Neitzsche, hep kendi başına
konuşur,hep kendisiyle savaşır ve acı çeker.Kimseye hitap etmez ve kimse de ona
cevap vermez.Daha vahim olan ise:Kimse onu dinlemez.
Ama kendi derinliklerine ,zamanın
derinliklerine daldıkça daha az yankı bulur.Bu kendiyle baş başa kalmak ,bu
kendi kendine karşı olmak, Neitzsche’nin hayat trajedisinin tek kutsal
sıkıntısıdır.Herakles gibi uğursuz gömleğini ,o yakıcı alevi ,üstünden atar ki
son hakikate ,kendine karşı çıplak durabilsin.Bu düşüncenin çılgın adamı hiçbir
düşmanı kendisini bulamadığı ve oda kimseyi bulmadığı için kendine
yüklenmektedir, “kendini tanıyan acımasız cellat”.Seyircisiz dev bir oyun,
düşünsel yalnızlığın o korkunç çığlığı çevresinde güçlü bir suskunluk.İnsanın
kendini tükettiği tehlikenin en yüksek derecesini sınamak için “selam size , ey cinler!” ve tabiiki muhatapsızlık…
Immanuel Kant,bilgi ile
nikahlı karıyla yaşar gibidir,der.Bütün bilgiler arasında bilgiyi,hep soyut ve hiç ulaşılamaz olanı
arar;onu derde girene kadar,çaresiz kalana kadar çeken şey ne fethetmek,ne
tutmak,ne de sahip olmak hep ve yalnızca sormak,aramak ve
kovalamaktır.Güvensizliktir sevdiği güven değil.Don Juan gibi duygunun
sürekliliğini sevmez,”büyük ve yakıcı anları”sever,hani o “tehlikeli belkiler”
dir kovaladığı.
Filozofların çoğu ufak
sağlam,belli adımlarla,kendi seçtikleri bir yolda ilerlerler,oysa Neitzsche hep
kovalanıyor havasındadır ve hep sanki kendince bilinmeyen bir yere doğru.En
yükseğe atlayan ,sonunda kaçınılmaz bir uçurumda dipsiz bir boşluğa düşüp
paramparça olan bir tarjedi.V e işte , arayıştaki bu huzursuzluk sürekli
düşünmek zorunda olmak,ileriye doğru şeytani bir zorlanma,bu eşsiz varoluşa
duyulmamış bir trajiklik verir ve onu (her türlü el işinin,her türlü halk tipi
rahatlık unsurunun tümden yok oluşuyla)bize bir sanat eseri olarak böyle çekici
yapar.Böyle içten haykırışlara,ıstırabın en derinlerinden bu türlü çok güçlü
inmelere , Neitzsche’den önce Alman felsefesinde asla rastlanmaz:Belki Ortaçağ
mistiklerinde ,Gotik sapkınlarında ve azizlerinde bazan karalar giymiş sözlerle
benzer acı inmeler ortaya çıkar.Bütün ruhuyla şüphenin “Arafında” yer alan bir
başkası,Pascal’da,arayan ruhun bu köpürmüşlüğünü,bu harap olmuşluğunu bilir,ama
hiç,ne Leibniz’de,ne de Kant’da Hegel’de ve Schopenhauer’de sarsmaz bizi bu
belirleyici hava.Onlar bir kandil nasıl yanarsa öyle yanarlar,Varlıklarının bir
bölümü dünyevi ,özel ve bununlada en kişisel bölümü hep kadere karşı güvenceli
kalır,oysa aralıksız “sırf soğuk meraklı düşüncenin duyargalarıyla değil”
kaderinin bütün ağırlığıyla kwndini tehlikeye atan Neitzsche,başını büsbütün
ortaya koyar,onun düşünceleri yalnızca yukarıdan ,beyinden
gelmez,kudurmuş,dürtüklenmiş bir kandan titrecesine uyarılmış sinirlerinden
,doyumsuz duyulardan ,hayat duygusunun büsbütün kucağından ateşlenir.Hayatın
bütün o harika muğlaklığı ve çok anlamlılığı içinde insan nasıl yaşar da soru
sormaz,sormanın hırsı ve zevki içinde nasıl titremez !.
