1970’li yıllar sona ererken terör
olayları ülkenin tamamına yayılmış, büyük şehirlerde lise, üniversite gençliği,
fabrikalarda işçiler, mahallelerde halk çatışmaya başlamışlardı. Bu çatışmalar
büyük şehirlerde ideolojik iken, Anadolu’da mezhep ve etnik çatışmalar olarak
görülüyordu. Çorum, Sivas, Ordu, Maraş olayları Alevi-Sunni, Kürt-Türk
çatışması haline dönüştürülmeye çalışılmıştır. 1980 yılının ilk ayı içinde ölü
sayısı 2000’i aşmış, Doç. Bedrettin Cömert, Abdi İpekçi, Gün Sazak, Nihat Erim
gibi tanınmış kişilerin öldürülmesi, siyasi cinayetlerin sayısı günde 30’a
çıkması toplumda infiale sebep oluyordu..
Soğuk savaşın yöntemlerinden biri
olan terör uygulandığı ülkelerde ki amacı o ülkede karışıklık çıkarmak,
istediğini elde etmek için kaos yaratarak ikiye bölmektir. 5000 den fazla
insanımızın canına mal olan bu çatışmalarda iç ve dış odakların rolü büyüktü.
Özellikle taşradaki çatışmalarda sünnetsiz ele geçirilenler, aynı silahla hem
sağcı hem solcu gençlerin vurulması, ve
bir gecede silahlı çatışmaların bıçakla keser gibi durması bu olaylarda dış
mihrakların işi olduğunu göstermektedir.
Ne oldu da 12 Eylül sabahı bıçak gibi kesildi ?
27 Mayıs 1960 darbesi ve12 Mart
1971 muhtırasından sonra 12 Eylül ordunun demokrasiye açıkca üçüncü defa el
koyuşu olmuştur.
12 Mart 1971 muhtırasından 12
Eylül 1980’e kadar geçen 9 yılda tam 10 hükümet değişmiştir. Bu siyasi
istikrarsızlık hiç şüphesiz anarşi olaylarının artmasında önemli etkisi
olmuştur.
27 Aralık1979’da Cumhurbaşkanı
Fahri Korutürk Mili Güvenlik Kurul Başkanı olarak bir uyarı mektubu yazdıysa da
ne iktidar ne muhalefet bunu kendi üzerine almadı. 6 Nisan 1980’de Fahri
Korutürk’ün görev süresinin dolması üzerine bir türlü seçemediler.
11 Eylül 1980 gecesi saat 03:00
Ankara tank sesleri ile uyanmış Genel Kurmay başkanı Kenan Evren ve Milli
Güvenlik Konseyi üyeleri olan Kara Kuvvetler Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin,
Hava Kuvvetler Komutanı Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetler Komutanı Nejat Tümer
ve Jandarma Genel Komutanı Sedat Cilasun ile birlikte Ordu iç hizmetler
Kanununda yer alan “ Cumhuriyeti koruma ve kollama” görevine dayanarak ülkenin
kardeş kavgası içine düştüğü ve siyasilerin görevlerini yerine getirmediği
gerekçesiyle yönetime el koyduğunu belirtti. Sabaha
karşı 03:00’de, bayrak harekatı’nı uygulamaya konuldu.
Saat
04:00’da milli güvenlik kurulu’nun ilk bildirisi radyodan yayımlandı.
Darbe Uygulanıyor
Demokratik hayatın bıçak gibi
kesildiği bu hükümet darbesi ile Mili Güvenlik Kurulu’nun yaptığı ilk icraat
siyasi parti liderlerini gözetim altına almış, güvenlik gerekçesi ile Ecevit ve
Demirel’i Hamzakoy’a Erbakan’ı Uzunada’da gözetim altına aldılar. Türkeş ise
ancak üç gün sonra teslim olmuştur.
25 Eylül 1980 bütün il genel
meclisi üyeleri, belediye meclis üyeleri feshedildi. Belediye başkanların
görevlerine son verildi.
