Şangay İşbirliği Örgütü
1996 yılında Çin’in talebi üzerine Çin ve Rusya’nın öncülüğünde Kazakistan,
Kırgızistan ve Tacikistan’ın katılımıyla kuruldu. Kurucu
beş ülke olduğu ve ilk toplantı Şangay’da yapıldığı için Şangay Beşlisi adını aldı. Daha sonra 2001 yılında Özbekistan’ın
katılımıyla örgütün ismi Şangay İşbirliği Örgütü
oldu.
Türkiye daha önce de Şangay İşbirliği Örgütüne katılmak
istediğini beyan etmişti. Ancak başta Rusya olmak üzere diğer üye ülkeler bunun
bir savunma örgütü olduğunu, Türkiye’nin de NATO ya üye olması dolayısıyla
bunun mümkün olmadığını ama Türkiye’nin Avrasya Ekonomik İşbirliği Örgütüne üye
olabileceğini açıklamışlardı. Örgüt bu yüzden Türkiye’yi Diyalog Partneri
olarak Örgüte kabul etmişti.
Gözlemci üyeleri Afganistan, Hindistan, İran, Moğolistan,
Pakistan) ve diyalog partneri ülkeleri (Azerbaycan, Beyaz Rusya, Ermenistan
Kamboçya, Sri Lanka, Türkiye) de dahil edersek dünya nüfusunun yarısına yakını
bu örgüttedir. ŞİÖ, yeryüzündeki petrolün yüzde 25’ni, doğalgazın yüzde
50’sinden fazlasını, kömürün yüzde 35’ni, kanıtlanmış uranyumun yüzde 50’sini,
gayri safi milli hasıla bakımından da dünyanın 1/4’nü (yaklaşık 12.4 trilyon
dolar) bünyesinden barındıran ve harekete geçirilmeyi bekleyen muazzam bir
potansiyele sahiptir.
Herkes biliyor ki yakın bir tarihte dünyanın merkezi Avrupa
değil Asya olacaktır. Asya’nın da en büyük gücü ve merkezi Çin olacaktır. Yine
dünyanın önemli güçlerinden biri olacak Türkiye’nin yeri de dünyanın bu yeni
merkezinde olacaktır.
Bunun yanında Türkiye’nin neden batıya yaklaştığını
unutmamak gerekir. 1945’li yıllardan sonra Rusya’nın Boğazlarda üs’ün yanında
Kars ve Ardahan’ı istemesi üzerine bizim de Batı’nın kucağına düştüğümüzü hiç
unutmayalım. Aynı Rusya’nın hala tarihi
emellerinden vazgeçmediğini de biliyoruz.
Öte yandan Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin çektiği
zulümleri de unutmamak gerekir. Çin ile
ilişkilerimizde bu durumu da hatırımızdan hiç çıkmamalı ve Orhun Abidelerinin
de bize hatırlattığı gibi “Çinlinin tatlı
sözüne, yumuşak ipeğine aldanıp, Türk Milleti, çok çok öldün! Böyle giderse,
daha da öleceksin!”
Diğer taraftan Avrupa Birliğinin müzakereleri dondurması,
Avrupa’nın ekonomik çerçevede Türkiye’ye bakış açısını görüyoruz. Bunun yanında
savunma işbirliği anlamında da özellikle 15 Temmuz sürecinde NATO’nun
Türkiye’ye tavrını gördük.
Aslında son günlerde dünya siyasetinde gördüklerimizden
şunu anlıyorum. Ne doğu ne batının
aslında bize yar olmadığını çok iyi görüyoruz.
Türkiye’nin saf değiştirmesinin kısa vadede kolay
manevralar yapabilmesinin hemen öyle kolay olacağını düşünmekte mümkün
değildir. Türkiye kolayca maceralara
girecek bir ülke değildir. Ne ayı ile
çuvala girmek, ne ejderhanın ateşi ile yanmak bizim kaderimiz olmamalıdır.
Öncelikle bağımsız ve güçlü Türkiye’yi gerçekleştirdikten
sonra PKK meselesini temelli ortadan kaldırıp, Musul meselesini çözüp, Suriye
probleminden kurtulan Türkiye daha büyük hedeflerini gerçekleştirmek için
harekete geçebilir.
Seksen öncesinin en güzel sloganlarından birinin de dediği
gibi Ne Amerika, Ne Rusya, Ne Çin. Her Şey Türklük İçin..