Atasözleri günü yaşayan, geleceğe
ufuk açan; ders alındığı zaman yanılgıyı önleyen kıymetli değerlerimizdir.
Yazımın başlığı da öyle bir değerdir. Atalar Sanki bu günleri görmüşler,
ülkemizin içinden geçtiği otuz yılı özetleyen hıyaneti bir cümlede
özetleyivermişler…
Hünkârın yeryüzündeki halifesi
olan insan çıkmış olduğu “kutlu
yürüyüşünde” yola çıktığı akranlarını iyi tespit emek ve aklı ile hareket
etmek zorundadır. İnsanların oluşturduğu Devletler de aynı şekle tabidir. İnsan
zaman içinde yaratılış gayesini unutarak ihmalkâr olmuş, şımarmış veya Hüdâ’yı
anmaktan geri durmuştur. İşte o zaman İnsan görmesi gerekenleri görememiş,
duyması gerekenleri duyamamış ve Hüdâ’yı anmaktan geri kaldığı için kalbi
mühürlenmiştir.
Daha önceki yazılarımda kısmen
değinmiştim. Cenabı Hakkın İnsan’a bahşettiği en güzel hediye akıldır. Akıl
İnsanı diğer yaratılandan ayıran müstesna değerdir. Yüce Allah (C.C) Akli
melekeleri yerinde olmayan kullarını dini vecibelerini yerine getirmekten muaf
tutmuştur. Dinimizin vahiy dini olduğunu ve son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)
nezdinde tüm insanlığa hitaben olduğunu sanırım bilmeyeniniz yoktur. Dinimiz
İslam’ın Nakil ile birlikte Akıl’ı esas aldığını da bilmekteyiz. Burada üstünde
durarak vurgulamak istediğimiz; İmam Maturidinin ifadesinde yer bulduğu
şekliyle “Akıl temyiz kabiliyetinin en
güçlü silahı” olmasıdır. Bu nedenledir ki İslam’a inanan Müslümanların
Allahın bahşettiği İrade-i cüziyye’yi kendileri tarafından kullanması
gerektiğidir. Çünkü irade-i cüziyye Cenabı Hakkın kuluna bahşettiği mahdut bir
salahiyet ve tercih hakkıdır. Bu hakkı başkasının kullanması veya bu hakka
başkaları tarafından ipotek konulması Yüce Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan
İnsana yakışmaz. Nesimi’nin ifade ettiği gibi; “Rızkı veren Hûda’dır, Kula mihnet eylemem.”…
Mekânımız Anadolu’ya Türklerin
nüfus hareketlerinin ilki; Karataylılar ve Harzemşahlar arasındaki mücadeleler
nedeniyle Fergana yöresindeki nüfusun batıya göçü ile birlikte yerleşik hayata
geçen Türklerin Anadolu’yu yurtluk edinmesidir. İkincisi ise 1220 tarihinden
itibaren Moğol istilasına maruz kalan Maveraünnehir’den Avran’a kadar olan
bölgedeki göçebe ve yarı göçebe Türk nüfusunun Anadolu’ya gelişidir. Türklerin
Anadolu’yu Yurt-Vatan olarak kabullenmesini müteakip bu topraklar üzerinde
bulunan diğer milletlerle “İnsan”
merkezli bir yaklaşımla ilişkilerini sürdürmüşlerdir. 13. YY Türk Anadolu’su
kaynağı Türkistan Sûfiliği (Hoca Ahmed Yesevi) tasavvuf akımlarının aktarılması
ve çözümlemesinin yapıldığı bir dönemdir.
