Güneydoğu'da
“barış Süreci” denen süreçle başlayan olumsuz gelişmeler giderek dozunu kaçırmaya
başladı. Terör örgütü, bu sürecin başlaması ile birlikte daha rahat hareket
etmeye, alan genişletmeye, KCK yapısıyla birlikte şehirlerde ciddi anlamda
varlığını hissettirdi. Hatta kimi yerlerde kendi yargısını, polisini kurdu
kaymakamlar atadı. O günlerde hükümet sus- pustu olan biten bu olaylara hiç
sesini çıkarmadı, KCK’yı korudu.
Ve hatta KCK
operasyonları yapan bakanı görevden aldı. O günlerde İçişleri Bakanı İdris Naim
Şahin’i terörist başı Öcalan’ın görevden aldırdığı da genel basında yazıldı.
Hatırlarsanız çözüm sürecinin başaktörleri ‘havuz medyası’ diye anılan medyada kendi
bakanları İdris Naim Şahin aleyhine ne manşetler attırdılar ne yazılar
yazdırdılar.
Hükümetin “Çözüm
süreci” konusundaki girişimlerini en başından bu yana doğru bulmadığımı her
fırsatta ifade ettim, etmeye de devam edeceğim…
Türkiye
Cumhuriyeti devletinin toprakları içindeki bazı bölgelerde devlet otoritesi
tamamen kalkmış görüntüsünü endişe ile izliyorum. Güneydoğuda neler oluyor. Buralarda
devlet otoritesinin dışında başka güçler duruma hâkim demek az bile kimi iller
PKK’nın, KCK’nın yönetimi altında…
Devletin
askerine, polisine kurşun sıkılıyor, kumpas kuruluyor, şehit ediliyor. Ülkenin
her bir yanında ocaklar sönüyor. Anadolu’dan çıkan asker, polis hemen her
rütbeden Anadolu’nun fakir çocukları bir bir şehit ediliyor.
Ve analar
feryad-ı figan yürekler dağlanıyor. Şehit cenazelerine katılıyorum. Bu
şehidleri sorumlusu olarak hükümet görülüyor. Çünkü açılım sürecini başlatan
kutsallaştıran, PKK’nın, HDP’nin, Öcalan’ın gücüne güç katan AKP kadroları,
politikaları olduğu ifade ediliyor. Ve bu kadronun başında da Beşir Atalay
vardı. Adeta hükümetteki varlığı da bu görevine bağlıydı. Beşir Atalay denince
akla PKK, HDP, Öcalan gelir. Eğer ki bir anket yapılsa bu görülecektir. Siyasi
tarihide bu şekilde geçecektir. Eğer ki hükümet açılım sürecinde başarısız
olmuşsa Atalay’ın başını çektiği kadroda başarısız olmuş demektir. Evet, açılım
süreci denince bir de bugünlerde gelen şehidler akla gelir. Geçenlerde ilimizde
şehid cenazesinde olan olayda, Atalay’ın görevini devam ettiren Akdoğan’a
gösterilen tepki bunun en somut örneğidir.
Barış süreci
denen illetin mimarlarından olan Beşir Atalay’dan bahsetmek istiyorum;
2009 un Ekim
ayında PKK'lıları davul zurna ile karşılatan, Kürt çalıştayı adı altında
Gazeteci kılıklı dalkavukları toplayan, 7 Haziran öncesinde özellikle
2008-2010-2011 yıllarında PKK'lılar karakollarımızı basıp onlarca vatan
evladını şehit ederken sus pus olan, kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yüzlerce subayı iftira ile hapislere atılırken demokrasi yalanı ile terör
örgütünün güçlenmesini sağlayan Beşir Atalay aynaya bi bak bakalım aynada ne
göreceksin?
Hakikaten ne
göreceksin PKK’yı meşrulaştıran, Öcalan’ı sevimli göstermeye çalışan, HDP’yi
siyaseten güçlendiren demeçlerini sözlerini, politik eylemlerini hatırlayacak
mısın?
Yoksa AKP de
birçoklarının birçok konuda dediği gibi kandırılmışız mı diyeceksin? Ne de
kolay kandırılıyorsunuz eski cumhurbaşkanı Gül’ün ‘ hayret ediyorum’ diye bir
sözü vardı, o söz aklıma geldi de, millet size hakikaten hayret ediyor.