Hiçbir şeye sahip olmak,elde
etmek ,ulaşmak istemez.O her türlü koyu dinginliğin her türlü rahatın tutkulu
bozguncusunun canı birtek şey çeker:İnsanın güven altında ,tadını çıkardığı
huzuru bozmak ,ateşle ve dehşetle o pek kıymetli uyanıklık halini yaymak;huzur
insanı için ağır,derin bir uyku nasıl değerliyle ,onun içinde uyanıklık
öyledir.Arkasında ,o korsan seferindeki gibi,yıkık kiliseler,kutsallığı
zedelenmiş bin yıllkı mukaddesat ,yıkılmış minberler,çiğnenmiş duygular
,katledilmiş inançlar ,zorla girilmiş ahlak yuvaları,alevler içinde bir
ufuk,muazzam bir cesaret ve güç istenci.Bilinmemiş hiç fethedilmemiş,hiç
tanınmamış şeylerdir onun sonsuz alanı,Uyuşukluğu bozmaktır tek hevesi.
Benim deham burun
deliklerimdedir,insani ve düşünsel alanlarda tertemiz olmayanın ,taptaze
olmayanın ,şaşmaz bir güvenle kokusunu alır,nerde biraz ahlak kataküllisi
var,nerde kilise tütsüsü ,nerde sanatlı yalan ,vatan çığırtkanlığı,nerde
vicdanın herhangi bir afyonu kullanılmış;düşünce alanında her türlü
bayat,acımış ve sağlıksız şeye pecmürdeliğe karşı çok keskin bir burnu
vardır.Stendhal bile ,onunla boy ölçüşemez,çünkü o tutkulu vurgulama ,o sert
tepki gösterme,eksiktir kendisinde: O yalnızca rahat gözlemlerini kaydeder,oysa
Neitzsche ,yaratılışının bütün görkemiyle tek tek her bir bilgiye atılır,sonsuz
yüksekliğinden küçücük bir hayvana atılan yırtıcı kuş misali.Bir tek
Dostoyevski’de öyle uyanık sinirler vardır.Ama Dostoyevski de bu kez
doğruculukta Neitzsche’den geri kalır.
Kabuk değiştirmeyen yılan
,ölür.Aynı şekilde ,düşüncelerini değiştirmesine engel olunan kafalar da
öyle:Kafa olmaları son bulur.Düşünen için zararlıdır,bir tek kişiye bağlı
olmak.İnsan kendini bulunca ,zaman zaman kendini kaybetmeyi ve sonra yine
bulmayı denemeli.İşte bu yüzden onun bütün yazılarında bulunan tek hayat emri
“Ne isen O ol”dur. Temelden yeniden
kendini inşaa etmek zorunda kalır hep.Düşünsel yenilenme de hep birşeyler ölür
gider,iç dokusunda hep birşeyler yırtılır.
Neitzsche’ye göre ,düşünen
insanın vatanı :Nerde Baba oluyorsam orası vatanımdır,yani doğduğu yer
değil.Artık pencereler kapalı uyuyamamaktadır,kapılar kapalı,loş ,düşünsel bir
akşam alacası ve siste keza.Gerçek olmak ,onun için bu andan itibaren uzağı
görmek,sonsuza kadar kenar çizgileri belli olmak demektir.Bu keskin almanlıktan
çıkmayla aynı zamanda ,onun tamamıyla Hristiyanlıktan uzaklaşmasına da yardım
eder.Şimdi bir kertenkele gibi güneşten hoşlanarak ve ruhu sinirlerinin ucuna
kadar aydınlanmış durumda geri bakıp sorduğunda ,onu böyle yıllarca karartanın
ne olduğunu ,ikibin yıl boyunca bütün dünyayı böylesine çekenin,korkudan
sindirenin , korkakça yayı böylesine çekenin ,korkudan sindirenin , suçlu bilincine sokanın ne olduğunu,en şen en
tabii ve güçlü kuvvetli şeyleri ve kendisinin en değerli şeyi,hayatını
değersizleştirenin ne olduğunu sorduğunda,modern dünyanın karartma ilkesini, Hristiyanlıkta,öbür dünya
inancında bulur.Bu kokuşmuş yada boş inançlar dünyanın duygusallığına ve
neşesine işlemiş,onları uyuşturmuştur,elli kuşak boyunca ,içinde eskiden
gerçekten güç olan her şeyin ahlak felcine uğradığı en tehlikeli zehir
olmuştur.
