İlk ve orta okulu Ödemiş’te okuduktan sonra İzmir
idadisi’ne girdi. Son derece zeki, çalışkan bir öğrenciydi. İzmir idadisini
birincilikle bitirerek, Ankara’daki Mekteb-i Mülkiye’ye geçti. 1909 yılında
Mekteb-i Mülkiye’ yi bitirerek İzmir Valiliği Maiyet Memurluğu’na atandı. İzmir
Sultanisi’nde matematik-öğretmenliği yapan Saracoğlu, 1911 yılında İttihat ve
Terakki Ticaret Mekteb-i Müdürlüğü görevine getirildi.
1914 yılının Ocak ayında bir devlet bursu kazanan
Saracoğlu, Belçika’ya öğrenime gitti. Kısa bir süre sonra Birinci Dünya Savaşı
patlayınca hemen İzmir’e döndü. 1915 Mayıs’ında tekrar Cenevre Siyasi İlimler
Akademisi’nde okumak için İsviçre’ye giderek burada dört yıl kaldı ve bu
fakülteyi çok iyi bir dereceyle bitirdi. Mondros Mütarekesi’nden sonra
Cenevre’de Türk Talebe Cemiyeti’ni kurarak bu cemiyet adına Fransızca bir
derginin yayınlanmasını üstlendi. Türk Talebe Cemiyeti’nin başkanı olarak
Avrupa kamuoyunda Mondros şartlarının olumsuzluğuna tepki yaratmak için
uğraşlar vererek Osmanlı Devleti’nin haklarını savundu.
O günlerde İzmir işgal edilince Türkiye’ye
gideceğini öğrendiği bir İtalyan gemisine kaçak binip yurda döndü. Ulusal Kurtuluş
Hareketi’ne katıldı. Kuşadası, Nazilli ve Aydın yörelerinde kurulan Kuva-i
Milliye hareketlerinin örgütlenmesinde çalıştı. Osmanlı Meclisi Mebusanı’na
İzmir milletvekili olarak seçildiyse de, Saracoğlu bu göreve katılmadı.
Saracoğlu, 1923’de Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ne İzmir Mebusu olarak girdi.
Fethi Okyar kabinesinde Maarif Vekili, İnönü’nün
3 ve 4. hükümetlerinde Adliye Vekili, ve 12’nci Refik Saydam hükümetinde
Hariciye Vekili olan Mehmet Şükrü Saracoğlu, 1942 yılında
Refik Saydam’ın ölümü üzerine İnönü tarafından 9 Temmuz 1942 günü başkanlığa
atanarak hükümeti kurmakla görevlendirildi.
Fethi Okyar hükümetinde Milli Eğitim Bakanlığı
yapan Saracoğlu, 1926’da Yunanlılarla kurulan Mübadele Komisyonu’na başkanlık
etti. Başbakanlığına kadar kurulan bütün hükümetlerde görev aldı. Bu
hükümetlerde Maliye, Adliye ve Hariciye vekilliklerinde bulundu. Saracoğlu’nun
1932 yılında Paris’te Osmanlı borçlarının ödeme koşullarının saptanması
görüşlerini Türkiye adına yürütürken görüyoruz. 1933’de bir antlaşma ile bu
konuyu başarıyla ve batılı gözlemcilerin hayranlığı içinde bitirirken
izliyoruz. Saracoğlu’nun devlet adamlığı vitrinini süsleyen en değerli ve
liyakatinin zirvesine vardığı bu anlaşma ile genç Türkiye Cumhuriyeti’nin
maliyesi soluk aldı.
Genç Cumhuriyet’in devlet organlarının
kurumlaşmasında da emeği geçen Saracoğlu, bakanlıkları sırasında avukatlık,
hakimlik İcra İflas Kanunlarını hazırlamış ve çıkartmış iş esasına dayalı
cezaevlerinin oluşmasını ve ilk örnek olarak İmralı’nın kuruluşunu sağlamıştır.
Barem ve Emeklilik kanunları da Saracoğlu’nun zamanında oluşturulmuştur.
Refik Saydam’ın ölümü sonrasında Başbakan olan
Saracoğlu, bu döneminde de Cumhuriyet döneminin bütünsellik taşıyan seçim
yasasını iki dereceli olarak hazırladı ve çıkarttı. Saracoğlu istifa ederek
Başbakanlığı Recep Peker’e devrettikten sonra 1 Kasım 1948 ve 22 Mayıs 1950
yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yaptı.
1950 seçimlerinde parlamentoya giremeyen
Saracoğlu siyaseti bıraktı.
SARAÇOĞLUNDAN ANILAR
Mustafa Kemal ve
Saraçoğlu
1924 Anayasası hazırlanıyordu.
Mustafa Kemal, her "parlamenter demokrasi"de bulunan bazı isteklerini
dile getirdi. Devlet başkanına, yasaları veto yetkisi tanınmasını istedi.
Belirli durumlarda Meclisi fesih yetkisi verilmesi gerektiğini söyledi.
Şiddetle karşı çıkanlar oldu... Başlarında da Mahmut Esat Bozkurt ile Şükrü
Saracoğlu vardı... Ve Meclis, Mustafa Kemal'e değil onlara hak verdi; büyük
önderin önerileri reddedildi!
Ne yaptı Mustafa Kemal? Kızıp da askerleri ile Meclisi mi dağıttı? Elebaşlarını
mı tutuklattı?
