Giovanni Papini’nin muhteşem kitabı. “Ona düzyazının
Dante’si İtalya’nın Poe’su dediler.
“Ey hamlet,o
korkunç hastalık belki düşünce,belki içe bakış değimlidir ? Yoksa sen,yapmak
yerine ,yapmak istediklerini ve yapmak zorunda olduklarını düşünen o adamlar
familyasının hüzünlü kahramanı değil misin?Yoksa sen,kelimeleri, ki onlar
dişidir,eylemlere,ki onlar erkektir,tercih eden o yorgun ve kadınsı ruhlardan
değimlisin ?Düşüncenin soluk gölgesi yaşamın zengin dokusunu,senin içinde olduğu
gibi benim içimde de,onların içinde de artık solduruyor.Fakat sen ölümle
iyileştin.Ve biz yaşamak istiyoruz,biliyor musun? Çıplak göğüsle de,ilerlemeyen
ayakla da yaşamak istiyoruz.Hızla,zoraki adımlarla-yürümek değil,koşmak,dan
etmek ,uçmak olan bir hayatı!-yaşamak istiyoruz.”
Adı gibi tam bir
konçerto, kitabı okurken sürekli afallatıyor insanı.
Karanlık bir et
hapishanesinden dünyaya geliyoruz biz, dostum ve kardeşim.Ve özgür kalır kalmaz
yeni bir hapishane inşa etmek istiyoruz;daha korkunç bir hapishane,bir ruh
hapishanesi.Çocuklar,sabırsız ellerimizle yüksek duvarlar örmek için çalışarak
büyüyoruz;her gün taşlar yığıyoruz,her göz yaşı bize çimento için lazım,her acı
daha yalnız,her keşif daha uzak kılıyor bizi.Hülyalı gözlerle kendimizi,sadık
bir evdeymişiz misali kendi şahsımıza kilitliyoruz.Ve ergenliğe ulaştığımızda
hapishanemiz (bizim kalemiz) hazırdır ve sadece anne ve bazı aşıklar gözlerdeki
deliklerden değişimin içine sızmayı denerler.Ve sancı nöbetleri başlar.Ruhun
kanatları uzar fakat alan daralır.Bu ruhlardan bazılarının üzerine eğilin ve
onların yeraltındaki,faydasız ve öfkeli vuruşlarını duyun.gözler ışığa daha çok
alışır fakat ışık kaybolmaktadır.Ses,ilk akortlarını arar. Ve etrafında kimse
artık onu dinlemez,kimse artık onu anlamaz.Gözyaşları akar ve onları kimse fark
etmez;öfkeler patlar ve kimse onlardan korkmaz.Çember daralmaktadır,kale
kapıları kapanır,kale çöker ve bir mağaraya dönüşmüş gibi görünür.O vakit biz
bu kalenin ve bu hapishanenin içinde kilitli ve zincirlere bağlıyızdır.Hiçbir
pencere ve hiçbir kapı rüyada görülmemiş hiçbir gökyüzü,Bir tek hücreli gibi
kapalı kalmış,bir hücre misali saklı ,insanların zekası hakkında artık hiç
umudu kalmamış bir gece kedisi gibi sessizsindir.Ve karanlığın sessizliği
içinde bir ses sana tekrar eder:Söylemek istediğin şeyi kimse sana söylemeyecek
.Öğrendiğin şeyi kimse bilmeyecek.Kimse ölümde sana yoldaş olmayacak.