Ey yalnızlık,benim yurdum
yalnızlık der sessizliğin buzul dünyasından,bu dertli şarkı gibi
seslenmektedir.Zerdüşt kendi akşam şarkısını, son gece arefesindeki ,sonsuz eve
döüşün şarkısını yazmaktadır.Çünkü son günlerinde Nietzzche’nin çevresi korkunç
boşalmıştır,ürpertici sessizlik:hiçbir keşiş,hiçbir çöl münzevisi,hiçbir aziz
heykeli bu kadar terk edilmiş değildi;çünkü onların,o inanç delillerinin
Tanrı’sı vardır,gölgesi kulübelerinde bulunur,sütunlarından düşer.Oysa bunun,bu
Tanrı katili’nin artık ne tanrısı ne insanı vardır.kendi kazandığı ölçüde
dünyayı kaybeder;dolaştıkça,çevresindeki “çöl” büyür.Deliliğe varan bir
yalnızlık yaşar.Duygumun yoğunluğu beni ürpertiyor ve güldürüyor der.Onun
ayaklarının altındaki zemini kaybetmesi;aklın bütün perileri
tarafından,parçalanmış Nietzsche’nin kim olduğunu artık bilmemesi ve sınırsız
adamın,sınırlarını artık tanımaması.İnsanlığın yeni bir azizi .İşte bu yüzden
yalnız sembolik işaretlerle imzalar son vahiylerini:”Ejderha”, “Çarmıha
gerilmiş”,”Cellat”,”Dionysos”,olarak;kendini güçlerle,aşırı güçlerle birlik
olarak hissettiği,yani kendini artık insan değil,güç ve kutsal emir
hissettiğinden bu yana.”BEN İNSAN DEĞİLİM,DİNAMİTİM”.Ben insanlık tarihini
ikiye bölen bir tarih olayıyım,böyle haykırır en güçlü küstahlıkla,ürpertici
bir suskunluğa karşı.
Bu ölümcül krizi,o bunu
ölümcül bir tarzda önceden düşünmüş,önceden yaşamıştır:bu onun
büyüklüğüdür,kahramanlığıdır.Ve düşüncesine son derece azap veren ve sonunda
onu parçalayan o muazzam gerilim,onu yukardaki ögeye bağlıyordu:bu dünyamızın
kan çıbanı patlamadan önceki ateşinden başka bir şey değildir.Düşüncenin
fırtına kuşları hep büyük devrimlerden ve felaketlerden önce uçarlar
ya,Kahramanlar çağı yoktur,yalnız kahraman insanlar vardır.Onları dünyaya veren
ve hep yalnız kendi için sağlayan daima
bireydir.Çünkü her özgür kafa ,bir İskender’dir,akın sırasında bütün şehirleri
ve devletleri fetheder,ama mirasçıları yoktur,hep bir özgürlük devleti sözün
kölesi olan Diyadoklara ve yöneticilere ,yorumlayıcılara ve açıklayıcılara düşmüştür.Bu
yüzden Nieztsche nin muazzam bağımsızlığı bir öğreti hediye etmez,tersine son
derece açık,çok aydınlık,fırtına ve yıkıma dönüşen şeytani bir tabiatın
tutkuyla kavrulmuş bir atmosferini verir.Onun kitaplarına girilince her çeşit
havasızlıktan,sislenme ve basıklıktan kurtulmuş havanın asıl ögesi ,ozon
hissedilir.
Son söz olarak Nietzsche gibi
trajik tabiatlarda fark ederiz duygunun derinliğini.Ve yalnızca ölçüsüzlerde
anlar insanlık,aşırı ölçüsünü.