Malûm olduğu üzere geçtiğimiz hafta (07
/ 15 – Mayıs) ta, bir ‘’ TRAFİK
HAFTASI ’’ nı daha idrak ettik.
Ülkemizin başının belası olan ‘’ PKK TERÖRÜ ’’ nden daha eski ve daha
büyük olan ‘’ TRAFİK TERÖRÜ ’’ konusunda bugüne kadar yeterli ve etkili bir
uygulamanın gerçekleşmemesi sonucu, böyle bir haftayı daha geride bıraktık.
21
milyona yaklaşan motorlu araç sayısı ve 28 milyonu bulan sürücü belgesi sahibi olan bir ülke olarak, adına
kaza dediğimiz ‘’ TRAFİK KATİAMLARI ’’
nda, her yıl binlerce insanımızı,
kan gölüne dönen karayollarında telef etmekteyiz!
Son istatistik bilgilerine göre; yıllık trafik kazası sayımız 1. 199. 000 kaza! Kaza yeri tutanaklarına göre olay mahallinde hayatını kaybeden
sayısı 3. 524 kişi! Bu kazalarda
yaralanan insan sayısı ise 285 bin kişidir.
Kaza sonrası yollarda – hastanelerde – evlerde ölenler, 30 günlük
bir zaman diliminde takip edildiğinde, ölü
sayısı pratik olarak 3 e katlanmakta
yani 9. 500 kişiye çıkmaktadır.
Dolayısıyla her ikisini topladığımızdaysa 13.
000 kişiyi bulmaktadır!
Bu ölümlerde (18 – 25 yaş gurubu) birinci
sırada, (0 – 14 yaş gurubu) ise ikinci sırada yer almakta olup, bu
ikinci guruptaki yeni yetişmekte olan fidan gibi canlarımız – çocuklarımızdan her yıl 3 bin kişi hayatını kaybetmektedir.
Genel toplamda günlük ortalama 30 insanımızın bu kazalarda hayatını kaybettiğini belirtirsek,
olayın boyutunun ne denli büyük olduğu daha net olarak anlaşılmış olur!
Mayıs
2014’
te yaşanan ‘’ Soma Madeni Faciası
’’ nda ki can kaybı toplamını, kara yollarda her on günde bir
kaybetmekteyiz! Keza otuz seneyi geçen terör belasındaki can kaybımızın
toplamını, adına kaza dediğimiz ‘’
Trafik Terörü ’’ nde her üç senede bir, o sayıdan fazlasını, kan gölüne
dönen yollarda kaybetmekteyiz!
Belirtilen sayılara yollarda vurup
kaçanların yaraladıkları veya öldürdükleri ise, istatistikî olarak dâhil
değildir. Bu kazalarda yaralanan 285 bin
yaralının, yaklaşık % 10‘ u 3 - 6 ay arasında geçici sakatlık
yaşamakta. Yani iş ve gücünden yoksun kalmakta, % 5‘ i de daimi sakatlıkla tekerlekli sandalyeye veya koltuk
değneklerine mahkûm olmaktadır. Bu ise o kişinin ömür boyu ailesine ve devlete
ağır bir mağduriyete mâlolması demektir!
Yine yıllık 1. 199. 000 trafik kazasının, her birinde en az bir saatlik vaktin
kaybedildiği düşünülürse, toplamda bunun yılda ve sadece sürücü bazında
yaklaşık 140 yıl zaman kaybı olduğu
ortaya çıkar. Kazanın muhatabı yolcu sayılarını da eklediğimizde, olayın maddi
iş gücü kaybının boyutu daha da korkunç olur!
Adına sadece ‘’ kaza ’’ deyip geçtiğimiz böyle bir tablonun oluşumuna sebebiyet
vermiş olan trafik kazalarından sonra bizler dememeliyiz ki: ‘’ Eller Aya – Biz Yaya!
‘’ Çünkü böyle bir durumun sonucundan farklı bir şey beklenemez!
Bu zamana kadar T. B. M. M.
nde bu konuların aciliyeti ve önemine binaen somut bir girişim maalesef
olmamıştır. Bu konuda ne iktidar ve nede muhalefetten bu facianın önlenmesine
yönelik hiçbir plan ve projenin olmadığı Sivil Toplum Kuruluşlarınca ve
üzülerek müşahede edilmektedir!
Trafikle ilgili olayların temelinde
yatan gerçek eğitimsizliktir. ‘’ Ana Okulu ’’ ndan başlaması gereken
trafik eğitimi, mevcut eğitim sistemi içerisinde, yalnız 12. sınıfta
seçmeli ders şeklinde, o da ya boş geçmekte veya göstermelik şekilde
geçiştirilmektedir.
Taşıt sayısındaki artışa uyumlu olarak gelişemeyen
karayollarımız, buna bağlı olarak yeterli kalitede eğitim veremeyen ‘’
Sürücü Kursları ’’ ndan geçerek trafiğe iştirak eden, sorumluluğunu
bilmeyen sürücülerimiz sonucu, sorunlar daha da katlanarak artmış durumdadır.
Mevcut olumsuzluklar içerisinde, trafik terörü ile mücadelenin yegâne
yolu, trafik kurallarına uymakla sağlanabilecektir. Yoksa ‘’ Kurallar bozulmak içindir ’’ zihniyetiyle hareket edenlerin
sürüş yaptıkları, yaya geçidi üzerindeki yayanın üzerine araç sürenlerin,
kendisine saygısı olmayanların başkalarına saygı göstermeyeceği trafikten bir
şey beklenemez.
Öncelikle trafik
kurallarını öğrenip uygulamak, sonra da çevremize bunları öğreterek, bu beladan
kurtulunabilir. Bunun yapılması ise millî bir vebaldir! Zira karayollarında
telef olan binlerce insanımızın kaybında, az veya çok hepimizin payı olduğu
unutulmamalıdır!