Öğrenilmiş çaresizliğin hikâyesini hiç duydunuz mu? Filleri
yetiştirmek için onları küçükken kalın bir zincirle bir kazığa bağlarlar. Tabi
ki yavru filin bu zinciri koparabilmesi yada kazığı sökebilmesi imkansızdır.
Küçük fil bir süre bu esaretten kurtulmak için tüm gücüyle çabalar ama sonuç
değişmez, özgürlüğüne kavuşamaz ve kabullenir…Yıllar geçer,fil kocaman
olur,güçlenir.Bağlı olduğu kazığın ve zincirlerin onlarca katı güce sahiptir
artık.Ancak fil asla bunu denemez çünkü o, çaresiz olduğunu öğrenmiştir, özgür
olamayacağına inanmıştır bir kez. Artık kırılmayan şey zincir değil, filin
inancıdır. İşte bu duruma “Öğrenilmiş Çaresizlik” denilir.
Biz insanların da
içinde az ya da çok öğrenilmiş çaresizlik duygusu vardır. Hepimiz yaşamımız
boyunca, içinde bulunduğumuz toplumun yanlış olan düzenine,kontrol edemediğimiz
çevreye ya da bizi üzen, zarar veren olaylara karşı çoğu zaman seyirci
kalıp,çaresizce kabulleniriz.Bazen de bu durumu değiştirebilmek için defalarca
bir şeyler dener,yanılır,başarısızlığa uğrarız..Artık bir şey yapsak ta hiçbir
şeyin değişmeyeceğine inanıp tekrar deneme cesaretimizi kaybeder ve bu durumu
çaresiz kabulleniriz. Sonra bir daha
yanılmamak için.bir daha denememeyi öğreniriz. Zaman böyle ilerlerken, belki
şartlar değişir ve eğer denersek başarılı olabileceğimiz bir hale geliriz ama
biz ezberlediğimiz gibi yaşamaya devam ederiz.
Maalesef Öğrenilmiş çaresizliği toplumun tüm katmanlarında
da görebiliriz. Bizden her zaman gücün ve kuralların karşısında sorgulamadan,
boyun eğmemiz ve istenileni yapmamız beklenir. Başımıza gelenlere razı olmamız,
hatta kendimize olan güvenimizi,inancımızı yitirerek olaylara ve hayata
sessizce seyirci kalmamız istenir.
Sizi bilmem ama bana göre;
öğrenilmiş çaresizlik içine düşeceğimiz en kötü ve en dipsiz çukurlardan biri.
Çünkü çaresizlik; düşüncelerimizi, davranışlarımızı ve
duygularımızı tutsak ediyor. Olumsuzluklara karşı alternatif yolları görmek ve
sorunları çözmek için ihtiyaç duyduğumuz yaratıcılığı çalıyor. Bazen de önümüze
çıkan fırsatları görmemize mani oluyor.Elbette bazen, yaşamımızda gerçekten
çaresiz olduğumuz zamanlar ve olaylar da oluyor; tedavisi olmayan hastalık,
ölümler..vb. Ama öğrenilmiş çaresizlik bundan farklı. Bize empoze edilen
istemediğimiz yada mutsuz olduğumuz
yaşama karşı aslında elimiz kolumuz bağlı değil...
Bir Atasözü der ki; ”Hayatı olduğu gibi kabul etmeliyiz ama
kabul edilebilir hale gelmesi için çaba göstermeliyiz.”
Belki
bir çoğumuzun; yaşamak istediği hayat
ile yaşadığımız hayat arasında farklar var…Ama ideallerimizdeki hayatı yaşama
mücadelesinden hep öğrenilmiş çaresizliğimiz yüzünden vazgeçebiliyoruz. Bu
çaresizliğin adı kimi zaman toplum baskısı, kimi zaman hayat şartları bazen de
alışkanlık olarak isimlendirilebiliyor.
Aslında sadece çaresiz olduğumuza inanmamız bile değiştirebileceğimiz ve
savaşabileceğimiz olaylar karşısında pasif olmamıza neden oluyor. Oysa ki;
birey olarak gücümüzün ve zayıflıklarımızın, sorumluluğumuzun ve
özgürlülüğümüzün kısaca kendi sınırlarımızın farkına varmak, kendi yaşamımızla
ilgili her türlü konuda her şeyi sorgulamak ,bize sunulan kalıplara mahkum
olmadan hayata önyargısız bakabilmemizi sağlayacaktır. Kim bilir belki böylece
düşüncelerimizi yeniden düzenleyerek, hayatta
daha başarılı ve mutlu olabilir, ayağımıza bağlanan zincirden kurtulup
esareti yenebiliriz.
Unutmayın; aslında
her şey “Biz”de başlar…”
Bu konuyla alakalı sevdiğim bir şiiri sizlerle paylaşarak
yazıma son vermek isterim.
Düşün..! kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni,sen hazır değilsen?
Kim yıkar,kim yıpratır seni sen izin vermezsen.
Kim sever seni,sen kendini sevmezsen.
Her şey sende başlar sende biter…!
Yeter ki yürekli ol,tükenme,tüketme…
Ve tükettirme içindeki yaşam sevincini…
Hep
hatırla..!ÇARESİZSENİZ,ÇARE “SİZSİNİZ.”
İçinde bulunduğunuz tüm çaresizliklerden kurtulmanız
dileğiyle….