Müslüman olmadan önce Uhud ve Hendek Savaşında Mekkeli müşriklerin komutanı olarak Peygamberimize karşı savaşan Ebu Sufyan’ın oğlu olan Muaviye Hz. Ali ile savaştı. Hz. Ali'nin 661
yılında öldürülmesinden sonra Şam'da halifeliğini ilan etti.
Muaviye Şam’da, Hazreti
Ali ise Küfe’de validir, aralarında anlaşmazlık vardır, savaş çıkmak üzeredir.
Bir gün, bir deveci, yüklediği mallarla Küfe’den Şam’a gelir, açıkgözün biri
deveye sahip çıkar; Bu dişi deve benimdir!
Küfeli kendisinden emindir, çünkü devesi erkektir. İtiraz eder, dinletemez.
Sorun Muaviye’ye kadar yansır.
Halk bir meydanda toplanır.
Muaviye, Bu dişi deve benimdir diyen Şamlıya sorar;
Bu dişi deve kimindir?
Benimdir!
Muaviye de onaylar, Evet, bu dişi deve Şamlınındır!
Sonra halka sorar; Bu dişi deve kimindir?
Hep bir ağızdan cevap verirler; Bu dişi deve Şamlınındır!
Küfeli neye uğradığını anlayamaz, şaşkın şaşkın bir kenarda dururken Muaviye
çağırır;
Bana bak, ben de, sen de biliyoruz ki, bu deve erkektir. Küfe’ye dönüşte Ali’ye
de ki; “Şam’da öyle bir ahali var ki, erkekleri de dişileri de, onların
cinslerine değil, Muaviye’nin ağzına bakarak söylüyorlar, o dişiye erkek dese,
ya da erkeğe dişi dese, hepsi ona itaat ediyor.”
Var git Ali’ye söyle ayağını denk alsın!
Bu hikaye ister doğru
isterse uydurma olsun bize, kiralık beyinlerle dolaşan, bir görüşe düşünceye sıkı
sıkıya bağlanarak objektifliğini kaybeden, ne yaparsa doğrudur anlayışını terk
edemeyen insanlardan söz ediyor.
Kendi iradelerini yitiren
bu kişiler;
Muaviye yardımları keserse,
Şahsi menfaatlerim
bozulursa,
Haksızlıkla elde ettiği
koltukları altlarından kayarsa,
oğluma kızıma bir hal
olursa,
dükkanıma vergi
müfettişleri gelirse korkusu ile zalime
boyun eğmeyi tercih ederler.
İnsanlık onurundan pek bir
şey kalmamıştır. Fakat kendi vicdanlarını susturmak içinde hep bahanelerin
arkasına sığınırlar.
Allah bizi Muaviye’nin
halkı olmaktan korusun.