Ağladım, örtümü üstüme
çekip. Göl ettim yastığı gözyaşı döküp. Beklerken kapında boynumu büküp. Belki
bulamazsın ULUSOY’ unu! ‘’
Evet, bundan otuz – otuz iki sene öncesine, 1985 – 86 ya
dayanan bir dostluğumuz vardı yukarıdaki satırları kaleme alan ve şu anda da
bulamayacağım kadim dostum Hasan ile!
O yıllarda birlikte köşe yazdığımız mahalli gazetenin bürosunda
tanışmıştım. Genç, bilgili, bilinçli, imanlı, hak bildiğini ifadeden çekinmeyen,
inandığından dönmeyen ve yazmaktan da çekinmeyen, mert – yürekli,
kalemini şerefiyle kullanan, onuruyla yaşayan, içindeki yanardağın volkanlarının
lavları şiir olup satırlara sığmayan bir yiğit kişiliğe sahip, kelimenin tam
anlamıyla adam gibi adamdı o yaşlarda. Ve hep te öyle yaşadı bir ömür boyu.
Tanışmamızdan öncesinde ki benim gazeteciliğe intisabım evveli
itibariyle kendisi bu sektör içinde çeşitli görevler ifa etmiş. Daha 18’ li yaşlarda Liseli
Genç Dergisi İdare Müdürlüğü yapmış. 80 İhtilâli öncesi, adamın
gölgesine kurşun sıkıldığı o dönemlerde ve devam eden süreçte, o günlerin
hatırı sayılır gazeteleri Hergün – Millet – Ortadoğu ve yine başka
değişik gazete ve dergilerde fikir yazıları, şiir ve makaleler yazarak,
gündemin konularıyla haşrolmuş.
Birlikte aynı gazetede yazdığımız yıllardan birindeki (5 Mart 1987
/Suçlu Kimler?) yazımın son paragrafında, aynı temayı paylaştığımız Hasan’
ın ‘’Asrın Kurbanını Ardından!’’ başlıklı yazısından sitayişle
bahsettiğim hatırıma gelince de, ister istemez gözlerim doldu!
Bir dönem kendisi ‘’SILA’’ adında bir mahalli gazete çıkardı. O
dönemde de mahlas isimle ve hasbelkader kalemimizle destek vermeye çalıştık.
Fakat gazete resmi ilan alıp ta yaşama sürecini sürdürmeye yetişemeden kapandı.
Bir dönemde Kırıkkale Belediyesinin Kültür Müdürlüğü görevini ifa etti.
O süreç içerisinde Kırıkkale Silah Müzesinin teşekkülüne yönelik fevkalade bir
çalışma yürüterek, silahların envanterini çıkartarak ilgili bakanlığın demirbaş
kayıtlarına işletilmesini sağladı. Ama kendisinden sonraki dönem için o
silahlarla ilgili kamuoyunda çeşitli şaibe ve spekülasyonlar mevcut!
Belediyedeki görevinden ayrıldıktan sonra bir süre, ekmek kavgasının
uğruna Türkî Devletlerine çalışmaya gitti. O dönemlerde bile diyebilirim ki
irtibatımızı kesmedik Hasan ile. Ama gurbet acı, gurbet acımasız, gurbet
zordur. Hele ki tarihini biliyorsan ve o yaşadığın yerlerin geçmişi sana bir
şeyler çağrıştırıyorsa, temelli çekilmez olurmuş! Neticede döndü geri yurduna.
Geçtiğimiz yıllarda Ankara Büyükşehir Belediyesinin organizasyonlarından
birisine ‘’Aşk – ı Divane İdris Altuner’’ ve misafir şair -
konuşmacı olarak kendisiyle birlikte bağlama sanatçısı küçük oğlu Rahmet
Safa davet edilmişti. Şahsımı da kendisinin onur misafiri olarak ve şiir
okumak üzere davet etmişti. O gece yaptığım şahsını tanıtım amaçlı takdim
konuşmamı unutamam. Keza video çekim CD’ leri de arşivimin en müstesna
eserleri arasında bulunmaktadır.
Geçen sene bu zamanlar gibi hastalandığını duyup telefonla aradım.
