Sizin hiç babanız öldü mü,
başlıklı bir yazıya rastladım geçenlerde. O an; irkildim, birşeyler koptu geldi
içimden. Öylece bakakaldım. Ve bir müddet buruk bir hüznün sandalı, alıp
götürdü beni uzak diyarlara.
Kimine göre basit
Kimine göre anlamsız
Kimine göre de çocuksu bir
cümleydi bu belkide.
Ama kimine göre de göğsünün
sol yanına bir yumruk misali oturan, nefesini ağırlaştıran, tüm yüküyle
omuzlara binen ağır bir cümleydi bu. Hele bir de son anlarında elinizden bir
şey gelemeyip de gözlerinize baka baka ellerinizden kayıp gitmişse babanız!
Yokluğuna, yıllar geçse de ve yaşınız her kaç olsa da çocuksu yanınıza
alıştıramamışsanız!...
* * *
Çocuk olduğunuzda
dünyanın en güçlü adamıdır O. Tamamen güvendesinizdir onun yanında. Hiçbir
kuvvet size zarar veremez. O, her işin üstesinden gelir ve her şeyi bilendir
sizin gözünüzde.
Ergenlik dönemi artık
kabuğu ilk kırışınız ve kendinizi ispatlama zamanlarıdır. Çoğunlukla
ebeveynlerle artık çocuk olmayıp birçok şeyi başarabileceğinizin mücadelesini
verdiğiniz yaşlardır.
Ergenlik sonrası
gençlik yılları tamamen aile ile tabir yerindeyse çatışma zamanlarıdır. Bir
zamanlar herşeyi ve en doğrusunu bilir diye düşündüğünüz anne ve babayı,
cehaletle suçlama yıllarıdır. Kendinizi anlamayan hiçbir şeyi bilmeyen insan
muameleleri yapıp ailenin ağır ithamlarla suçlandığı yıllardır.
Aileyi ve çocuğu en çok yıpratan da
bu dönemlerdir.
Yirmili yaşların
üzerine çıkıp fikirlerin oturup olgunluk dönemine girdiğinizde babanızı artık
daha iyi anlayabilecek zamanlara gelmişsinizdir. Fakat bu sefer de
yılların yorgunluğu ve amansız hastalıklar bırakmaz yakasını. Onunla daha iyi
anlaşıp ve en çok ihtiyaç duyduğunuz zamanlarda ansızın elinizden uçup
gidiverir dönülmez bir yola. O eli öpülesi, varlığıyla bayramların bile manası
olan karlı dağ yoktur artık. Dağın erimiş, öpülecek elin gitmiş, sıkıldığında
dertleneceğin hatta biraz da naz yapacağın o koca yürekli BABAN yoktur artık.
Bir an yanlızlığa prangalandığınızı, hayatın sizi esir aldığını düşünürsünüz.
Sanki koca okyanusun ortasında kalmışsınızdır.
İşte o an, sizin
elinize sarılan küçücük bir yürek ve ağzından "BABA" diye çıkan söz,
sizi bir an kendinize getirir. Hayatın mecburiyetleriyle yüzleşme vaktidir
yeniden. Çünkü anlarsınız ki, siz de artık yaslanılacak karlı bir dağ, öpülecek
el, en güçlü adam, her şeyi bilen en iyi öğretmensinizdir birileri için.
Babanızdan gördüğünüz dik duruşu sergileme vaktidir.
Babanızın 40 yaşındaki
yıllarına geldiğinizde, o dönemlerde size söylediklerini hatırlarsınız. Yanlış
düşünüyorsun diye itham ettiğiniz bir çok hususta ona şimdi hakveriyorsunuzdur
ve daha iyi anlıyorsunuzdur artık. "Keşke şimdi hayatta yanımda olsaydı da
uzun uzun sohbet edebilseydik" diye içgeçirirsiniz. Hayatın senden
kopardıkları bir kez daha acıtır içini.
Bakıyorum da şöyle;
Kimimizin babası
hayatta
Kimimizin ki
ulaşılamayacak diyarda
Kimimizin ki yanında
Kimimiz de bihaberiz
varlığına.
O eli öpülecek yaslandığınız
dağın kaybetmeden bilin kıymetini. Gün gelir bayramların öksüz, çocuksu yanın
yetim kalır. Yanınızda olmasa da arayıp hal hatır sormayı çok görmeyin.
Nefesinin sesini duyun en azından.
Bugün hatırlamaya bile
gerek duymadığınız değerleri, hayat gerçekleriyle hatırlatır insana.
Yaşarken taçlandırmadığımız
değerler, kaybettikten sonra kıymet versen ne değer.
* * *
Başta şehit babaları olmak üzere tüm
babalarımızın bu manidar gününü kutluyor, hepsini saygıyla selamlıyorum.
Ve ayrıcada ahirete intikal etmiş
olan tüm babalarımızı rahmetle yâd ediyorum.