Atatürk döneminde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği,
Milli Eğitim Bakanlığı ve CHP milletvekilliği yapan Prof. Hikmet Bayur, vefatına kadar Türk Tarih Kurumu, TTK
Atatürk ve Türk Devrimini Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği görevini de
sürdürdü
Atatürk'ün emriyle ilk “İnkilab Tarihi” dersini veren de
Bayur idi.
CHP Genel İdare Kurulu üyeliği de yapan Bayur, İsmet Paşa
döneminde bu görevinden azledildi.
Türk siyaset adamı ve tarihçisi
Yusuf Hikmet Bayur, 1881 yılında İstanbul'da doğdu. Türk devrim tarihi
konusundaki çalışmalarıyla tanınmıştır. Son Osmanlı sadrazamlarından Kıbrıslı Kamil
Paşa'nın torunuydu. Galatasaray Lisesi
ve Sorbonne Üniversitesi'ni bitirdi. Mekteb-i Sultani'de öğretmenlik yaptı.
Kurtuluş Savaşı'nda Salihli cephesinde çarpıştı. TBMM'nin açılmasından sonra, 1
Ekim 1920'de Dışişleri Bakanlığı Siyasi
İşler Genel Müdürü oldu. Londra ve Lozan Konferanslarında Türk kurulana
danışmanlık etti. 1923'te Londra
Büyükelçiliği Danışmanlığına, 1925'te siyasal temsilci olarak Belgrad
Ortaelçiliğine atandı.
1917'de Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterliği, ( Riyaseti Cumhur Umumî Kâtipliği )1928'de Kabil büyükelçiliği, 1932'de ikinci kez
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, 1933'de Manisa Milletvekili seçildi ve Ekim 1933-Temmuz 1934 arasında Milli Eğitim Bakanlığı görevini
üstlendi.
27.10.1933
- 08.07.1934 yılları arasında Türk Dil Kurumu başkanlığı yaptı.
1933 Üniversite Reformu ile bütün
üniversite ve yüksekokullara zorunlu ders olarak konan Türk İnkılâp Tarihini
okutmakla görevlendirildi. Daha sonra Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde Hint Tarihi Ordinaryüs Profesörü oldu.
1946'da Cumhuriyet Halk Partisi'nden ayrıldı.
Temmuz 1948'de kuruluşuna katıldığı Millet
Partisi'nin iki yıl Genel
Başkanlığını yaptı(1948-50). Bu partinin yayın organı olan
"Kudret" gazetesinin de başyazarlığını yaptı. 1952'de partiden
ayrıldı. 1954 ve 1957 seçimlerinde Demokrat
Partiden bağımsız Manisa Milletvekili seçildi. 27 Mayıs 1960'tan sonra
Demokrat Partililerle Yassıada'da
yargılanıp 4 yıl hapse mahkum edildi.
1963 affıyla serbest
bırakıldıktan sonra siyasal yaşamdan çekildi. 1980 yılında öldü.
ESERLERİ
-Atatürk Hayatı ve Eseri: Doğumundan Samsun'a Çıkışına
Kadar (1963) Atatürk Araştırma Merkezi
-Birinci Balkan Savaşı I - II - II Cumhuriyet Gazetesi Kitapları;
-Ermeni Meselesi I Cumhuriyet Gazetesi Kitapları
- Hindistan Tarihi 3. Cilt
-Türk İnkilabı Tarihi. 1.2.3. Cilt, ( 1940 –
1967
-Türkiye Devletinin Dış Siyasası(1934) TTK Yayınları
-Yeni Türk Devletinin Harici Siyaseti
Akşam Matbaası;
-XX. Yüzyılda Türklüğün Tarih ve Acun Siyasası
Üzerindeki Etkileri. (1974)
TTK Yayınları;
ANILAR
Nasihatin dozu kaçınca...
Atatürk’ün içki içmesine karşı olanların başında umumi kâtip
Yusuf Hikmet Bayur geliyordu. Bayur Atatürk’ü içkisinden caydırmak için türlü
bahaneler bulur, fakat hiç birini başaramazdı.
Hikmet Bayur’la aralarında sık sık tartışırlar hemen her sabah tekrarlanan bu
tartışmalardan Bayur’un yenilgiye uğrardı.
Hikmet Bayur, erken saatlerde Atatürk’e gelir, o günkü ajans
bültenlerini getirir ve kendisinden emir alırdı. Atatürk’ün yorgun halini gören
Bayur dayanamaz:
-‘‘ Paşam, yine renginiz yerinde değil, çok yorgun ve bitkinsiniz. Şu içkiyi bu
kadar içmeseniz daha iyi olur.’’derdi.
Bu karışmaya Atatürk’ün canı sıkılır ama hiç belli etmemeye çalışarak:
-‘‘A Hikmet Bey, ben rakıyı şimdi değil, daha Harbiye talebesiyken içerdim.
Bugüne kadar da hiç zararını görmedim,’’diye karşılık verirdi. Bayur bunun da
altında kalmazdı:
-‘‘ Muhterem Paşam, bu gün belki zararını görmediğinizi sanırsınız, fakat yarın
göreceksiniz. Siz bu memlekete lazımsınız. Kendinize acımıyorsanız bari bu
millete acıyın. Bu millet sizin varlığınızla vardır. Ne olur şu içkiyi az
için.’’
Atatürk bu sözleri hep gülümseyerek karşıladı. O da Hikmet Bayur’un içinde bir
kötülük olmadığını, kendisini herkesten çok sevdiğini biliyordu. Fakat bir gün
canına tak demiş olacak ki, Hikmet Bayur yine içkiyi kötüleyen konferansına
başladığı sırada birden bire sözü başka yana çevirerek:
-‘‘ Bu günkü işler arasında neler var bakalım?’’ diye sordu.
