Yazar, şair ve hatip... Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin önemli celselerinde yaptığı konuşmalarla ruhları tutuşturan, fikirleri kıvılcımlandıran bir
konuşmacı... "Türk Ocağı”nın genel başkanı, Türk kültürüne büyük
çalışmalarıyla katkılarda bulunmuş bir edebiyatçımız İstiklal Marşını kabul
eden Meclisin Maarif Bakanı olarak Türk Milleti ilk defa ondan dinledi.
Türkiye’de Türklük sevgisi ile dolu olan Tanrıöver’i Bükreş Büyükelçisi olarak
Gagavuzların koruyucusudur.
1885 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Ailesi
eski dönemlerden beri devlet hizmetlerinde bulunmuş köklü ve gelenekçi bir
ailedir. Dedesi Türk Maarifinin ilk Maarif Nazırı, Abdürrahman Sami Paşa,
babası yine döneminin tanınmış bir bilim adamı ve aynı zamanda Türk Maarifinin
altıncı Maarif Nazırı Abdullatif Suphi Paşadır.
Her ikisi de Tanzimat döneminin ilim ve devlet adamlarındandı. Amcası
Sami Paşazade Sezai Bey de, o çağın ünlü şairleri arasındaydı. Hamdullah
Suphi’nin annesi Kafkasya’dan İstanbul’a esir olarak getirilmiş bir Çerkez kızı
olan Ülfet Hanımdır.
1885 yılında İlk tahsilini Kısıklı, Altunizade ve
Numune-i terakki mekteplerinde yapan Tanrıöver, yatılı olarak orta tahsilini
Galatasaray lisesinde tamamlar. 1905 yılında Reji idaresinde tercüme servisinde
ilk görevine başlar. Daha sonra muhtelif okullarda öğretmenlik yapar. Edebiyat
fakültesinde ders verir. Profesör olur. 1913'te Edirne'deki Bulgur zulmünü dünyaya
anlatmak için seçilen heyetin içindedir.
Tanrıöver'in "Namık
Kemal" adlı ilk şiiri, amcası şair Sami Paşazade Sezai Bey'e
okumuştu. Şiirleri, hürriyet fikri ile dolup taşıyordu. Sezai Bey, yeğeninin
bir şiirini, kendisinin de içinde bulunduğu Jön Türkler'in Paris'te çıkarmakta
oldukları "Şura-yı Ümmet" gazetesinde yayınlattı.1902
Önce, Fecr-i Âti topluluğu kurucuları arasında yer aldı
(1909). Fakat Hamdullah Suphi, daha çok Türk kültürü araştırmaları üzerinde
duruyor ve Osmanlı Devleti’nin, ancak Türklüğe dayanarak kurtulacağına
inanıyordu. Bu yüzden, sadece bir edebiyat akımını simgeleyen "Fecr-i
Âti" topluluğundan ayrıldı ve "Genç Kalemler" topluluğuna
katıldı. Genç Kalemler topluluğunun başında Ziya Gökalp vardı (1911). Bir yıl
sonra, milliyetçilik hareketinin İstanbul'da merkezi halinde çalışan "Türk
Ocağı”na girdi. Kısa bir süre sonra, kurumun başkanı olmuştu (1913).
Birinci Dünya Savaşı içinde bu kurumun bir fikir mihrakı
olmasında büyük rol oynadı. Osmanlı İmparatorluğu, savaşta yenilip yer yer
işgal edilmeye başlanınca, bu ateşli Türkçü İstanbul'dan Anadolu'ya geçerek
TBMM çalışmalarına katıldı (1920). Son Osmanlı
Meclis-i Mebusanı'na Saruhan ve Antalya'dan mebus (milletvekili) seçilir. Bu
mecliste ve meclisin Felâh-ı Vatan Grubu'nda (Vatanın Kurtuluşu), bir yandan
Misâk-ı Millî (Milli Sınırlar) ile millî mücadele lehine, bir yandan da
İngiltere aleyhine etkileyici konuşmalar yapar. Son Osmanlı Meclisi
Mebusanına mebus olarak girdiği için, Ankara'da kurulan meclise de bu sıfatla
katıldı. İlk kabinede, Millî Eğitim Bakanlığı'na getirildi.
2. ve 3. T.B.M. Meclisi'ne de İstanbul milletvekili olarak
katılmıştır. 1925'de ikinci defa Millî Eğitim Bakanı oldu. Politikaya katılmış,
politikacı olmuştu ama "Türk Ocağı" genel başkanlığını sürdürüyordu.