Anadolu Türkleri Büyük Selçuklu
Devleti ve daha sonra beylikler düzeyinde hem Moğollarla mücadele etmekte,
hemde ulaştığı batı sınır komşusu Bizanslılar ile fiili olarak ve içerisinde
peydah olan hainlerle mücadelesini sürdürmektedir. İşte bu ahval ve şerait
içinde dahi Türkler İnsan ve Barış merkezli öğretileri ile buhranlı bir dönemi
birlik ve beraberlik duygularıyla kuvvetlendirerek çıkmış olduğu kutlu
yürüyüşünde; “Allah ve Muhammed
Davasını” Hacı Bektaşi Veli, Hacı Bayramı Veli, Mevlana Celaleddin Rumi,
Yunus Emre, Ahi Evran, Haydar Sultan, Hasan Dede gibi Anadolu Erenleri eliyle
Yeni Vatan toprağı üzerinde dostça yaşamak fikriyatını taşımışlardı. Anadolu
Gazileri, Ahileri, Abdalları ve bacıları toplumun her bölümü üzerinde “İnsan
Olmak ve Dostça Yaşamak” olgusunu yerleştirmek için mücadele vermişler ve bunda
da başarı sağlamıştırlar…
Anadolu’nun “Aydınlatma Kuşağı” olan o mübarek şahsiyetlerin İslam’ın tebligatı
davasında önemli emekleri vardır. 13 YY. Anadolu havasını koklayan, o mübarek
insanların rahle-i tedrisatında bulunan Anadolu Türkleri Kayı Türkleri
önderliğinde yeni bir Dünya İmparatorluğunun temellerini atmıştı. Türkler kurdukları
“Ottaman Empire-Osmanlı İmparatorluğu”
devletleriyle her daim İlay-ı Kelimetullah Davası için haçlı ordularıyla
mücadele etmişler, zulme uğrayan insanların yanında olmuşlardır. Müslüman=Türk
sözü ile Hıristiyan Dünyasının korkulu rüyası olan Türkler ne zaman ki Allah ve
Muhammed Davasını ihmalde bulunmuş, kendi kültürünü Hıristiyan adetleriyle
değiştirme zafiyetine düşmüş, işte o vakit harici ve dâhili bedhahların zalım
oyunlarıyla karşı karşıya kalmışlardır. Allahın inayetiyle ve Türk-İslam
mefkûresiyle yoğrulmuş Anadolu’yu Yurt edinmiş evlatların gayretleriyle; Milli
Şairimiz Mehmet Akif’in “Yurdunu
Alçaklara Uğratma Sakın/ Dursun bu Hayâsızca Akın” mısralarında olduğu
üzere haçlı orduları bir kez daha Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türk
Orduları tarafından üç bir yandan Denize gömülmüştü…
Anadolu’muzun değişmez iki
kaderinden bir tanesi deprem, diğeri ise milli mücadeledir.
Su uyur, Düşman uyumazmış. Harici
ve dâhili bedhahlar yeni kurulan genç Türkiye Cumhuriyetinin kendisine hedef
seçtiği “Muasır Medeniyetler” seviyesine
ulaşma fikrine fren yaptırmak için karşısına Pkk Terör Örgütünü çıkarmış
becerememiş, Ekonomik Terörü uygulamış olmamıştı. Türk Milletinin Ordusuna
Ergenekondu, Balyozdu v.s kumpaslar kurmuş olmamış, halkın seçtiği hükümetini
17-25 Aralık sivil darbesi ile indirmek istemişti. Dâhili ve harici bedhahlar hiçbir işi
beceremeyince Türk Milletinin içinde barındırdığı beslemeleriyle 15 Temmuz
Darbesine kalkışmış lakin bu hamleleri de Allahın İnayetiyle ve Başkomutan
Recep Tayyip Erdoğan’ın cesaretli duruşuyla, Başbakan Binali Yıldırım, CHP
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin kararlı
tutumları ile Yüce Türk Milletinin Asaletli duruşuyla akamete uğratılmıştı…
Türk Milletimin tarihe sığmayan
Anadolu’yu Yurtluk edinmemiz ve İlah-ı Kelimetullah Davası için çıktığımız
Kutlu Yolculuğu kısaca özetledikten sonra geldiğimiz süreci ispat eder,
tanıklık ettiğim iki anekdotu siz değerli okuyucularıma aktarmak istedim:
3 Eylül Cumartesi günü, Kırıkkale
İlimizin üç değerli Milletvekili ile birlikte 15 Temmuz başkaldırısında
Ankara’da Şahadet şerbetini içen Şehidimiz Aydın Çopur’un evine ve
Şırnak-Cizre’de Pkk’nın hain tuzağında Şehit olan Emniyet Mensubu Şehidimiz
Ferhat Bozkurt’un ailesi tarafından düzenlenen mevlütlü yemeğine katıldık. O
mekânlarda yaşananları yazmadan geçmek, gazeteciliğinizi inkâr etmekle eş
değerdir. Şehidimiz Aydın Çopur’un hanesinde ailesi; AK Parti Kırıkkale
Milletvekilleri Ramazan Can’ı, Abdullah Öztürk’ü ve Mehmet Demir’i ve heyeti büyük
bir vakarla-gururla-hüzünle karşıladı. Nazik ve latif bir sohbette Şehidimiz
babasının; “Oğlumuzla gurur duyuyoruz.
