İnsan sosyal bir varlıktır. Bu nedenle
diğer insanlarla uyum içinde ve birlikte yaşamak zorundadır. Birlikte yaşamanın
en önemli kuralı ise karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörüdür. Maalesef hayatın
zorlukları, yaşam şartları bizlere birbirine karşı saygısız ve tahammülsüz
insanlar haline getiriyor. Karşımızdaki insanın en ufak bir hatası ya da yanlışında
hemen sinirlenip kalp kırabiliyoruz. Ne empati kuruyor ne de sabrede biliyoruz.
Hep bir memnun olmama, sürekli bir kusur arama ve insanları yargılama
telaşındayız.
Tam bu
noktada Mevlana’nın günümüze ulaşan çok değerli bir öğüdünü hatırlatmak istedim
”Kusur bulmak için bakma birine,bulmak için bakarsan bulursun.Kusur örtmeyi
marifet edin kendine işte o zaman kusursuz olursun.”
Kendinde var olan kusurları
görmek ve kabullenmek insana zor gelir. Bu yüzden de hep başkasında arar
kendinde görmek istemediği ve yüzleşemediği kusurları.
Peki kendi noksanlarımızı bırakıp
sürekli başkalarının kusurlarını ortaya koymamızın nedeni ne ola bilir? Biraz
anlayışsızlık ve hoşgörüsüzlük, biraz fesatlık,kıskançlık ve kötü niyet, belki
biraz da intikam duygusu...
Hepimiz günlük hayatımızda haksızlığa
uğrayan ya da başkalarının kötü davranışlarına maruz kalan kişileri
gördüğümüzde üzülürüz. Ama aynı hatalı davranışı ve haksızlığı kendimiz de
defalarca yaptığımızı unutuveririz. Bazen de birinin işlediği günahı kınar,
sanki kendimiz sütten çıkma ak kaşıkmışız gibi onun ayıbını konuşuruz her
yerde. Oysa ki gül
dikensiz, insan kusursuz olmazmış. Kimi zaman da İnsanoğlu bir arkadaşının, bir komşusunun ya da bir yakınının maddi, manevi kendinden
daha üstün olmasını istemez.Bir
kıskançlık kaplayıverir içini de belli edemez… İşte bu sebepten dolayı da kıskandığı kişinin
olumsuz yönlerini,kusurlarını herkese ifşa etmek ister.
Hal
böyle iken olumsuz ve sağlıksız insan ilişkileri ortaya çıkar ve içinde
yaşadığımız dünya çekilmez bir hal alabilir. Bu yüzden insan önce kendini
düzeltmeli ya da düzeltmeye gayret etmeli diye düşünüyorum. Peki insanlar
kendini nasıl düzeltebilir? Öncelikle karşımızdakinin yerine kendimizi
koyduğumuzda, olaylara onun bakış açısıyla bakmaya çalışır ve insanlara karşı
daha anlayışlı oluruz.Bu ilk adımdır.Sonra insan kendini iyi tanımalı, belki
kendisinin bile fark edemediği ve alışkanlık haline getirdiği hatalı bir
davranışı olabilir.Ve daha sonra insan kendi iç dünyasına dönüp, yaratılışının
gayesine uygun davranmalı, içini karartan onu huzursuz eden kıskançlık, kin,
nefret, haset, kibir gibi kötü duygu ve düşüncelerden kurtulmalı. Bunun yerine
gönlünü hafifletecek, ruhunu huzura erdirecek şefkat, merhamet, hoşgörü, hak ve
adalet, sevgi, saygı, güzel ahlak gibi huyların ve erdemlerin kalbinde yer
etmesini sağlamalı.
"Başkasının ayıplarını, kusurlarını
anlatmak istediğinde hemen kendi kusurlarını hatırla." buyurmuş sevgili
peygamberimiz (Hz. Muhammed S.a.v) Şüphesiz ki hatasını, kusurunu, ayıbını göremeyenler en büyük hata ve yanılgı
içerisindedirler. Başkalarının kusurunu araştırmak, açığa çıkararak rencide
etmek yada arkasından konuşmak yerine, gördüğü yanlışlardan ders almalı ve
kendini korumalı insan.
Şunu unutmayalım
ki;Hayatımızda “Anlayış,hoşgörü,empati” üçlüsüne bolca yer vermek,hele de çatışma
hallerinde bu kavramlara kurtarıcı unsur olarak dört elle sarılmak, sorunsuz iletişimin
en kestirme yolu olacaktır. iletişim içerisinde bulunduğumuz insanlara
hoşgörüyle davranıp biraz iyi niyetli olmalıyız. Herkes
davranışlarına çeki düzen verirse, böylece çok önemli bir toplumsal sorun da
aşılmış olacaktır. Kusur görmeyen göz ve iyi niyetli kalp taşıyan insanlarla
karşılaşacağımız, sorunsuz bir dünyada yaşamamız ümidiyle.