Türkiye Jeopolitik konum ve
Stratejik hamlelerinden dolayı şuan dünyanın gözünü çevirdiği 3-4 ülkeden
birisi. Peki, bu kadar stratejik hamleye rağmen hangi sorunlarımızı aşabildik?
Ülkemizin 1980’li yılardan
bu yana en büyük iki sorunu terör ve işsizlikti. Bu iki sorunun yanına en az
onlar kadar yaralayıcı çağın iki büyük problemi daha eklendi, Uyuşturucu ve
Aile yapılarının zedelenmesi.
Terör ve İşsizlik yıllarca
yazıldı, çizildi, konuşuldu. Ancak, uyuşturucu ve Aile Temellerinin ve
yapılarının zedelenmesi ne kadar konuşuldu? Birkaç duyarlı yazar ve gazetelerde
küçük verilen oranlı haberler hacrinde hemen hemen hiç ele alınmadı.
Kırıkkale’de bu iki durumdan
en çok etkilenen şehirlerin başında geliyor. Bu yazımda bu sorunları anlatmaya
ve yetkilileri önlem almaya davet edeceğim.
21. yüzyılda hızla kullanımı
artan ve sentetik, asentetik bil sürü çeşidi çıkartılan uyuşturucuların
kullanım yaşı her geçen gün düşmekte. 2015 yılı verilerine göre uyuşturucu
madde kullanım yaşının11’e kadar düştüğü görülmekte. Daha süt içmesi gereken
çocukların bu yaşta bu maddeleri nereden temin ettiklerini ve nasıl
kullandıklarını hiçbir akıl almaz.
Bir diğer akıl almaz konu
ise Kırıkkale gibi küçük sayılabilecek ve asayişin kolay sağlanabileceği
şehirlerde bu uyuşturucu maddelerin satıcılarının elini kolunu sallayarak
alenen bu zehir ticaretini yapmalarıdır.
Kırıkkale Emniyet Müdürlüğü
ve Kırıkkale Valiliğinin hemen önünde Cumhuriyet Meydanı gibi şehrin en
merkezinde bu zehir tacirlerinin akşam vakitlerinde insanları zehirlediklerini
söylesem, sanırım bir tek Emniyet Müdürü ve Vali inanmaz. Bu madde
bağımlılarının hemen hemen hepsinin aynı yerlerde takıldıklarını ve kendilerini
alenen ifşa ettiklerini söylesek kimse yadırgamaz.
Peki, Neden bu suçların
üzerine gidilmez? Asayiş güçleri, sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadar az
olan ama bütün şehri zehirleyebilecek kadar acımasız olan bu insanları neden
yakalamaz. Bunu bir Asayişçiye sorsak vereceği cevap çok çok büyük ihtimalle biz
yakalıyoruz savcı bırakıyor olacaktır.
Peki, Savcı bırakıyor diye
suçun üstüne gitmemek hangi emniyetçinin verebileceği bir karardır? Biliyoruz
ki aynı suçtan 5 yıl içerisinde iki kez hüküm giyen kişinin cezası infaz
edilir.
Kanunlarımız bu kadar büyük
narkotik terörüne karşı neden bu kadar hafif cezalar ön görmektedir? Caydırıcı
cezalarla bir iki yıl temizlik yapılsa uyuşturucu tacirleri en ağır şekilde
cezalandırılsa, kullanan sabiler gerçek manada tedavi edilse ve topluma adapte
edilebilse kullanım oranları yarı yarıya düşmez mi?
Devletimizin en üst
mercileri bu oranları ne kadar inceliyor merak ediyorum. Kendi parti iç
meselelerinde taraf olmaktan ve kavga etmekten başka tek hünerleri diğer
partilerle sözlü düelloya girip, akşam haberlerinde kendilerini keyiflice
izlediklerinden hiçbir şüphem kalmıyor artık.
Gece gündüz 24 saat boyunca
siyaset yapılan ancak memleket sorunlarının en az konuşulduğu ülke sanırım
biricik Türkiye’mizdir. Devlet büyüklerine çağrımdır, hoş okumazlar ama ben
içimde ki isyanı dile getireyim. Çocuklarımız ölüyor, zehirleniyor. Bu çocuklar
20 yıl sonra bu ülkeyi yönetecekler, bu ülkenin işçisi memuru olacaklar,
torunlarımıza nasıl bir Türkiye bırakacağız. Bırakın artık kavgayı, tartışmayı,
kurtarın çocukları!