**
Abdullah
Öcalan’ı Kürtlerin lideri ilan eden, Barzani’yle, Kürt şarkıcılarla başbakanı
bulaştıran, konuşma metinlerini hazırlayan Atalay bugünlerde nerelerde? Eğer ki
hükümet çözüm sürecinde hakikaten vazgeçmişse bunun bu konudaki siyasi
aktörlere bir faturası olmayacak mı?
Çözüm süreci
elde patlamış ve ülkenin aleyhine bir durum oluşturmuşsa bunun baş aktörü
Atalay‘dan başkası değildir.
AKP ve
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu süreçten vazgeçmişse, samimilerse bu süreci yöneten
bürokrat ve siyasetçilerden de derhal vazgeçmelidir. İlgili bürokratları derhal
görevden almalı, siyasetçileri de partiden uzaklaştırmalıdır. AKP ve
Cumhurbaşkanı PKK ile mücadele de samimiyetini anlayalım.
Ve bir de en çok
dikkatimizi çeken konu PKK’nın kurucusu, baş terörist, eli kanlı katil Öcalan
hakkında hükümetin hiçbir üyesinden, AKP’nin hiçbir yetkilisinden olumsuz bir
şey duymuyoruz.
Ne kadar
enteresan değil mi? Bu işte bir tuhaflık yok mu?
*
Pekiyi, Beşir
Atalay, hangi partiye oy verirse versin milliyetçi duyarlılığı yüksek
Kırıkkale’den aday olur mu? Sorunun ucu açık!
*Kırıkkale’den
aday olmaz çözüm sürecinin sonlanmasının faturası Atalay’a çıkartılır. Parti
içinde kıytırık görevlerde yer alır.
*Beşir Atalay’a
seçim koordinasyonu ve seçim propaganda işleri verilir
*Zoraki
Kırıkkale’den aday olsa bile sahada olmaz! (Medya üzerinden götürür)
Öte yandan
Beşir Atalay'a açıkça soruyorum?
Pekiyi Abdullah
Gül ile ilgili ne düşünüyor? Gül, eğer bir parti kurarsa katılır mı? Ya da
katılmaz erken seçimden sonra çözüm sürecini tekrar başlatırlar onun başına
tekrar mı geçer? Kulislerde konuşulan bir haber var. Abdullah
Gül ile arasının soğuk olduğu konuşuluyor bu doğru mudur? İstanbul’da Gül’ün
ofisinde bir sohbette Atalay sorulur Gül’e… Gül onun isminden bana bahsetmeyin
der…’ doğrudur yanlıştır bilemiyoruz kulislerde konuşuluyor.
**
Öte yandan
Kırıkkale halkı kendi kendine sorsun, Beşir Atalay olmasaydı neler olmazdı?
Yani o olmasaydı Kırıkkale'de veya Türkiye'de şunlar olmazdı dediğiniz şeyler
nelerdir? Hakikaten yıllarca bakanlık yapmış birisi olarak Kırıkkale insanına,
şehrine ne gibi faydaları olmuştur. Kimin elinden tutmuş bir yere getirmiştir?
Kime nerde faydası olmuştur? Şehirde kimi tanır, kimi dost edinir bir tabanı
var mı dır? Mesela Ak Partiden aday olmasa bağımsız ya da bir başka partiden
aday olsa 5-10 bin oy alabilir mi? Sonuçta yılların bakanı alması gerekmez mi?
Aslında Beşir
Atalay ile ilgili çok bir şey yazmaya gerek yok!
Bu soruyu
kendine soran ve düşünen herkes neyin ne olduğunun farkında gerisine ise
sivrisinek saz misali...
----------------------------------------------------------------------------------- ---------------------
KİMSEYE GÜVEN
KALMADI!
Caddede sokakta
kime sorduysam hiç kimse güvenilir değil…
Hiç güvenilir
kişi ve kurum kalmadı…
Kimileri
“Paralelci”, kimileri “Şeriatçı”, kimileri “IŞİD’çi”, kimileri “İktidar
yalakası”, kimileri “Ulusalcı”, kimileri “Katı Kemalist”, kimileri “AKP
düşmanı”…
Türk Silahlı Kuvvetleri’nden
emniyete; yargıdan Meclis’e kadar her kurum hakkında insanlar mutlaka bir kulp
bulabiliyor.
Öte yandan
medyanın tarafsızlığına kimseler inanmıyor.
Sözün özü hiç
kimseye güven kalmadı…