Ve ilk idamlar 9 Ekim 1980 ülkücü
Mustafa Pehlivanoğlu ve sol görüşlü Necdet Adalı, gencecik fidanları kırdılar,
faturası vatansever gençlerimize kesildi. O günkü siyasi yasaklılardan biri
daha sonra Cumhurbaşkanı biride Başbakan oldu. Sormak lazım niye yapıldı ? kime
yapıldı ?
12 Eylül yönetimi Emekli Deniz
kuvvetler komutanı Bülent Ulusu’yu hükümeti kurmakla görevlendirmiş 1982
yılında hazırlanan Anayasa halkın % 92 desteğiyle onaylanmış Kenan Evren
Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Darbeye Türk halkının tepki
göstermemesindeki en büyük etkenlerden biride meselelere çözüm bulamayan müflis
iktidarlar, iç çatışmalar ve kardeşin kardeşi katletmeleri gibi olaylardır.
İhtilalin olgunlaşmasını, meşru hale gelmesini malum güçler beklemişlerdir.
Hepimizce malum darbeden ABD
haberdar olduğunda Başkan Jimmy Carter’a “your boys have done it” ( Bizim
çocuklar işi bitirdi.) demiş olması bu darbenin sahiplerinin kim olduğunu
göstermesi bakımından önemli bir ip ucudur.
12 Eylül askeri darbesi sonuçları
itibari ile demokrasiye bir yumruk vurmuş her 10 yılda bir yumruk alan
demokrasimiz, ihtilalin sonunda antidemokratik yasalarla uzun süre kendine
gelememiştir.
Apolitik Gençlik
1980 öncesi vaat edilen siyasi ve
toplum hayatındaki özgürlükler yerine özel hayatta özgürlükler ön plana çıkmış.
Bireyselleşme, kültür popülerleşmiş tüketim toplumu ortaya çıkmıştır.
Siyasetle uğraşanların başına
kötü şeyler geliyor düşüncesi ile gençlerimiz apolitik hale geldi. Bugün
ülkemizin geleceğine yön vermesini beklediğimiz gençlerimiz ülke sorunları ile
ilgilenmeyen, bireysel düşünen, kendi için yaşayan kişilikler haline geldiler.
Darbeler içerisinde demokrasimize
en fazla darbeyi vuran 12 Eylül olmuştur. Bilindiği gibi 27 Mayısta siyasi
partiler kapatılmamış sadece iktidardan uzaklaştırılan Demokrat Parti mahkeme
kararıyla kapatılmıştı. 12 Martta yine kapatılmamış yine mahkeme neticesinde
Türkiye İşçi Partisi ve Mili Nizam Partisi kapatılmıştı. 12 Eylül’de ise siyasi
partilerin faaliyetleri durdurulmuş bir yıl sonrada hepsi kapatılmıştı.
Anayasanın
darbeciler ve onların uygulamalarını yargıdan koruyan geçici 15. maddesinin
herkesin eleştirilerine rağmen iktidarlar tarafından kaldırılmaması veya kaldırılamaması
ile ilişkin tartışmalar da sürüyor.
Güya Demokrasiyi “korumak ve kollamak” adına yapılan
Türkiye tarihinin en ağır insan hakları ihlallerinin olduğu, kişi hak ve
özgürlüklerinin alabildiğine kısıtlandığı, hukuk devleti anlayışının ortadan kalkarak
demokrasiye ara verildiği bu dönem aradan 38 yıl geçmesine rağmen tartışılması
yaralarının sarılmadığının göstergesidir.
En kötü
sivil yönetimin en iyi askeri yönetiminden daha iyi olduğu bilinci ile her şeye
rağmen demokrasiye sahip çıkmalıyız. Milletin en iyiyi takdir edeceğini ve bütün
meselelerin Yüce Meclis içerisinde çözüleceği inancına sahip çıkmalıyız.
Nihayet
ülkede artık darbe olmaz dediğimiz bir dönemde ABD destekli hain Fetö’nün darbe
girişimi demokrasinin ve ülke bütünlüğünün ne kadar büyük bir tehdit altında
olduğunu bir kez daha göstermiştir.