BİZ HALEN KONUŞUYORUZ!
Türkiye’nin en büyük
problemlerinden birisi de son 15 yılda Aile yapılarının hızla erimesidir.
Kültür, örf ve ananelerimizi
bir bir kaybediyoruz. İnsanların bir birine karşı saygıları her geçen gün biraz
daha azalıyor. Dostluk, kardeşlik kavramları yalan dünyanın saçma işleri
yüzünden bir bir kayboluyor. İnsanlar birbirine saygı ve güvenlerini
kaybettiklerinden ailelerimiz paramparça oluyor.
Kırıkkale boşanma
oranlarında ilk 8 ilden birisi. Maalesef sporda, bilgi yarışmalarında,
sınavlarda hiçbir derece yakalayamayan şehrimizin, kötü olaylarda en ön
saflarda olmasını bazen şaşırarak karşılıyor bazen de normal karşılıyoruz. İşte
sorunda normalleşmemiz.
Bundan 10 yıl önce yaşlı bir
annenin, huzur evine bırakılması çocukları için toplumda bir utanç meselesi
iken günümüzde orası daha sağlıklı ve orada daha iyi bakıyorlar gibi saçma
sapan bahanelerin arkasına sığınılarak övünülmesi ile karşı karşıya kalmış
durumdayız.
Huzur Evleri, Devletimizin
şefkat yuvalarıdır. Ancak, Kimse kusura bakmasın; hiçbir profesyonel bakıcı,
bir evladın yaşlı anne yada babasına şefkat ve sevgi ile yaklaşımı kadar
sağlıklı olamaz. Yaşlı bir anne veya babanın en büyük isteği ne olabilir ki.
Evlatları ile birlikte huzurlu bir şekilde ömrünün son zamanlarını geçirmek
değimlidir? Hemen belirteyim hastalık, yalnızlık ve maddi imkânsızlık gibi
mecburi durumda ciğeri parçalanarak anne-babalarını huzur evlerine yerleştirmek
mecburiyetinde kalan kişileri tenzih ediyorum.
Lakin, evlatlar arasında
sende kalacak bende kalacak kavgaları ile başlayıp huzur evi kararı ile
sağlanan barış süreçlerini yaşayanları da üzülerek izliyorum.
Kendi anne babasına saygısı
kalmayan insanların eşlerine ve hatta çocuklarına karşı saygı ve sevgilerinin
kalması mümkün değildir. Vel hâsıl sayısı hızla artan boşanmaların genel
sorunlarına baktığımız zaman bu saygı ve sevginin yok olduğunu görüyoruz.
İyi günde kötü günde diye
söz verilerek başlayan evliliklerin ilk kötü günde boşanma ile sonuçlandıklarını
görüyoruz. Bilinçsiz evliliklerin ilk dalgalanmada alabora olduklarını izlerken
hepimiz ortada kalan çocuklar için üzülüyoruz.
Bu çocukların bu psikoloji
ile bazen babasız yada annesiz olduğu için aşırı ilgi ile büyüyerek şımarık ve
başı buyruk yetiştiklerine, bazen de anne veya babasının yokluğundan kendisini
yalnız hissederek isyankar ve umursamaz yetiştiklerine şahitlik ediyoruz. Bu
çocukların geri kalan hayatlarında suça bulaştıkların da hemen hemen hiç
birimiz şaşırmıyoruz.
KÜLTÜR VE AHLAK KATLİAMI
Akşamları televizyon açmaya
korkar olduk. Biz korkar olduk ama milletimizin heyecanla ahlak kurallarını
yerle bir eden konuları barındıran dizileri de nasıl beklediklerini izler
olduk. Hükümetin derhal bu dizi ve bazı programları bazı kalıplara koymak adına
eyleme geçmesi gerekmektedir. Kim sansür derse desin, bu ülke ne ağır gündemler
yaşadı 6 ay sonra unuttu. Devlet bu işe el atsın en fazla altı ay konuşulur
unutulur gider.
Dizeler, programlar kültürel
yapılarımızı, ahlak kurallarımızı, örf ve ananelerimiz yerle bir ediyorlar.