Oğlumun bugün be Vatanımın, Bayrağımın ve Milletimin yanında olmazsam, ne zaman
olacağım sözleri bizim için gurur kaynağı olmuştur. Evet, üzülüyoruz, ancak o
yaşanılanları tekrar hafızamızda canlandırdıkça evladımızla gurur duyuyoruz”
sözleriyle, “15 Temmuz gecesi kendi
halkını öldürmekten çekinmeyen bu Vatan hainlerinin idam edilmesini istiyoruz”
sözleri halen kulaklarımda. Ailenin heyet karşısında vakarlı-gururlu-hüzünlü
duruşları oğullarının Dinine, Milletine ve Bayrağına karşı duyduğu
düşüncelerini bize yansıtıyordu. AK Parti Kırıkkale Milletvekillerimiz Ramazan
Can, Abdullah Öztürk ve Mehmet Demir’in o an yaşadıkları sözün bittiği yer olan;
Sözlerin gırtlakta düğümlendiği, beynin ürettiği ancak dilin söyleyemediği,
gözlerin dolduğu uhuvvet dolu bir mekân.
Oradan ayrılıyoruz. Pkk’nın hain
tuzağında Şehit olan İlimizin yirmi üç yaşında aramızdan ayrılan Şehit Ferhat
Bozkurt’un ailesi tarafından düzenlenen mevlit ve yemeğine katılıyoruz. Ak
Parti Kırıkkale Milletvekillerimiz Ramazan Can, Abdullah Öztürk ve Mehmet
Demirle birlikte Kırıkkale’mizden geniş bir katılımın olduğu Şehit evine
ulaşıyoruz. Milletvekillerimiz halk ile birebir tokalaşarak hasbıhal ederek
kendilerine gösterilen şehidin kardeşinin yanına oturuyoruz. Şehidin ağabeyi
Turgay Bozkurt’un ağzından dökülen; “Bir
kargo arabası geldi ve Şehidimizin özel eşyalarını bıraktı gitti. Hepimiz şok
geçirdik, yüreğimize kor düştü. Bizim canımız yandı, başkaların canı yanmasın.
Vatan sağ olsun, Devletimiz sağ olsun” sözlerini ifade ederken yaşadığı
hüznün ve gururun tarifini anlatamıyorum. Okunan hatimler, mevlitler ve
dualarla Şehidimiz Ferhat Bozkurt’u bir kez daha yâd ediyoruz. Dualarla, Fatihalarla
yâd ettiğimiz Şehitlerimizin Âli Makamlarında Bedrin Arslanlarıyla birlikte
bizleri seyreylediği duygularıyla Şehidimizin evinden ayrılıyoruz. Sayın
Vekillerimizin Şehit Evinden ayrılışları sırasında yaşadığı hüzün ve gururu
Gazi Mecliste 15 Temmuzda yaşadıklarının yansıması olarak görüyoruz. İyi ki
Gazi Türkiye Büyük Millet Meclisimiz var İyi ki sizler varsınız Sn.
Vekillerimiz diyor ve onları uğurluyoruz…
O gün yaşadığım, yaşadığımız
duygu dolu anlar TÜRK MİLLETİNİN ve DEVLETİNİN bitirilemeyeceğini birçok
defalar olduğu üzere Dosta ve Düşmana bir kez daha göstermiştir. 35 Uçak, 37
Helikopter, 246 Tank ve Zırhlı Araç, 3 Gemi, 3992 Silah envanteriyle
Başkaldırıda bulunan 8651 Fetö/Pdy Terör Örgütünün haşaşileri, bunca zamandır
uğraşı verdiğimiz Pkk, Daiş, Pyd v.s Terör Örgütleri alayınız gelseniz de Türk
Milletini ve Ordusunu diz çökertemezsiniz!
Türk Milleti ve Ordusu her zaman
olduğu gibi ayağa kalkar sizleri Malazgirt’te, Kudüs’te, Viyana’da, Budin’de,
Mohaç’ta, Çanakkale’de, Trablusgarp’ta,
Dumlupınar’da, Sakarya’da, Kore’de, Kıbrıs’ta Cerablus’ta olduğu gibi tokatlar…
“Hattı müdafaa yoktur, sathı
müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı Vatandaşın
kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz.” Gazi
Mustafa Kemal Atatürk
Ne Mutlu Türküm Diyene!...
Sağlıcakla Kalın…