Atatürk o an yine sinirlendiğini belli etmemişti ama kararını vermişti. Bu içki
aleyhtarı konferanslara artık bir son verecekti. Üç gün sonra mesele anlaşıldı.
Akşam sofrada Atatürk, Hikmet Bayur’la beraber hepimizi şaşırtan şu haberi
veriyordu:
-‘‘ Hikmet Bey, seni Kabil’e sefir yapalım. Git, oraları gör; hatta gerekirse
Hindistan’a kadar git. Oralar hakkında bilgi edin. Oku, öğren ve ilim getir.
Bize bu yolda faydalı ol,’’dedi.
Bu suretle Hikmet Bayur’un Kabil büyükelçiliğine atanma emri verilmiş oluyordu.
Hikmet Bayur hareketinden önce veda için Köşke geldi. Atatürk, onu salonda
ayağa kalkarak karşıladı. Giderken de kapıya kadar elini omzuna koyarak
uğurladı. Bayur birkaç gün sonra ayrılarak Kabil’e gitti.
Bu atanma, Bayur’un yurda hizmet
kaygısı, yalansız olarak Atatürk’e içki içmemesi öğüdü ve içmesine engel olma
hareketinden ileri geliyordu. O Hikmet Bayur ki, sevgisini, saygısını hiç eksik
etmediği Büyük Lilere ‘İçme Paşam’ sözünü ilk söyleyebilmek cesaretini
göstermiş, fakat bunu çok sevdiği Atatürk’ün yanından uzaklaştırılmak cezasıyla
ödemişti. Nitekim Hikmet Bayur haklı çıkmış, Atatürk de sonunda içkinin fenalığını
anlamış, fakat iş işten geçmişti.
Afgan Kralı Atatürk’ü Dinlemedi
Bayur’un Afgan Kralı Amanullah Han’ın Afgan kadınlarının çaduri tabir edilen
örtüsüne müdahalesiyle ilgili aktardığı anekdotlar da hayli ilginç. Kendisini
Atatürk hayranı olarak zikreden Amanullah Han`ın inkılap yapıyorum diyerek,
polis zoruyla kadınların sokakta çadurilerini yırttırması üzerine Atatürk,
Kabil Elçisi Yusuf Hikmet Bayur’a “Söyle ona, başını kayaya vurmamalıdır insan”
diyerek uyarmasını istemiş. Amanullah Han ise Bayur’a , “Hiç endişe etmesinler,
kaya gibi ordu arkamda` demişti. Atatürk, Amanullah Han’ın Türkiye ziyaretinde
yaptığı bir konuşmada da, onu yapacağı reformlar için uyarmış, “Bir toplumun
kökleşmiş örf ve adet, hissiyat ve telakkiyatı mühimdir. Müteşebbis fertler
üzerinde adeta amir ve hakim bir tesir ederler” diyerek toplum koşullarına
dikkat etmesini istemişti. Afgan Kralı, Atatürk`ün ikazını dinlemedi. Gerisini
Bayur şöyle anlatıyor:
“Kabile gittiğim zaman yumuşak
şekilde –gördüm gene aynı şeyleri yapıyor– ona böyle söyledim. Yani Atatürk`e
ağabeyim falan diyorsunuz. O böyle söyledi. Yani böyle yapmamalı. `Hiç merak
etmesinler` dedi. Elini havaya kaldırdı, yumrukla böyle, `Bütün millet avucumun
içindedir” dedi. Ondan sonra o kaçtıktan sonra öğrendim. Bakanlarına demiş ki,
`Türkler korkaktır. Bak ben onlara neler göstereceğim.”
Bayur`un aktardığına göre Amanullah Han bir isyanla devrilmiş. Amanullah Han’ın
canını kurtarmak için kaçarken ne yaptığını Bayur şöyle anlatıyor: “Amanullah
Han, karısı ve kızları gibi bir çaduri giymiş, kadın gibi beraber kaçmış. Yani
çarşıda yırttırdığı çaduriyi kendisi giyip, kaçmış. O vakit bir şey dendi yani,
`bak kendisi kadınlarımızdan çaduriyi kaldırmak istedi zorla, Allah ona çaduri
giydirdi, kaçmak için.` Öyle kaçıyor Hindistan`a.”
İnönü'ye sadece 'o' oy
vermedi
Atatürk'ün 10 Kasım 1938'de
ölümüyle ortaya çıkan Cumhurbaşkanlığı krizinin aşılmasında kuşkusuz en önemli
pay, Başbakan Celal Bayar'ındır. Birçok isim İnönü'nün adaylığını engellemek
için kulis yürütmesine rağmen Bayar, onun Cumhurbaşkanlığı'nı engelleyecek
girişimlerden sürekli kaçındı. Bayar, Atatürk tarafından görevinden azledilen
ve inzivaya çekilen İnönü'nün siyasal kaderini bu denli etkileyecekti.
TBMM Başkanı Abdulhalik Renda,
Meclis'i 11 Kasım'da toplanmaya çağırdı. Son sözü CHP grubu söyleyecekti. 11
Kasım sabahı Meclis'teki CHP grubu toplandı. Toplantıya Celal Bayar başkanlık
etti. CHP Meclis grubunda 322 milletvekili İnönü için oy kullanırken, sadece
bir tek isim itiraz etti: Yusuf Hikmet Bayur. İnönü'ye oy vermeyen Bayur, oyunu
Bayar için kullandı. Yeni bir siyasal krizden çekinen milletvekilleri ise
İnönü'ye oy kullandılar. O gün İnönü Cumhurbaşkanı seçildi.