Türkiye nüfusunun 2011 yılında
yapılan en kapsamlı verilerine göre %6'sı, yani 5 milyon kayıtlı engelli
vatandaşı bulunmaktadır. Bir de kayıtlara hiç girmemiş, evinden dışarı dahi
çıkmayan, hayata küsmüş kayıtdışı engelliler var ki, sayıları azımsanacak kadar
değil.
Peki bu insanlar neden
evlerine kapanmış? Neden kendi kendini toplumdan soyutlamış?
Şimdi biraz bu husustan
bahsedeyim...
* * *
Engelli bir insandan mevzuu açılınca
aklımıza ilk gelen nedir?
Şüphesiz hepimizin aklına ilk
gelenler, onların hayat ekseninde yaşadığı sıkıntılar zorluklar.
Engelli insan, süregelen hayat
şartlarında bedensel olarak yaşadığı zorluklara karşı yaşam mücadelesi veren
bir nevi DİRENİŞ SAVAŞÇILARIDIR bence.
* * *
Eğitim almak her vatandaşın
olduğu gibi, engelli insanın da hakkı ve zorunluluğudur. Bunun için okula
başlar ve Bismillah okula adımını atar atmaz hiçbir vatandaşın dikkatini
dahi çekmeyeceği, hatta belki de önemsemediği iki basamak çıkar karşısına. Bir kuşku
sarar içini; "her gün binbir zorlukla, düşe kalka bu basamağı nasıl
geçerim". Neyse bir şekilde bu zorluğu aşıp sınıfını bulmaya çalışır ki,
ne görsün; Sınıfı 5. Kata verilmiştir, hiç bir şekilde dikkate alınmadan. Okul
idaresine rica minnet ve yalvara yakara 3. kata sınıfın indirilmesine zor ikna
eder. Asansör ise, ya hiç yoktur yada var ise bozuktur. Kimse ilgilenmez,
günlerce de çalışmaz. Her gün merdivenleri in-çık, oku okuyabilirsen!...
Lavabo ihtiyacı gelir okulda. Her
vatandaş gibi doğal olarak. Onlara uygun bir tuvalet, ya hiç düşünülmemiştir
yada malzeme deposu haline dönüştürülmüştür. Kendini sıka sıka dersin bitmesini
bekler. Bu şartlarda dersten ne anlayabilirse artık!...
* * *
Evinden dışarıya çıkmak, hatta
piknik yapmaya gitmek ister. Arabası yoktur. Toplu taşıma aracına binip gidelim
diye düşünür. Gelen araç şoförü almak istemez, çünkü araçtan inip sensörü
açmaya üşenir. Çekip gider, o da kalakalır oracıkta. Bir süre sonra bir minibüs
gelir ve bu sefer kendi binmeye kalkışır. Yerden yarım metre yükseklikteki
minibüse bin binebilirsen. Basamakları desen 10'ar santim yükseklikte. Düşe
kalka zavallı annesiyle biner minibüse. Piknik alanında da haliyle lavabo
ihtiyacı gelir. İki duvar arasında desteksiz 5 adet basamak. Etraftan koluna girip
güç belâ içeri girdiği tuvalette yerler buz pistinden farksızdır. Her taraf
ıslak ve kaygan. O anda yerde bulur kendini. Klozet desen her zamanki gibi, ya
yok yada bozuk. Derdini kim anlaya, kim dinleye, kim çare bula!...
* * *
Aracı olan engelli bir kişi
alış-verişe çıkar. Araç otopark yeri hesap edilmemiştir bile. Varsa da aracını
park eden kişi çoğunlukla engelli değildir. Bekler ki, gelsin çeksin diye.
Saatler sürer gelmez. Polis çağırır durumu izah eder cezai işlem yapılır. Lâkin
polis gittikten sonra "vay sen misin polise durumu ihbar eden!!!". Bu
kuralsızlığının üstüne hakaret edip bir de tartaklamaya kalkışır pervasızca...
İnanın ben görme engelli
insanın gözüne biber gazı sıkana bile şahit oldum.
* * *
Engelli insan spor yapayım
diye spor merkezlerine gider. Karşısına ilk çıkan görüntüde, ya desteksiz
basamaklarda dolu merdiven, ya uygunsuz lavabolar ya da engelli araç
otopark olmayan yerler. Sanki "spor yapmak senin neyine" dercesine
engeller engeller...
* * *
Kendi geçimini nafakasını
kazanmak için işe müracaat eder.
