Genel
seçimlere artık neredeyse bir elin parmakları kadar zaman kalmışken partilerde
eylemlerde söylemlerde sertleşti.
Belki bu işin doğasında var bu tür
sert söylemler. Yani seçimler yaklaştıkça doğal olarak herkes eteğindeki taşı son
bir heves ve son bir gayretle adeta şeytan taşlarcasına rakibine atmak.
Aslında doğasında olmamalı bu tür
sert söylemler. Özellikle bel altı vurma derdini gütmemek lazım, ama maalesef
bu öteden beri böyle oldu. Sadece ülkemizde değil dünyanın demokrasi ile
yönetilen ve demokratik seçime giren her ülkesinde bu iş böyle oluyor.
Seçmeni etkilemek için asıl olan
partilerin kendi projeleri ile görücüye çıkması gerekirken bir diğerine vurarak
siyaset yapmak aslında demokrasinin çokta gelişmediğinin bir örneği olsa gerek.
Siyasi partiler çıkmalı ve ben şunu
bunu vaat ediyorum demeli. Seçmende kendisine en yakın olanı, düşencesine en
çok uyanı seçmeli ve ardından da bu işin takibini yapmalı. Verilen söz yerine
getirilmediğinde yine hesabını sandıkta sormalı ki bir daha vaatte bulunan
ayağını denk alsın.
Ancak öyle olmuyor.
Siyasi partiler bir başkasını
kötüleyerek prim toplama hevesinde oluyor.
Her şeyden önce Cumhuriyet
tarihinden beri bazı kazanımları elde eden ülkemin bu kazanımların üzerine bir
tuğla koyarak geliştirmesi gerekir.
Ekonomik anlamda işsizliğin, gelir
oranındaki dağılımın, gelirdeki adaletin bir yere geldiği tartışılmaz.
Kimine göre bu son yıllarda daha
güzel sağlanmışken kimilerine göre mevcut hükümet ekonomide sınıfta kaldı. Kim
ne düşünürse düşünsün birkaç yıl öncesine göre bir kazanım elde edildiği
muhakkaktır. Seçime bunu kurban etmemek ve ekonomiyi har vurup harman
savurmamak lazım diye düşünüyorum.
Kim istemez emeklisinin daha refah
içinde yaşamasını, kim istemez bir Ramazan bayramına girerken emeklinin üstüne
başına bir şey alamsını, torunlarına eli titremeden harçlık vermesini.
Kim istemez pazarda kurbanlık
seçerken biraz daha semizini alıp, çocuk çocuğuyla kavurma yemesini, bir
sonraki kurbana kadar et saklamamayı.
Ama birde gerçekler var.
Kaynak sözde kaçak saraya bulundu da
buna mı bulunmayacak gibi popülist bir yaklaşıma ekonomi kurban edilmemeli.
Yazıya burada bir virgül koymam
gerekiyor.
Yazıyı yazarken aslında kazanımları
kurban etmeyelim diyip buna örnekler verecektim. Ama biri geldi ziyaretime ve
burada ondan söz etmemek haksızlığın ötesinde cidden kul hakkı olurdu.
Biz siyaset miyaset derken
insanların derdi geçim ve eve para götürmek. Yaklaşık altı ay önce biri geldi
ofise. İki metre boyu ve cüssesi ile küçük bir dev. Ağlıyor, güzünden yaşlar
süzülmüyor adeta çağlıyor. “beni umreye gönderin” dediği tek şey o. Allah nasip
etti gitti geldi. Bir umre yapılacak ve oradan feyiz alınacaksa onun gibi
alınmalı.
İşte o geldi ziyarete. Yine
gözyaşları akıyor Kâbe deyince Ravza deyince. Belki gazetecilik düşüncesi belki
siyasetçilik lafı siyasete getirdim. “Ne olur sonuçlar.” “Ağabey bizim ailede
hiç siyaset konuşulmaz. Benim tek derdim bir mısır fala satıp evime ekmek
götürmek eğer becerebilirsem üç kuruş kenara atıp bir daha umre yapmak” işte
vatandaşın gündemi bu, gerisi hikâye diye düşünmemek elde değil.
İşte ekonomi olsun halkın refahı
olsun bu tür kazanımların kurban edilmemesi lazım ve siyasetin öyle yapılması
lazım. Kuru ve sığ çatışmalarla vaatlerle halkı perişan etmemek lazım. Konuya devam edeceğiz inşallah.
Selam ve dua ile…