Ankara da olduğunu ve önemli bir şeyinin olmadığını, tahlillerin sonunda karar
verileceğini söyledi. Biraz endişeli olmakla beraber, durumu anlatım tarzından
rahatlamıştım. Sonra teşhisle ilgili olarak kemoterapi başladığını söyleyince,
bu defa da kafam karışmıştı! Devam eden aylar içerisinde zaman zaman telefonla,
bazen de karşılaşıyor, ayaküstü de olsa sohbet ediyor, gündemi değerlendiriyor
ve gidişat için müşterek endişelerimizi paylaşıyorduk.
Son olarak bir ay kadar önce sağ kolu askılı vaziyette
karşılaştığımızda; (- Geçmiş olsun gardaş, koluna ne yaptın?) diye sorduğumda,
(- Gardaş, illet vücuda dağılmış, kolumu da sarmış. Onun için askıya aldılar!)
dediğinde içim cızz etmişti! Ve anlamıştım ki ‘’Aşağıdan – yukarıdan yolun
sonu görünüyor!’’ misali.
Temmuzun son haftası itibariyle iki haftalık bir deniz banyosu tedavisi
amacıyla Kırıkkale den ayrılmış, 12 Ağustos – Cumartesi geriye
dönüyordum. İkindi vakti biraz önce geçmişti. Yolda iken bizim ‘’Gönül
Dostları – Şairler’’ gurubundan arkadaş Şeker dede GSM’ den aradı. Galiba
cenaze namazında beni görememiş olacak ki, (- Oktay Bey, Hasan Ulusoy’ u
kaybettik! Senin samimiyetini bildiğim için, göremeyince ya duymadı ya da
Kırıkkale de yok diye aradım!) sözleri, araç içerisinde beynimde şimşekler
çaktırdı bir an!
Kendimi toparladıktan sonra; (- Hocam, ben şu anda yoldayım ve tatilden
dönüyorum. Hiç kimse de haber vermedi!) dedim. Bir anda moralman bitmiştim.
Hemen bizim çocukları arayıp durumun detayını sorduğumda ikisi de; (- Baba
yolda olduğun için, moralin bozulmasın diye bildirmedik!) dediler. Dediler
demesine de, sen gel bana anlat! Artık bulunduğum mevkiden sonrası Kırıkkale ye
kadarını anlatmama gerek yok.
‘’ Bir gün geldiğimiz gibi gideriz, Hayatı
ölümle bedel öderiz. Gelip gitmek kader mühim değil de, Hesap günü gönderene ne deriz? ’’
Evet, şiirlerinden birisinde vereceği
hesabın inceliğini düşünerek bizlere bu satırları bıraktı. Tabii ‘’Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul
– zurna az!’’ dedikleri misal, kıssadan hisseler ile bizleri uyarıp,
dikkatimizi çekmeye çalışıyordu.
Ayakta olduğu müddetçe inandıkları
uğrunda çizgisinden milim sapmadan, kimseden korkmadan, kimseye yağdanlık
olmadan, hak bildikleri uğrunda yazdığı yüzlerce şiirleri, makaleleri
yayımlanan, onlarca kitabı basılan, son nefesine kadar da aynı düstur üzere
yazan ve yaşayan, cenazesinde dahi olsun bulunmak nasip olmayan kadim dostun,
son bir şiirinin tamamını da, hatırasına izafeten köşeme misafir etmeden
geçemeyeceğim.
‘’ Öldü Say!
Ölümüm ilanla duyulur sanma,
Kalemim susarsa o gün öldü say!
Başka türlü rivayete inanma,
Bir gaflet basarsa o gün öldü say!
Dilimde sevdadan gamlı bir şarkı,
Ruhumda İslam’ ın huzuru farkı,
Hakikat uğrunda endişe korku,
Yolumu keserse o gün öldü say!
Boş dünyada eğlenerek gülüp de,
Kibirlenip kendin büyük bilip de,
Şerefsizler
üzerime gelip de,
Bir bayrak asarsa o gün öldü say!
Allah´ a bağlanmak farz iken
bize,
Yolunda savaşmak şart hepimize.
Fitneye düşürüp hak izimize,
Hainler kusarsa o gün öldü say!
Cesareti korku ile yakıp
da,
Zor günlerde davasından
bıkıp da,
Kendin bilmez densizlere
bakıp da,
Davaya küserse o gün
öldü say!
Kılma namazımı gelme başıma,
Hâşâ huzur işe mezar
taşıma,
İhanet etmişsem yol arkadaşıma,
Alçakça geberip yolda kaldı
say! ‘’
Ruhun şad, mekânın cennet olsun kadim
dostum, yiğit gardaşım HASAN ULUSOY.