"Biz, engeli az
olan kişileri alacağız" sözüyle karşılaşıp boynu bükük ayrılarak mendil
satmaya mecbur bırakılır ve dilenci durumuna düşürülür. Ya da engelli oldukları
belli bile olmayan yıllar evvel aldıkları raporla işe girenler doldurmuştur
kadroları. Usuleten kağıt üzerinde engellidir işte. Bir ayağını hiç
kullanamayıp çift koltuk değneği kullanan bir insana %28 engelli raporu uygun
gören doktor, elinin üzerindeki hafif cilt renk değişikliğine %40 vermiştir
hernasılsa?! ..
Şaşkınlık ve üzüntü içinde
yeniden arayışa girer.
* * *
Allah 'ın yarattığı
güzellikleri ömrünce görmekten mahrum kalmış engelli bir insan, bunun yanı sıra
su şırıltısını, kuş seslerini hatta annesinin sesini hayatınca duyamamış işitme
engelli bir çocuk, annesinin yanında sanki bir bebek misali bakıma muhtaç
zihinsel engelli bir evlât bir parka, bir toplumsal alana çıkarıldığında;
"bunların burada ne işi var" sözleriyle karşılaştıklarında hayat bir
tokat gibi gerçekleri vurur yüzlerine.
* * *
Şimdi yazımın başında,
"engelli insan neden dışarı çıkmaz evine kapanır" diye sorduğum
sorunun cevabını kendiniz verebiliyorsunuz değil mi!?...
* * *
Ben de engelli bir kişi olarak
bu zolukları, bu duyguları yaşayarak ve hissederek yazdım. Merhum
ozanımız Neşet ERTAŞ'ın da söylediği gibi "İnsan çekmediği çilenin
türküsünü yazmazmış".
Bunlar ise sadece yaşadıklarımızın
bir kaçı.
Aynı zamanda eşim de engelli
bir insan. Daha evvel çalıştığı büyük bir şirkette uzmanlık kadrosuna kadar
yükselmeyi başarmış ve engelli bir insana imkân verildiğinde, 3 adet engeli
olmayan insanın işini yapacak kadar iradesinin ve kapasitesinin olduğunu
göstermeyi bilmiş azimkâr bir kişiliktir.
* * *
Gerek ülke olarak, gerekse
şehir olarak, engelli insanlar hep zorluklara maruz kalsa da yapılan bir takım
hizmetler, yenilikler de içimize bir nebze olsun su serpiyor.
Misal Kırıkkale'mizde
Engelliler Derneği Başkanı Sayın Mehmet Emin Erkoç bey'in girişimleriyle
engelli insanlara spor yapma olanakları sağlanmış ve halterde Üzeyir Karakoç
isimli engelli kardeşimiz Dünya 3.'sü olmuştur.
Yine başkanın girişimleriyle
engellilere garsonluk ve el sanatları kursları açılarak kendi işlerini yapma
imkânı tanınmıştır. Bugün engelli insanların çalıştığı parti ve eğlencelerin
yapılabildiği bir kafe açarak iş sahibi olmalarını sağlamış " bizler de bu
toplumda varız" diye bir haykırışın sesi olmasına vesile olmuştur.
Sayın başkan ERKOÇ'un bugün yaptığı
girişimler, kader arkadaşlarımız için getirdiği yenilikler ve milletvekilliği
aday adaylığı tüm engelli insanlar için büyük bir azim örneği, hatta engelliler
adına bir milattır. Çünkü bir çok engelli insanın hayalini bile kuramadığı
yerlere çıtayı yükseltmiştir.
Vekillik aday adaylığı uygun görülse
de görülmese de, vekil olarak seçilse de seçilmese de özverili azmi takdire
şayandır. Bu azmiyle deyim yerindeyse bir çok engelli kardeşlerimize de yol
haritası olmuştur. Kendisine, tüm ENGELLİ kader arkadaşlarımız adına sonsuz
teşekkürlerimizi sunuyoruz. Sağolsun varolsun.
* * *
Ülke olarak 10-16 Mayıs
ENGELLİLER HAFTASI'ndayız. Sadece birkaç gün hatırlanıp sonra yine aynı manidar
durumlar yaşanacağı aşikâr.
Bedensel engelleriyle hayatın
engellerini yenmeye çalışan benim tabirimle azimkâr savaşçıların tek
beklentisi, kendilerine sevgiyle uzatılacak bir eldir. Biliyoruz ki engelli
olmak bir ayıp değildir ve her insan bir engelli adayıdır.
En büyük engel ise
SEVGİSİZLİKTİR...
Azmin; engeli, sevginin;
nefreti yendiği güzel günler sizlerle olsun...