Hatırlarsanız;
"Bir gece ansızın gelebilirim" diye bir şarkı sözü vardı,
hiçbirimizin yabancı olmadığı. Aynı bu sözdeki gibi geçen haftalarda döviz,
gece vakti ansızın tavan yapıvermişti. Sabaha gözlerimizi açtığımız anda hiç
birimiz duruma anlam verememiştik. Ne oldu da gece vakti ansızın uçuşa geçmişti
döviz?
Şimdilerde
de benzeri sıkıntı; patates ve soğanın durdurulamayan fiyat artışı!
Hani
derler ya; "Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana" diye. Adına şarkılar
yaptığımız soğanı, neredeyse evlerimize sokamaz hâle geldik!
Doğal
olarak vatandaş da, ne gece vakti ansızın yükselen dolara, ne de dolarla
euroyla kur yarışına giren patates ve soğanın durduralamayan fiyat artışına
anlam veremiyor. Ve meraklı gözlerle herkes cevap bekliyor; NEDEN?
Yetkili
ağızlar gerekli açıklamalarda bulundu. "Bu dış mihrakların Türkiye'yi
zarara uğratmak için bir oyunu. Fetönün kumpası veyahut batılı ülkelerin
ekonomiyi çökertmek için yaptıkları bir soğuk savaş"...
Bu
açıklamalara muhalefet kanadından tepkiler gelse de; bir çok kesim de bu
hususta hemfikir.
Evet
dış mihrakların Türkiye üzerinde ciddi bir oyunu, kumpası, soğuk bir savaşı
var. Ülkemizin yükselmesi, ilerlemesi, tarımda, sanayide, fende ve bir çok
alanda hiç bir şekilde muhasır medeniyetler seviyesine gelmesini istemiyorlar.
Hatta ülke içinde iç karışıklık, ekonomi batağı ve aklımıza gelebilecek her
türlü entrikayı çeviriyorlar. Amaçları hiç değişmiyor. Türkiye'nin güçlü
olmasını engelleyip her alanda çöküşe uğratmak.
Şimdi
tam da burada kırılma sorusu geliveriyor aklıma; "TARİH BOYUNCA, TÜRKLERİN
ANADOLU'YA ADIM ATTIĞI GÜNDEN BU ZAMANA KADAR, HANGİ DÖNEMDE ÜLKEMİZİN İYİLİĞİ,
YÜKSELİŞİ İSTENDİ Ki? İstememişlerdi ve bundan sonra da istemeyecekler.
Esasında bu yeni bir durum da değil zaten!
Türkiye'
yi Haçlı sömürgesine almak için her türlü dümeni çevirdiler ve yüzyıllarca da
bu hedeflerinden vazgeçmediler, vageçmeyecekler.
Batılı
ülkeler Çanakkale'de, Sakarya'da çeşitli antlaşmalarla kabul ettiremediği manda
ve himayeyi masa başında kabul ettirmenin yolunu arıyor devamlı. Dilde,
kültürde her alanda emperyalizme uğratmak için ideolojilerinden sapmadılar
asla. Her ne kadar liderleri değişse bile hedefleri doğrultusunda ilerlediler.
Türkiye "Ortadoğu'nun uyuyan bir devi, aman ha; bu dev ne ölsün, ne de
ayağa kalksın" fikrini sürekli canlı tutmuşlardır.
Bu
hedefleri için ilk yaptıkları iş kültür emperyalizmi olmuştur.
Emperyalizm;
Yani bir ülkenin benliğini bozup istediğin doğrultuda ilerlemesi için evvelâ
aile yapısını, toplumun milli kültürünü, örf ve adetlerini değiştirmektir.
Diline, dinine eğitimine fitne, fücur katıp ayrıştırarak ve kutuplaştırarak
yutulabilecek kolay lokma haline getirmektir.
Peki
bu gün bu alanda başarılı oldular mi? Asla diyemiyoruz. Çünkü sokaktaki,
okullardaki gençlik, bozulan aile yapısı ve aile içerisindeki manevî değerler,
onların ne kadar yol katettiklerini gösteriyor adeta.
* *
*
İkinci
olarak da en büyük tuzakları, borç batağına girmiş, ekonomisi alt-üst olmuş,
üretemeyen dışa bağımlı bir ülke...
Bu
gün borç veren bir ülke, yarın da emir verecektir?
Elimizdeki
milli değerlerimiz olan fabrikalar, özelleşip de elimizden çıktığında, sanayi
alanında üretemeyen ve dışarı bağımlısı bir ülke haline geldik. Büyük önder
Atatürk'ün üzerinde çok büyük bir titizlikle durup, hassasiyet gösterdiği
"dışa bağımlı kalmama" çabası da boşa gitmiş oldu.
Her
alanda üretim yapıp milli sermayeye sahip olmak, o ülkenin güvenlik sübabıdır
daima.
Tarımda
da yeterli üretime gidemeyip, yetiştirilebilecek en uygun ürünü dahi dışarıdan
ihrac ettiğin zaman câri açık da git gide iyice büyüyecektir. Üretim olmadığı
zaman hiçbir şekilde ekonomi de büyüyemez. BU BİR DÜNYA GERÇEĞİDİR.
Ülkemize
gelen Moody's gibi kredi şirketleri, kredi notunu düşürerek yabancı
yatırımcılara buranın güvensiz bir ülke olduğunu işaret ederek yatırımlara
engel oluyor. Bu şekilde de yatırımcı kafasına her esişinde dövizini çekince,
zaten pamuk ipliğine bağlı borsamız allak bullak oluyor. Âdeta tehdit
edercesine.
İşte
bizim bu şartlarda kendi ürünümüzü yetiştirip, pazarı olan ve bunları işleyen fabrikalarımızla
da bütünleşip, ithal eden değil, ihraç eden bir ülke olmamız gerekiyor. Bugün
elimizden giden Tekel ve şeker fabrikaları gibi kurumlarımız, yapancı
şirketlerin eline geçtiği için ekonomimizle ve sağlığımızla istedikleri gibi
oynayacaklar. Hatta oynuyorlarda. Bu da emperyalizmin önemli olan, diğer bir
ayağı!
Geldiğimiz
bu noktada, ülkemizin kültür değerlerini sabote etmiş ve ekonomik alanda ağır
hasara uğratıp kilit noktada ipleri eline almış Haçlı zihniyeti, istediği an
dövizini bir gecede tavan yaptırır, evine çuvallarla aldığın patetes soğanı
taneyle aldırtır sana.
Bizi
yüzyıllardır yükseltmek bir yana, bir kaşık suda boğmak isteyen yabancı güçler,
cenk meydanlarında yapamadıkları sömürgeyi, masa başında yapmak derdindeler. Bu
sömürüyü kendi elimizle ortam hazırlamamak, tehlikeye davetiye çıkarmamak
gerekir.
Bu
vatanı ecdadımızdan devraldık, gelecek kuşaklara devredeceğiz. Bu toprağın
altındaki şanlı tarih ile ülkemiz ayaktaysa, bizler de bu necip milletin
şerefine nail olarak o şanlı tarihe geçmeliyiz.
Sağlıcakla
kalın....