Türkiye artık eski
Türkiye değil, bunu bütün dünya iyice öğrendi. Bu nedenle küresel güçler son
4-5 yıldır üzerimize daha sert hamlelerle geliyorlar. Ekonomi piyasasına
parasal hamleler, PKK'nın tonlarca bombalarla gerçekleştirdiği kitlesel katliam
eylemleri, 6-8 ekim olayları, Gezi eylemleri, 17-25 Aralık operasyonları, MİT
tırlarına operasyonlar, PKK'nın hendekli eylemleri ve ardından en büyüğü FETÖ'cülerin
15 Temmuz darbe girişimi. Bütün amaç Türkiye'yi mevcut sınırları içinde ve
eskiden olduğu gibi avuçlarının içinde tutabilmekti. Bu konuya geçen yıl
"Hendekten ötesi Musul" yazımda değinmiştim. Çünkü Irak ve Suriye'de
sonun başlangıcı yaklaşıyordu. Yüz yıllık sömürge kazanı kaynamaya başlamış,
petrol ve doğalgaz zengini bu bölgeyi yüz yıl daha sömürmek için bölgeye
yeniden bir çekidüzen verilmesi gerekiyordu. Haçlı-Siyonist koalisyonu bunun
için yıllardır bu bölgeleri kukla yöneticilerle ve maşa terör örgütleri ile yönetiyorlardı.
Ancak Türkiye'nin yıllardır hapsolduğu kabuğundan çıkarak bölgedeki askeri ve
siyasi hamleleriyle bütün hesapları alt üst ediyor, planları bozuyordu.
Türkiye'nin Musul-Başika'ya konuşlandırdığı askeri birlikleri ve kararlı hamleleri
Musul üzerindeki ABD ve İran'ın Şii merkezli planlarını bozuyordu. Haliyle buna
hazır olmayan küresel güçler ise PKK, FETÖ ve DAEŞ hamleleriyle daha sert ve
caydırıcı bir şekilde yükleniyorlar.
ABD ve İran'ın medya karşısında birbirlerine en ağır
ithamlarla saldırılarına bakmayın, ABD'nin bölgede en büyük destekçisi İran'dır.
Bağdat hükümetinin İran yanlısı Şii yönetiminin son günlerdeki demeçleri de
bunun en büyük göstergesidir. Kaldı ki İran ve ABD'nin bölgedeki hamlelerine
dikkat edilirse, gerek Musul gerekse Suriye'deki silahlı Şii milis hareketleri
konusunda üstü kapalı bir paralel hareketin olduğu gözlemlenecektir. Yıllardır
ABD ve koalisyon kuvvetlerinin Suriye'deki hava harekatlarında, İran'ın
Suriye'ye gönderdiği silahlı Şii milislerin hiç bir unsuru kazara bile hedef alınmamış
vurulmamış olması bunun göstergesidir. Öte yandan Musul operasyonunda ise İran
destekli Şii milis örgütü Haşdi Şaabi ile PKK ve PYD'nin de içinde yer aldığı Şii
ağırlıklı Bağdat askerleri ile ABD komutasında bir kurtarma harekatı
planlanmakta böylece Şii milis gücü, PKK ve PYD bölgede kurtarıcı güç olarak
dünyaya gösterilecekti. Bu plan; özellikle Muharrem ayında, şiilerin kerbela
hadisesi hassasiyetleri bahanesiyle sunnilere karşı nefretlerinin hat safhaya
çıktığı bir zamanda planlanmış olması, ABD (arka planda İngiltere) Irakta Şii
kartını öne sürerek olası bir Şii-Sunni çatışması, hatta Daeş'le çatışma
bahanesiyle Musul'da bir sunni Arap ve Türkmen katliamı yapılması planlandığı
açıkça ortaya çıkmıştır. Bu plan dahilinde Türk askerinin şii milislere direk
mudahalesi ile olası bir İran-Türkiye çatışması bile hedeflenmiştir.
Bütün bu planları Türkiye'nin erken hamlesi bozmuştur.