İşin daha korkunç yanı ise bu dizi konularının halkımız tarafından yavaş yavaş
normal karşılanmasıdır. Aldatmalar, yasak aşklar, hırsızlıklar, saygısızlık
gibi konular artık halkımız tarafından normal karşılanıyor ve milletimizin ruhu
ile oynanıyor. Dizilerde uyuşturucu kullanan yakışıklı çocuklar, güzel kızlar
gençlerimizin nefislerini gıdıklıyor. Amcasının karısı ile yasak aşk yaşayan
yakışıklı çocuk tüm toplumca masum âşık olarak görülüyor. Çok geçmeden gazete
sayfalarında benzer olaylar ve yaşanan cinayetleri yada bataklığa sürüklenen
çocukları okuyoruz.
Saçma sapan evlilik
programları ile evlilik müessesinin ne kadar basitleştiğini ve bunun yansıması
olarak insanların ne kadar kolay boşandıklarını görüyoruz. Daha 20’li yaşların
başlarında genç evlatlarımızın evlilik programlarında koca beklediklerini
izlerken acaba bu kızımızın babası bu çocuğu nasıl yetiştirdi diyoruz. Ya da
aslında o çocuğun babasız büyüdüğünü tahmin ediyoruz.
Bu zamana kadar her birini
evliya olarak gördüğümüz gurur kaynağımız atalarımız Osmanlının Padişahlarının
hayatları da yalan yanlış bilgi ve belgelerle dizilere konu olmaya başladı.
Bizim övgü kaynağımız, dış güçlerin korkulu rüyası Osmanlıyı birkaç yatak odası
sahnesi ile aşağılayan dizilere müsaade edilmesini bir Türk Evladı olarak
hazmedemiyorum.
Ömrü savaşlarda geçmiş,
bütün dünya da Muhteşem Süleyman olarak anılmış Kanuni Sultan Süleyman’dan
sonra, ömrünü ibadete adamış, İstanbul’a bir İslam Mührü olacak şekilde Sultan
Ahmet Camii şaheserini miras olarak bırakmış ve o Camii’de mihraba çekilip
ibadet ederken hastalanmasına karşın ibadetini yarıda kesmeyip sonucunda da
ibadet esnasında vefat eden Sultan Ahmet’in sapık gibi gösterilmesine RTÜK ne
zaman dur diyecek? Gençlerimizin beyinlerinin yıkanmalarına ne kadar sessiz
kalacağız?
Çocuklarımız böyle lüks ve
şatafatlı, ahlaksız hayatlara özendirilmek yerine doğuda bir öğretmeni anlatan
dizi çekilse, bir yetim çocuğun askerlik anıları diziye çekilse, güneydoğuda
terör baskısından hayatları alt üst olan köyleri konu alan diziler çekilse ve
insanlarımızın doğru bilinçlendirilse kötümü olur. Ama ben onu da almayım!
Yarın bir gün dizi çekilir
Doğuda Terör mağduru ailenin kızı olarak HDPye oy atan Beren Saat başrol olur.
Osmanlı’nın en ihtişamlı sultanlarından birinin yalan rolünü canlandırdığına
göre buna hiç şaşırmamız gerekir.
TEŞEKKÜRLER MEHMET DEMİR!
Aslında bir cümle kuracağım
ancak daha çok erken olduğunu düşünüyorum. Son yazımda Ak Parti’nin 1 Kasım
sonrası çalışmalarını değerlendirdim. Hemen hemen herkesi eleştirdim. Ak Parti
İl Başkanı Sayın Mürsel Akçay bizi eleştirmişsin diyerek yazımın linkini istedi
gönderdim. Mehmet Demir tahmine göre masaya yazımı açmış ve telefon etti.
Cümlelerimi tek tek okuyarak, açıklamasını yaptı, teşekkür etti. Kırıkkale
gündeminden kopmadığını bir kez daha göstermiş oldu. Hakkında yazılan yazılara
değer verdiğini eleştirileri olumlu karşılayarak yanlışlarını düzeltmek adına
dinlediğini yada okuduğunu ispat etti. En sonunda da yazılarımın tümünü
beğendiğini ve yazılarımın çıkması ile birlikte linkini kendisine göndermemi
istedi. Bir gönlü daha aldı. Tebrik ediyor bu doğrultuda ilerlemesini temenni
ediyorum.