Birbirinden farklı
insanların, çeşitli ırkların ve dinlerin yaşadığı şu dünyada insanları tam
anlamıyla tanımak ta kolay olmuyor elbet. Çünkü var olan en sağlam zırh insan vücuduymuş
ve içindekileri en iyi saklayan oymuş. “İnsanları tanımak denizleri bardak
bardak boşaltmak kadar zordur” diyen Mevlana da bu sözüyle sanki bunu
deneyimlemiş olmalı.
Muhakkak ki
insanları tanıyabilmemizde en önemli etken iletişimdir. Çocukluğumuzdan
itibaren hayatımıza sürekli yeni insanlar giriyor ve birçoğu aynı hızla tekrar
hayatımızdan çıkabiliyor. İlk karşılaşmada gözümüzün tuttuğu sonrada gönlümüzün
ısındığı insanlarla kaynaşabiliyor ve onları hayatımıza alıyor arkadaş, dost,
eş oluyoruz. Yani kırk kişiyle tanışıyor bir kişiyle dost oluyoruz.
İnsanları yakından
tanıdıkça da kiminin altını kiminin de üstünü çiziyor çizmek zorunda kalıyoruz.
Her ne kadar insan ilişkilerinde ilk izlenim ilk intiba çok önemli olsa da
bazen vitrine aldanmamak gerekiyor. Kişi kendini nasıl tanıtmaya çalışırsa
çalışsın vitrinini ne kadar güzelleştirirse güzelleştirsin öyle bir an gelir ki
hiç te öyle olmadığı anlaşılır maalesef.
Bazen çok iyi
tanıdığımız ve değer verdiğimiz birinin ya da bir akrabamızın öyle bir zaman da
öyle bir hareketi olur ve öyle bir laf eder ki donup kalırsınız ve anlarsınız
ki o kişiyi hiç tanıyamamışsınızdır aslında. Yani insanlar bize kendini
tanıttığı ya da bizim tanıdığımız gibi değil bize yaşattıkları gibi
olabilirler.
Şu da bir gerçek ki insanları tanımak
önce kendimizi tanımak ile başlar. Öyle ki kendi içinde kendiyle barışık
olmayan, iç dünyasında mutlu huzurlu olamayan ve ne istediğimizi bilmeden
samimiyetsiz, önyargılı bir şekilde karşısındakine yaklaşan insan ne kadar
sağlıklı bir iletişim kurabilir ve onu tanıyabilir muamma…
Tabi bunun yanı sıra tüm insanlarla
iyi iletişim kurup anlaşmak ta mümkün değildir. Zaten böyle bir şey hiç te
doğal olmaz. Çünkü her birimizin düşüncesi fikirleri, hareketleri, konuşma
şekli ve kendini ifadesi farklıdır.
Her ne kadar birbirimizden farklı
olsak ta yaşamımızın her anında diğer insanlara bir o kadar da ihtiyacımız
vardır. Onlar olmadan hayatın anlamı da yoktur. O yüzdendir ki bu
farklılıkların farkında olup hayatımıza alacağımız insanları iyi tanımak
gerekiyor kuşkusuz. Belki insan sarrafı değiliz ilk görüşte onların kalitesini
ve değerini anlayamayız ama sadece beş duyu organımızın algıladığı kadar değil
de yüreğimizin ısındığı kadar da tanımaya çalışabiliriz. Yine Mevlana’nın
dediği gibi “ İnsanı gördüklerinden ibaret sayma görmediklerinde ara. İçidir
hakikatin resmi, dışı sadece bir manzara…”
Hayatımızı mutlu ve huzurlu
sürdürebilmemiz etrafımızdaki insanlara ve onlarla olan ilişkilerimize
bağlıdır. Bunun içinde insanları en azından yakınımızdaki insanları iyi tanımak
gerekir. İnsanları tanımak çok zor olsa da imkansız değildir. Tabi karşımızdaki
dengesiz değilse…
Unutmayın her insana not vereceğimiz
bir hareketi bir tavrı mutlaka vardır. Bunun için biraz iyi gözlemci olmak
gerekir tabi biraz iyi niyet, biraz dikkat ve kendimize biraz da güvenmek
gerekir.