12 Eylülün Siyasi Aktörleri
Süleyman Demirel 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi üzerine görevi bıraktı
ve 7 yıl yasaklı olarak siyaset dışı kaldı. 1987’de DYP genel başkanlığa
seçildi. Aynı yıl Isparta milletvekili olarak TBMM’ye girdi. 1991’de, DYP’yle
SHP’nin kurduğu koalisyon hükümetinin başbakanı oldu. 16 Mayıs 1993’te TBMM
tarafından Türkiye’nin 9. cumhurbaşkanı seçildi. Merkez sağda siyasete vefat
ettiği 1995 yılına kadar devam etmiştir.
Bülent Ecevit 12 Eylül’de sayısız kez
tutuklandı. 1985’te Rahşan Ecevit’in liderliğinde DSP’ye girdi. 1987’de DSP’nin
başına geçti. 1991 seçimlerinde DSP, Ecevit’in de aralarında bulunduğu 7
milletvekili çıkardı. Bu sayı 1995’te 62’ye yükseldi. ANASOL - D koalisyonunda
Başbakan Yardımcısı oldu. 1999 seçimleri öncesi DSP azınlık hükümeti kurdu. 21
yıl sonra yeniden Başbakan oldu. 18 Nisan 1999’da seçimleri sonunda DSP - MHP -
ANAP koalisyonu ile Başbakanlığını korudu. Öldüğü güne kadar aktif siyasetin
içindeydi
Necmettin Erbakan Milli Selamet Partisi
Genel Başkanı olarak 12 Eylül’de cezaevine girdi. Siyasi yasağının kalkmasından
sonra RP’nin başına geçti. REFAHYOL hükümetiyle, Başbakanlık hayalini
gerçekleştirdi. 28 Şubat’ın ardından Başbakanlığı sona erdi. Anayasa
Mahkemesi’nde yargılandı, siyasi yasaklı oldu. 2011 yılında vefat etti.
Alparslan Türkeş 12 Eylül’de idam cezasıyla yargılandı. 5 yıl 11
ay 8 gün hapis cezası verildi. 6 Eylül 1987’de yasakların
kalkmasıyla önce MÇP ardından MHP’nin Genel Başkanı oldu. 1997 yılında vefat
edene kadar aktif siyasetle uğraştı.
12 Eylül komutanları
Tahsin Şahinkaya: Emekli olduktan sonra ismi, F - 16 uçaklarının alımı
sırasında Türkiye’ye 23 milyon dolar rüşvet verildiği iddialarını da içeren
skandala karıştı. TIME dergisi tarafından en zengin 50 general arasında da
gösterildi. Dönemin SHP Milletvekili Cüneyt Canver olayın soruşturulması için
Meclis araştırması açılması amacıyla önerge verdi. Şahinkaya, oluşturulan
komisyonun ANAP’lı ve bağımsız milletvekillerinin oyuyla aklandı. 2015 yılında
vefat etti.
Nurettin Ersin: Cumhurbaşkanlığı Konseyi görevinin son dönemlerinde ismi
cumhurbaşkanlığı adaylığı için geçti. Ersin’in adaylar arasında gösterilmesine
siyasi çevreler tepki gösterdi. Tepki gösterenler arasında, dönemin DYP Genel
Başkanı, Demirel de bulunuyordu
Nejat Tümer: Askeri Müdahale sırasında Deniz Kuvvetleri Komutanı olan
Tümer, emeklilikten sonra ismi en az geçen generaller arasında yer aldı. Tümer,
1974’te Kıbrıs Barış Harekatı’na Güney Deniz Özel Görev Kuvveti Komutanı olarak
katılmıştı.
Sedat Celasun: 12 Eylül döneminde
komuta kademesinde bulunan Milli Güvenlik Konseyi üyesi, Jandarma eski Genel
Komutanı Sedat Cesalun, 1999 yılında tatilini geçirdiği Çanakkale’de yaşamını
yitirdi. Celasun’un ölüm nedeninin geçirdiği kalp krizi olduğu
belirlendi.