Kleist.En derin tutkusallığın
ters yüz olmuş hali,kendine zulmetme deliliği gibi gelir.Oysa Kleist okuyucuyu
kendi yurduna ,güçlü duygulanmaya,dehşetin,tehlikenin derinliklerine kovalamak
istemektedir.Gerilimin fazlalığı şimdi onun kendinden çıkıp okuyucuya
akmaktadır.
Ömrünün sonuna doğru kalbinde yuvalanan karanlığı harekete geçirir,onun bütün ömrü boyunca
cesaretsizlik,çaresizlik anlarında hep duyduğu bir çağırış:Ölüm düşüncesi.İlk
gençlik yıllarından beri özgür ölüm düşüncesi hep aklındadır.Dünyada sürgün
gibi yaşamış o yalnız adamı,hayatın bu yalnızlığını ölümün bütün sonsuzluğu
boyunca sürüklenmekten ürkmüştür.Bu yüzden,çocukluktan itibaren,en büyük
coşkuyla,sevdiği herkese kendisiyle birlikte ölmeyi önerir.
Kleist ,Almanların en büyük trajedi şairidir,istemiyle değil istendiği
için ,nedeni yalnız şudur ki o,elinde olmayacak trajik bir tabiattı ve varlığı
bir trajediydi.Ölmeyi yaşamaktan daha iyi bilmektedir.”Yaratılışının
yaratılışı” gerilim ve gerilmişlikti,aşırılık yüzünden kendini mahvetti.Bunun
içinde genç yaş ta intiharı aynı “Prinz von homburg”(homburg prensi)onun usta
eseridir ( Kleist’ın
oyunu (1810). Homburg prensi genç subay Friedrich İsveçlilere karşı savaşı
kazanmıştır. Ama bu başarıyı Brandenburg Seçicisi olan amcasının emirlerine
aykırı davranmak pahasına elde ettiği için de amcası onu ölüme mahkûm eder.
Hayata çok bağlı olan prens, bu karar karşısında dehşete düşer. Ama sarayın
ısrarı karşısında amcası kararından dönerek prense kendi cezasını kendi Seçmek
hakkını tanır. Bunun üzerine Friedrich kendini tarafsızlıkla yargılayarak ölümü
gerçekten hak ettiği sonucuna varır. Ama infaz yerine getirildiğini Sandığı
anda, kendini onu alkışlamak ve nişanlısı Natalie ile evlenme töreninde hazır
bulunmak üzere toplanan Saray halkının arasında bulur. Kleist bu şaheserinde,
romantik tutku ile klasik gelenekten alan bir trajedi anlayışını birleştirir).:Çünkü hayatın efendileri olan
Goethe gibi güçlülerin yanında zaman zaman ölmeyi beceren ve ölümden,zamanı
aşan bir şiir yaratan birisi hep bulunmalı. “Çoğu zaman iyi bir ölüm,en iyi
hayat hikayesidir”.Yalnız sürgüne uğrayan adam sonsuzluğa ulaşır.
Hakkında yazmak ne kadar zor olsa da hayatı kendisiyle savaşla geçmiş ve
kazananı ölüm olan hemde sıradışı bir yazarı okumakmı zor yazmakmı derseniz
bence denemelisiniz.
Şuayip
bütün