Türkiye Irak yönetiminin ve Barzani'nin talebi üzerine Musul'un 10 km kadar
yakınındaki Başika bölgesine asker konuşlandırıp Musul'a müdahale sinyalleri
verince, bölgede dengeler Türkiye lehine değişmeye başlamıştır. ABD, İngiltere
ve İran baktı ki dengeler değişiyor, Irak yönetimine Türkiye'nin bölgeden
çıkması konusunda demeçler verdirmeye başladılar. Konuyu BM taşıdılar ama yne
de Türkiye geri adım atmadı ve Musul'a operasyon yapacağını açıklayınca ABD
Musul harekatını erkene almak zorunda kaldı. Geçen gün Lozanda yapılan
tolantıda Türkiye; silahlı Şii milislerinin Musul'a girmesi halinde Türk
askerinin müdahale edeceğini öne sürünce PKK/PYD destekli Şii hamlesi sekteye
uğradı. Halen göstermelik olarak ABD ve Fransa Musul çevresindeki sözde DAEŞ
mevzilerini ateş altına almışlardır. Amaçlarının DAEŞ'i yok etmek veya bölgeden
çıkarmak değildir. Suriye gerçeğinde olduğu gibi Irak'ta da Sünni kesim oğunlukta
ve iktidara gelmemeliydiler. Çünkü Şii yönetimi eliyle kaos ortamının devam
etmeli, bu sayede DAEŞ terör örgütü aracılığı ile bölgeden 15-20 dolardan alınan
petrol sömürülmektedir.
Sevgili okurlar, gerek Suriye'de gerekse Musul konusunda
Türkiye'nin yaptığı askeri ve politik hamleler bölgeye endeksli diğer planları
sekteye uğratmış, ABD ve koalisyon güçlerince yeniden durum değerlendirmesi
yapılmasını gerektirmiştir. Özellikle Türkiye'nin bölgede eğitip donattığı sünni
Arap-Türkmen ve Peşmerge kuvvetlerinden müteşekkil Haşdi Vatani kuvvetleri ise
bölgede büyük bir Musul harekatına girmeye hazır oldukalrını göstermişlerdir.
Bunun sonucu olarakta bölgede Türkiye'nin onaylamadığı harekat planlarının
uygulanabilirliği kalmamıştır. Çünkü karşılarında 1923 Lozan'da olduğu gibi
zarf atıp kandırabilecekleri yanlarında yahudi danışmanıyla tecrübesiz
siyasetçi değil, tarihten ders almış, Musul-Kerkük ve Halep konusunda hassas,
her türlü siyasi ve askeri hamleye hazır Türkye yönetimi ve Türk Silahlı
Kuvetleri vardır. Türkiye, Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana
olduğunu duyurmakla beraber, 1923'te bir şekilde Misak-ı Milli sınırları
dışında bırakılan Musul, Kerkük ve Halep konusunda ki hassasiyetini dile
getirmiş, bu uğurda yüz yılın hesaplaşmasını yapmaya hazır olduğunu
vurgulamıştır. Hatta bu uğurda gerekirse savaşa girmekten çekinmeyeceğini
deklare etmiştir. Tabi illa ki durduk yere savaşalım demiyoruz ama tarihsel
süreç göstermiştir ki bazen en iyi savunma yöntemi saldırıdır.
Bu arada bir çekincemi de belirtmek istiyorum. Fırat Kalkanı
harekatı başlayalı dikkat edilirse DAEŞ'in karşı hamleleri hep cılız kaldı.
Küçük gruplarla nokta saldırılarla Türk Askerinin gücünü aylardır yokluyorlar.
Sayılarının 15 bin civarında olduğu ve
ellerinde son model ABD silahlarının da bulunduğunu değerlendirirsek, bu geri
çekilmelerin ve ufak çağlı saldırıların beklenmedik bir anda büyük bir ani saldırıya
dönüşeceği fazla uzun sürmeyecektir. Böyle bir saldırıya hazırlıksız yakalanmak
Allah muhafaza ağır zaiyatlara sebebiyet verebilir. Bu nedenle hava destekli
çok sıkı güvenlik ve istihbarat önlemlerinin alınması gerekmektedir. Allah
ordumusu ve milletimizi tüm tehlikelerden, terör saldırılarından esirgesin ve
her türlü düşmana karşı galip kılsın inşallah. Sağlıcakla esen kalın.