Hayır!.. Kişiliklerini ve birikimlerini kanıtlamış olan, Bozkurt ve
Saracoğlu'na saygı duydu... Ve onları bakan yaptı.
Saracoğlu ve Stalin...
Başbakan Şükrü Saraçoğlu savaş yıllarında
Moskova'ya gitmiş...
Müzakereler sırasında bakmış herkes "Devlet Bakanı Stalin'e
"Kamarat" diye hitap ediyor... (Arkadaş)
Şükrü Saracoğlu bu havaya kapılıp havayı samimileştirmek için, başlamış o da
Stalin'e "Kamarat" demeye!...
Az sonra Stalin, Şükrü Saracoğlu'na dönerek;
-Şükrü Saraçoğlu bana hep kamarat diye hitap ediyor, izin verir mi ben de
kendisine
Kamarat Saraçoğlu diyeyim?...
Şükrü Saraçoğlu cevabı yapıştırmış:
- Eğer Bolşevik olmak böyle bir hitap ile mümkün değilse, geçici olarak kabul
ediyorum.
Ben size ne yaptım
İsmet Paşa’nın en büyük tutkusu ise hafta sonları gidilecek
klasik müzik konseriydi. Cumhurbaşkanı olarak hiçbir hafta sonu konseri
kaçırmak istemiyor yanına Başbakanı Saracoğlu’nu da alarak konserleri izlemek
istiyordu.
Başbakan Saracoğlu içinse hafta sonu demek futbol demekti, Fenerbahçe demekti.
İstanbul’da olduğu zamanlar mutlaka Fenerbahçe maçına giderdi, hatta
antrenmanlarını bile kaçırmazdı. Ankara’da bulunduğu günlerde ise 19 Mayıs
Stadyumu’nda alırdı soluğu.
Saracoğlu, İsmet Paşa’ya olan tüm saygısına rağmen bir gün isyan etti. Paşa
yine konser için hazırlanmış ve Başbakanına seslenmişti.
- Haydi Saraç hazırlan konsere gidiyoruz.
Kaç haftadır bu zorunlu müzik dinletisine rıza gösteren Şükrü Saracoğlu ise
sonunda isyan etmişti.
- Paşam ben size ne yaptım da bu kötülüğü yapıyorsunuz bana? Ben maça
gidemediğim zaman mutsuz oluyorum. Ne olur beni bağışlayın? Hem Fener bu hafta
Ankara’ya geldi!
İsmet Paşa, Saracoğlu’nun bu samimi tavrı karşısında gülmekten kendini alamadı.
-Peki Saraç dediğin gibi olsun. Sen maçına git bakalım.
Üç kuşak Saracoğlu ve Osmanlı borçları
Osmanlı’nın Borç Senedi’ni imzalayan Osmanlı’nın Maliye
Nazırlarından Ahmet Zühtü Paşa, Şükrü Saracoğlu’nun eşi Saadet Hanımın
büyükbabasıdır. Aynı borç senetlerini taksite bağlamak ise Cumhuriyetin Maliye Bakanı
sıfatı ile Şükrü Saracoğlu’na düşmüştü. Bitmedi, Şükrü Beyin torunu Rüşdü
Saracoğlu ise Merkez Bankası Başkanı sıfatı ile 100 yıl süren bu borçların son
taksitini ödedi.
Maça biletle giren
başbakan!
Şükrü Saracoğlu tam bir futbol tutkunuydu. Sadece Fenerbahçe’nin değil, tüm
takımların maçlarını fırsat buldukça izliyordu. Ancak gerek bakanlığı zamanında
gerekse Başbakanlığı sırasında maçlara bilet alarak giriyordu. Çocukları Ahmet
Yılmaz ve Hüseyin Aydın’ı maça götürdüğünde de durum değişmiyor, biletlerini
alıp onları normal tribüne yolluyor, kendisi ise parasını ödediği biletle şeref
tribününe gidiyordu. Saracoğlu başbakanlık ve meclis başkanlığı görevlerinden
ayrıldıktan sonra ise şeref tribününü hiç kullanmadı.
Saraçoğlu değil Saracoğlu
1934 yılında soyadı kanunu yürürlüğe girdiğinde birçok kişi babasının mesleği
veya aile lakapları gereği Saraçoğlu soyadını aldı. Atatürk ise yakın
çevresinin soyadlarını hep kendi vermek istiyordu. Şükrü Bey’in babasından
kaynaklanan saraçlık unvanını yok saymadı ama bir farkla... Ç harfini C
yapıverdi bunu da imzaladığı kağıt parayla belgeledi. Artık Şükrü Bey ve
ailesinin soyadı Saracoğlu’ydu.
Varlık Vergisi
Saracoğlu bugünlerde çok
tartışılan Varlık Vergisi gibi uygulamalara da imza atmıştı. Azınlıklara yönelik
ağır vergiler içeren bu yasa ile gayrimüslimlerde bulunan büyük sermaye el
değiştirmişti. Aşkale ağır vergiyi ödeyemeyenlerin gittikleri bir çalışma
kampıydı. Maliye Bakanlığı zamanında Merkez Bankasını kurmuş, Osmanlı’nın
borçlarını takside bağlamış, Adalet Bakanıyken memur barem yasası, Türk Ceza
Kanunu gibi önemli reformları gerçekleştirmişti.