O zaman
soyunacaksın bütün giysilerinden ve her sözcük sana boş, küçük, saçma bir
ses,eski bir kabuk,kirli bir elbise,gereksiz bir oyuncak gibi görünecek.Ve
bayrakların çamurun içine düşecek,borazanların her nefeste susacak ve sadece
,rüzgarın öfkesiyle sallanan yaşlı ağaçlar sana merhamet göstermek için kafa
sallıyor sanacaksın.Bir dilenci gibi çıplak,bozkırdaki bir avare kadar kökünden
kopmuş,sonsuz hayata mahkum olmuş biri gibi çaresiz kalacaksın.Her şeyi
bağışlamış ve her şeyi her şeyi kaybetmiş olacaksın.Güneş artık seni
ısıtmayacak ,su,susuzluğunu gidermeyecek,hava göğsünden firar ediyor gibi
çıkacak.İşte o zaman babaların trajik kayboluşunu hatırlayacaksın:Tanrı
tarafından çağrıldığını söyleyen,insan gözünün görmeyeceği kadar yok olan ve
eserinin hiçliğine yalnız başına ağlamaya giden Musa’yı; çok yakındaki büyük
acıyı değil misyonunun gereksizliğini keşfettiği için korkunç gecede ağlayan
İsa’yı…
Ve sen de
anlayacaksın, senin olmayanı vermek istemiş olduğunu:gerçeği ;bağışlarını toplamak için kabı olmayanlara bağış yapmak
istemiş olduğunu ;kimse seni anlamadan konuşmuş olduğunu, kimsenin söylemek
istediğini anlamamış olduğunu.Son gün gelmiş olacak.Yüreğin,yerle bir olmuş bir
şehir,paramparça bir kule gibi.Ve dünyanın kalbinde gizli kalmış birkaç ateş
bulmak için derin kül tabakalarını daha da kazmak isteyeceksin.Fakat her şey
sönmüş olacak, her şey soğuk olacak,yıkıntıların arasında hiçbir kıvılcım dans
etmeyecek, gezginin çağrısına uzaklardan hiçbir yuva yanıt vermeyecek.Sen ölmüş
olacaksın için her şey ölmüş olacak.Ve kendine güzel bir mezar kazacak gücün
dahi olmayacak!
Vahşiler geleceği önceden kestiremezler,olacakları düşünmezler
;öngörmezler ve önlem almazlar.Fakat biz, medeni insanlar, biz yeni insanlar
gelecek için ve gelecek sayesinde yaşarız.Bütün hayatımız gelmesi gerekene
dönük,olacakların karşısında inşa edilmiş.Bizim insanlarımız sürekli bugünü
yarına,geçen bugünü geçecek yarına adarlar ;saygıyla ve cesurca.
İnsanlar, biz hayatı ölüm için kaybediyoruz,biz gerçeği hayal için
tüketiyoruz;bizi kendilerine benzer diğer günleri bize getirmekten başka bir
değerde olmayacak günlere götürdükleri için günlere değer biçiyoruz
sadece…İnsanlar,bütün yaşam,kendi zararınıza tezgahladığınız acımasız bir
entrikadır ve sadece şeytanlar kaçan aynaya doğru koşuşunuza kayıtsız
gülebilir!
Okur
–kişi, sen kim olursan ol,şu anda burada seninle yüz yüze olmak, gözlerimi
gözlerine dikmek,ellerini sıkmak ve sana alçak sesle: “Yaşadığına inanıyor
musun? Gerçekten, derinlemesine, yoğun yaşadığına? Bu hayatın sana, gençliğin
ateşli gecelerinde belki hayalini kurduğun kadar güzel ve büyük görünüyor
mu? V e daha alçak sesle, yavaşça, sana
sormak isterdim:Gençliğin var mıydı?Derinliklerinde bir şeylerin mayalandığını,
kaynadığını, kıpırdandığını, heyecanlandığını;dışarı çıkmak,taşmak, dünyayı bir
alev gölü misali sular altında bırakmak istediğini içinde hissettin mi?Bir kaç
saatlik heyecandan, zalim bir gün batımından, bir şairin dizelerinden sonra sen
hissettin mi; şahsen sen kendinin ilk kişi,hayatın kaşifi,dünyanın kaşifi
olduğunu hiç hissettin mi? Ve bu yaşam sana zavallı, bu dünya sana küçük
görünmedi mi? Yaşam aşkına ölümü arzulamadın mı? Uzak gökyüzünün önünde Büyük İskender’in hırsını tatmadın mı?
Ve ben
şimdi, sürekli kendimle birlikte yaşamaktan sıkıldım. Yirmi dört yıldır kendi
kendimin eşliğinde yaşıyorum.Şimdi yeter,gerçekten sıkıldım.
Bu kadar
açık yürekli ve kendisiyle bile savaşan/kendisini kıyasıya eleştiren bir yazarı
ancak kendi satırlarından tanıyabiliriz. Bende çok etkilendiğim bu kitap
üzerine yorum yapmak yerine Papinni’nin
sözünü kesmek ona haksızlık olur diye kendimce kayda değer bulduğum satırları
kitabın içinden adeta altın arayıcısının dedektör’ü gibi sözcükleri bulup
buraya aktarmaya çalıştım.Başarılı olduğumu şöyle olursa kabul ederim.Bir tek
kişi bile bu kitabı alıp okuma gayreti içinde olursa işte o zaman bu düzyazının
Dante’sini anlama eğiliminde olmuş
oluruz. Şuayb BÜTÜN