Ülkemizin son zamanlarda yaşadığı ekonomik darboğaz nedeni
ile hükümet yetkilileri her şeyi verimli kullanmamız, tasarruf etmemiz
konusunda sık sık uyarmakta, sosyal ve ulusal medyada da çokça gündeme
gelmektedir.
İnsanlarımızdan her konuda tasarruf edin, her şeyi verimli
kullanın derken, petrolle, doğalgazla üretilen elektriği gün ışığında
sokaklarda boştan boşa yakılmamalıdır.
Yetkililere bu lambalar akşam erkenden sabah ise güneş
doğana kadar niçin yanıyor, yazık günah değil mi dediğimizde ise ‘’Sokak
lambaları gün ışığına göre otomatik yanıp sönüyor’’ demezler mi?
Ayrıca bu sadece bizim ilimize hasta bir olay değil. Çelebi
dağının yaklaşık 1200 rakımındaki köyümüzden bakınca Kaman,Akpınar, Keskin ve Çelebi’nin
köyleri çok uzaklardan ayan beyan gözüktüğü halde sokak lambalarının da karanlık
olmadığı halde boşa yandıklarını görürsünüz.
İçimiz acıyor ama elimizden bir şey gelmiyor.
Ertesi gün Kırıkkale’ye geldiğim de, buradaki sokak
lambalarınında erkenden yanıp, geç söndüğünü gördüm.
Aynı durumu eşime, çocuklarıma da gösterdim ‘’Vardır
devletin bir bildiği kendini boşa sıkıp durma senin gibi şu koca şehirde bu
saatte kaç kişi uyanık,herkes keyfine bakıyor, git sende yat’’ dediler.
Altmışlı, yetmişli
yıllarda öğretmen okulunda okurken öğretmenlerimiz elektriği, suyu, tebeşiri,
kalemi, defteri çokitinalı kullanmamız gerektiğini, hele devletimize ait olanları
daha bir ihtimam göstermemizi isterlerdi.
Elbette kaynaklarımızı verimli kullanın diyen hükümetimiz,
önce kendisi tüm harcamalarında savurganlığı bırakmalı,devletin kâğıdını,
kalemini, evini, arabasını verimli kullanmalıdır.
Aynı zamanda dövizle ürettiğimiz elektriğin sokaklarda boşa
yanmaması için yeniden görevlendirmeler ve ayarlamalar yaparak boşa yanmaları
engellemelidir.
Ülkemiz ekonomik darboğazdayken üst gelir
gurubundakivatandaşlarımızla bizi yönetenlerin lüks yaşamlarına devam etmeleri ‘’Ele
verir talkını kendisi yutar salkımı’’ atasözünü hatırlatmaktadır.
Fakir halkımız zaten bozulan dengeleri içinde inim inim
inlemekte, ‘’Çuvalı bozup heybe yapmakta’’ çaresizliğin en acısını
yaşamaktadırlar. Yazlık kışlık saraylar peş peşe yapılırken günlük gideri çok
fazla olan, satın mı yoksa hibe şeklinde mi geldiği belli olmayan ‘’Uçan Sara’’yında
alınması, insanlarımızı endişelendirmekte ileriye dönük umutları kalmamaktadır.
Özellikle girdileri dövizle alınan malların kullanımında
dengeli ve itinalı harcamalara büyük önem vermeli, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı
korumalıdır.
Yazımıyayına vermeden önce sabahları saat altıda kalkıp sokak
lambalarının ne zaman söneceğini kontrol ettim.
Eskiden olsa bu saatlerde işe güce giden ne çok insan olurdu.
Sokaklarda kimsecikler yok, bir kedi beş
veya altı köpekten başka.
İnsanlarımız derin uykuda…
‘’Uyu, uyu yat uyu’’ alfabesiyle büyüdüğümüz nasılda belli
oluyor…
Bir eyvah daha çektim…
İnsanlarımız tembelleşmiş. Bunun için üretici bir toplum
olmaktanda uzaklaşmışız. Daha çok kalemde dışarıya bağımlı bir duruma
geldiğimizi sabahın o erken saatlerinde sokakların boşluğundan daha iyi
anlıyoruz.
Tan yeri çoktan ağırmış en az elli metredeki şeyler ayırt edilebiliyordu.
Aslında bana göre bu saatte bile sönebilirdi.
Saat alt buçuk oldu tüm şehrimizin lambaları boştan
yanıyordu.
En sonunda saat altı kırk beşte lambalar söndü.
Çok şükür dedim.
Elektrik kurumunun yetkililerine sesleniyorum. ‘’Biz nasıl
olsa yanan tüm lambaların parasını milletten tahsil ediyoruz’’ diyebilirsiniz
fakat boşa yanan her lambanın dışarıya giden döviz olduğunu unutmayalım.
Lütfen gün ışığının aydınlatmaya başladığı saatlerdeki sokak
lambalarının yanmalarını uzayan ve kısalan günlerin değişen şartlarına göre
daha iyi ayarlayalım. Sokak lambalarının akşamları erkenden yanıp sabah geç sönmesi
sadece bizim sorununuz değil aynı zamanda vatandaş olarakhepimizi
ilgilendiren milli bir sorundur.
Çünkü yanan her lamba dışarıya giden döviz, alın teri ve
fakirin fukaranın hakkıdır.
Unutmayalım… 06.10.2018
İsmail Dursun KUZUCU