Türk Ocağı’nın merkezini İstanbul'dan Ankara'ya taşıdı. Halkevleri açılana
kadar (1932) sürekli olarak 19 yıl Türk Ocağı’nın genel başkanlığını
sürdürmüştür.
Mehmet Akif Ersoy'un yazdığı İstiklal Marşımızın
Millet Meclisinde kabulü onunu büyük çabaları sonucu gerçekleşmiştir.
1935'de Bükreş Büyükelçiliği'ne getirildi. 11 yıl bu
görevde kaldı (1946). İstanbul'a döndükten sonra tekrar T.B.M. Meclisi'ne
İstanbul milletvekili olarak katıldı.
1943’de Mersin 1946’da İstanbul Milletvekili olarak yeniden
meclise girdi. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden bağımsız
Milletvekili, 1954’te yine DP’den İstanbul Milletvekili seçildi.
1951'de Halkevleri kapanıp Türk
ocağı yeniden açılınca Hamdullah Suphi tekrar genel başkanlığa seçildi 1957’de
Hürriyet Partisi adayı olarak katıldığı seçimleri kaybetti. 1966’da ölünceye
kadar Türk Ocakları Başkanlığına devam etti.
Konuşmalarından
seçmeleri, "Dağ yolu" (1928- 1931, 2 cilt), yazılarını da
"Günebakan" (1929) adlı kitaplarda toplamıştır.
Hamdullah Suphi Tanrıöver, İstanbul'da ölmüş, Edirne Kapı Merkezefendi
mezarlığına gömülmüştür.
Hamdullah Suphi ve İstiklal Marşı
Yarışma, “Türk devleti’nin
ebediliğini, Millî Mücadele’nin ruhunu ve Türk’ün istiklâl aşkını dile
getirecek” eserler arasında en güzelini bulmak için açılmıştı.
Bir genelge Millî Eğitim Bakanı
Rıza Nur imzasıyla 18 Eylül 1920 tarihinde vilâyetlere gönderildi. Genelgenin
bir sureti de Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yayınlandı. Mecliste de bir
seçici kurul oluşturuldu. Tanınan süre içinde 724 şiir geldi. Millî Eğitim
Bakanı değişmiş, Rıza Nur’un yerine 16 Aralık 1920’de Hamdullah Suphi
(Tanrıöver) gelmişti. Seçici kurul, gelen şiirleri incelemiş, hiçbirinin millî
marş olabilecek niteliği taşımadığına karar vermişti. Bunun üzerine, Hamdullah
Suphi (Tanrıöver) şairliği, taşıdığı millî ve manevî duygu yönünden üstat
sayılan Mehmet Âkif (Ersoy)’e müracaat eder.
Bir gün konuyu Mehmet Âkif’in
yakın dostu Hasan Basri (Çantay)’ye açtı. Gelen şiirlerden hiçbirisinin
kendisini tatmin etmediğini belirterek, “Acaba üstadı ikna edemez misiniz?”
diye Âkif’ten şiir beklediğini söyler. Mehmet Âkif’in ödül sebebi ile yarışmaya
katılmadığını öğrenince, şartlarının kabul edileceği yolunda bir mektup yazarak
Akif’in yarışmaya katılmasını sağlamıştır.
TBMM, onun şiirini Hamdullah
Suphi Tanrıöver'in dolgun sesi ve güzel diksiyonu ile meclis kürsüsünde
okuduğu zaman bir alkış tufanı arasında dinlendi. Heyecan içindeki milletvekillerinin
ısrarıyla şiir dört defa arka arkaya okundu. Meclis'in 12 Mart 1921 tarihli
birleşimde bir kere daha okunup oylandı; kabul edilmesinden sonra bir kez de
ayakta dinlendi.
Türk Ocağı
Onunla bütünleşen iki önemli vasfı
vardır. Bunlardan biri yaşamının büyük bir bölümünü dolduran Türk Ocağına ve
Türk milliyetçiliğine hizmet etmiş Türk ocağı başkanı Hamdullah Suphi
Tanrıöver, diğeri Milli Mücadele döneminde meydanlarda halka telkinlerde
bulunduğu, onlara cesaret ve moral aşılayıcı ateşli ve etkili hitabeleri
karşısında hak ettiği “Milli Hatiplik”dir.
