Zaman kavramı çok ilginçtir aslında. Öyle bir kavram ki
zaman, ne yetiyor ne geçiyor gibi.
Bazen,gün içerisinde
birçok şey yaşayıp binlerce şey hissedebiliyor ve hiç zaman geçmiyor
zannediyoruz, bazen
de iş yoğunluğundan ya da dostlarla kahkaha dolu bir sohbet esnasında
unutabiliyoruz
zamanın çabukluğunu. Her şeye her olaya zaman deyip duruyoruz fakat zamanın
bir o kadar da çabuk
akıp gittiğini unutuyoruz. Hayatın telaşıyla, geç kalmalarla,
yorgunlukla,heyecanla,hüzünle,neşeyle geçip
gidiyor zaman.Kendimizi iyi hissettiğimiz anlar da
oluyor, her şeyin
üzerimize geldiği zamanlarda.Elbette sabırla dertleri savdığımız anlarımız da
oluyor hayatta.
Zaman geçiyor, yıllar
tükeniyor,alışkanlıklarımız,işimiz,tarzımız,isteklerimiz,beklentilerimiz, her
şey değişiyor. Elbette zaman akıp giderken her şeyi bir o
kadar da eskitip yıpratıyor; İnsanları,
eşyaları, binaları, ağaçları... Kim bilir belki zamanla
insanın duyguları bile eskiyor.Hatta
geçmeyecek diye yanıp
tutuştuğumuz acılarımız bile bazen eskiyor. Gidenler eskiyor, dönenler
eskiyor. Aslında
zaman ömrümüzü törpülüyor belki ama yüreğimizi sancıtan acılar eskise de
izleri hep kalıyor.
Gizlemek istesek de, üzerini örtmek için yüzümüze gülücükler kondursak ta
yüreğimizin ta içine
batıyor o acılar. Bazen de mutlu olduğumuz anlar geliyor aklımıza,bir
tebessümle dalıp
gidiyoruz en derinlere.
Sonra bir an geliyor
doğumla ölüm arasındaki bu ince çizginin bir yerinde kendimizi
sorguluyoruz,hayata
geç mi kaldım diye. Ertelediklerimiz, keşkelerimiz, geçmişimiz, geleceğimiz
geliyor
aklımıza.Hayat mı bizi harcadı yoksa biz mi hayatı diye düşünüp hayıflanıyoruz.
Bunun
farkına vardığımızda
da artık çok geç deyip belki de aynı rutinlikle devam ediyoruz yaşamaya.
Oysaki “ Artık çok
geç” deyip hayata havlu atmak yerine hemen şimdi ayağa kalkıp,olduğumuz
yerden zamanı
yakalayıp, yaşımız kaç olursa olsun yeni güne kendimizi yenileyerek
başlayabiliriz. Asla
hiçbir şey için geç değil. Mimar Sinanın Süleymaniye Camii’ni bitirdiğinde 70
yaşında olduğunu
biliyor muydunuz?Ömür dediğimiz derste geç kalmış bir öğrenci misali,
ıskaladığımız hayatı yeniden telafi etmek için
çalışabiliriz.Hatta yapamadıklarımız ve yapmak
istediklerimiz için
bir adım atıp en azından kalan zamanlarımızı en iyi şekilde
değerlendirebiliriz.
Bir yıl, bir ay hatta
bir gün önceki insan olmak zorunda değiliz. Gelişmekten, öğrenmekten ve
değişmekten
korkmamalıyız. Zamanımızın her anını iyi değerlendirmeli ve hayatı en güzel
şekilde yaşamaya çalışmalıyız.
Tabi bu güzel hayatı,
doya doya yaşarken,gerçek ve sonsuz hayatın ahiret olduğunu da
unutmayarak, Allah’ın
rızasına yakışır şekilde, imanla yaşamaya özen göstermeliyiz. “Hiç
ölmeyecekmiş gibi bu
dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için yaşamalıyız.” Hadisini
uygulamaya başlarsak
bizim için çok daha iyi olacak sanırım. Allah’tan yüz çevirerek, zevk
içinde yaşadığımız bu
fani dünyada, yıllar geçip te ölüm kapıya dayandığında fark ederiz ki
hayattan hiç bir şey
anlamamışızdır.İşte o zaman hayata geç kalmış oluruz.
Hep aynı hayatı
yaşasak ta aslında yaşadığımız günü bir daha yaşamıyoruz.Belki zamanın
hızına yetişmek kolay
değil ama en azından yakalayabildiğimiz yerden tutup, hem bu dünyamız,
hem de ahretimiz için
bir şeyler yapmaya başlamalıyız artık. Hala “Bir gün yapacağım”
diyorsanız unutmayın ki, yarın bundan sonraki hayatımızın
ilk günü. Zamana yenilmeden yeniden başlamak ve hayata daha fazla geç kalmamak
ümidiyle.