1912
yılında 766 sıra numarasıyla Türk Ocağına üye olmuş, yıllarca başkanlık yapmış,
çok canlı çok ateşli hitabeleriyle, bu mukaddes ocakta geliştirilmiş Türk
Milliyetçiliğini gür ve temiz sesi, tipik bir sembolü olmuştur.
Muhtelif aralıklarla yirmi yedi yıl gibi uzun bir süre
genel başkanlık yaparak kırılması çok zor bir rekorun da sahibidir. Genel
başkanlık yaptığı dönemler (1912), (1949-1959) ile (1961-1966) yılları
arasındadır.
Tanrıöver en büyük hizmetlerinden biri de Türk Ocağı
binası yaptırmasıdır. Tamamen Ocaklıların ve halkın katkıları ve gayretleri ile
meydana getirilen bu bina, daha sonra Ocaklılardan alınmış, çeşitli girişimleri
müspet bir sonuç vermemiştir.
Bükreş Elçiliği ve Gagauzlar
Hamdullah Suphi Tanrıöver, 1931
yılında Romanya’da Bükreş Büyükelçiliği’ne atanmıştı. Tanrıöver, geniş tarih
bilgisi, kültürü, güzel konuşma yeteneği ile Rumen siyasi çevrelerin de güven
ve sempati toplamıştır. Bölgedeki Türklerin Türkiye ile kültürel bağlarının
devamını sağlamak amacıyla çok önemli faaliyetlerde bulunmuştur. Özellikle
Gagauz Türkleriyle yakinen ilgilenerek, bunlar için Türkçe eğitim veren okullar
açmıştır. Türkiye’den getirttiği kitapları bu okullarda okutarak Türklük
bilincinin yükselmesini sağlamıştır.
Bükreş Büyükelçiliğimizde çalışanlar, Gagavuzlara aşırı düşkünlüğünden ve
tutkunluğundan dolayı Hamdullah Suphi’ye “ Gagauz Metropoliti” lakabını
takmışlardır.
Bu Türk topluluğuna tüm kalbiyle adeta bir baba şefkati ile sarılmıştır. Gagauzları
Türkiye’ye getirip, Trakya bölgesine yerleştirmek istemiştir. Bu hayalini
gerçekleşememiş, ancak o herşeye rağmen yirmi kadar kız ve erkek Gagauz gencine
Türkiye’de okuma imkânı sağlamıştır.
Atatürk ile Tanrıöver
Hamdullah Suphi’nin Atatürk’e karşı çeşitli konularda sert muhalafetleri ve
Türk ocağının kapatılması Hamdullah Suphi’yi
derinden yaralayan hadiselerin getirdiği kırgınlıklar bir yana bırakılırsa,
aralarındaki sevgi bağı çok güçlüdür.Türk Milliyetçiliği düşüncesinde olduğu
gibi bir çok konuda fikir birliği vardır. Atatürk’ü yaptığı hitabelerle
duygulandıran, heyecanlandıran Milli Hatip, Hamdullah Suphi’nin hayatında en fazla üzüldüğü hadiselerin başında
Türkocağının kapatılması hadisesi gelir. Atatürk’ün Türk ocağını kapatma
gerekçelerinin başında CHF karşısında daha etkin bir teşkilatlanmaya sahip olan
Türk ocağının CHF’ye karşı rakip bir oluşum olarak çıkma endişesi gelir. Ancak
görünmeyen nedenlerin başında Rusya’nın himayesindeki Türklerin Ocağın
faaliyetlerinden etkilenmesinden tedirgin olan Rusya’nın bu konudaki diplomatik
girişimleri gelmektedir. Neden her ne olursa olsun Hamdulah Suphi’nin canından
çok sevdiği Türk Ocağı 1931 yılında olağanüstü kurultayda kendini fesh etme
kararı almak zorunda kalmıştı. Hamdullah Suphi’de Bükreş elçiliğine gönderilmiştir.
Türk Gençlerine şu satırları
bırakmıştır:
“Aziz Ocaklı,
Yol daha uzundur, yapılacak şey yapılandan daha büyüktür, fakat; tarihin engin
ufuklarından gelen ve senin genç ciğerlerini şişiren rüzgar; ocağın kutsi
ateşini durmadan parlatacaktır, çünkü: Ufak ateşleri söndüren rüzgâr büyük
ateşleri yakar.”(H.S.Tanrıöver Dağyolu 1.cilt sf.4)”