Yıllar önce sekiz on arkadaş Kırşehir ili Kaman ilçesi Büğüz
Köyüne hem piknik, hemde av için gezmeye gidiyorduk. Burası su ve dağ
avcılığına elverişli bir yerdi. Arkadaşlarımızın bazıları karasal avda,
bazılarıda balık avında başından geçen olayları anlata anlata bitiremiyorlardı.
Bizde içimizden herhalde bu gezide bayağı av etiyle besleneceğiz diye
söyleniyorduk. Yapılan iki günlük avda hiçbir yaban hayvanına rastlanmaması,
balık tutulmaması doğamızın o günlerde bile öldüğünün en büyük kanıtıydı.
Yusuf Kuzucu arkadaşımızla ava karşı olduğumuz için biz bu
seyahate sadece gezme amaçlı katılmıştık.
Büğüz Köyü doğduğum, yedi yaşına kadar büyüdüğüm yer olduğu
için bu geziye büyük bir keyifle katılmıştım.
Çelebi’nin Karaağaç Köyün ’den geçerken Koramaz Mevkiinde gördük
ki beş veya altı lüleden (kurnadan) akan,yatağına sığmayan, her taşın altından
su fışkırıyordu.Koramaz’ın suyunu görünce özellikle Gazi’de Hoca olan
arkadaşımız ‘’Bu suyun tadını hiç unutamayacağım’’
demişti. Daha sonra buraya uğrayan yabancıların bu suyu, bu doğayı unutamayıp
yıllar sonra Koramaz’ı tekrar görmeye gelenler olmuştu.
Çocukluğu köyümüzde geçip yetişkin olunca Adana da evlenip
yerleşen Bekir Ağabeyimiz bir keresinde Ceyhan Nehri’nin kenarında piknik yapıp
oranın güzelliğini anlatanlara ‘’Ah siz bir benim köyümü görseniz Koramaz’dan
bir su içseniz, güzellik nedir, tat nedir anlarsınız’’ diye oradakilere öyle
bir içten anlatıyorduki görülmeye değerdi.
Hatta köyü tanıyan biri,‘’Hocam ben oraları gördüm böyle bir
yer varmı’’ diye sorduğunda bende yıllardır gurbette kalmış, memleket
hasretiyle yanan birinin gözüyle bakmazsanız aynı güzellikleri göremezsiniz
diye lafa karışmıştım.
Şimdi ben Karaağaç Köyü’nün Koramaz mevkiini niçin
anlatıyorum, size açıklayacağım:
Bu büyük su kaynağının tam tepesine bir taş ocağı açtılar ki
pisliğini, dumanını, tozunu bir görmek gerekir. O güzelim doğayı inanın mahvetmişler.
Orada ne su kalmış, nede yeşillik, nede kuşların cıvıltısı. Ta uzaktaki tarla
ve bahçelerin üzerini bembeyaz bir örtü bürümüş. Akarken etrafında yemyeşil bir
vadi oluşturan Koramaz Suyu yok olmuş, kaybolmuş. Hatta Kırıkkale ve Orta
Anadolu’yu Şereflikoçhisar üzerinden güneye bağlayan yol bu taş ocağının yola
verdiği zarar yüzünden birçok kişi tarafından kullanılmamaktadır.
Etraftaki tarla bağ bahçe
sahipleri çaresiz taş ocağına bakıp yok olan, heba olan, can çekiştiren Koramaz’ı
üzgün bir şekilde seyretmektedirler.
Hani hiç bir yere şikâyetiniz
olmadı mı dediğimizde, köylüler:
‘’ Çok şikâyetimiz oldu ama hiç
bir şey çıkmadı. Duyduklarımız doğruysa sahipleri, yetkilileri hükümetin
adamıymış onlarla biz nasıl boy ölçüşelim. Ayrıca burası ilin son yeri, çelebi
ilçesi en küçük ilçe olunca bize de, köyümüze ’de bakmıyorlar. Şikâyet etsen ne
olacak. Yârin gelirler fabrikadaki yetkililer İğdebelin’de yemek yedirirler,onlar
da her şey düzgün diye rapor yazarlar, olan yine bize olur. Siz hiç köylünün
haklı olduğunu gördünüz, duydunuz mu?
Atatürk’ümüz köylü milletin
efendisi demiş ama günümüzde ağada şehirde, beyde şehirde, üretmezler
tüketicidir fakat hep haklı hep üste çıkarlar. Biz ocak sahipleriyle mücadele
edemeyiz. Bizim etimiz ne budumuz ne.Ağrımaz başımızı ağrıtırlar. Herkes
zenginin, kuvvetlinin adamı olmuş. Biz köylüleri adam yerine koyup derdimizi tasamızı
soran mı var’’ diye söylendi.
Kontrolsüz bir şekilde köyün su kaynağının olduğu
Koramaz mevkiinde faaliyet gösteren taş ocağı köylülere maddi ve manevi zulüm,
işkence vererek faaliyetini ne olduğu belirsiz şekilde sürdürmektedir.
Kireçtaşı ve mermer özelliği taşıyan yer altı yapısıyla, ocakta dinamit
patlatılmasıyla yeraltı sularının yönleri değişerek köyün sularının birçoğu
kurumuştur. Bacasından çıkan toz ve dumanla da tarım arazileri büyük zarar
görmektedir.
Köyün Koramaz mevkiindeki Taş Ocağı’nın da ciddi bir
şekilde denetlenerek, müsaade verilen sınırlar içinde, yasal durumda çalışıp çalışmadığı kontrol
edilmelidir. Çevreye verdiği zararlar önlenmelidir.
Birilerinin yaptıkları kusur ve ihmallerden dolayı’ Koramaz’ı
Öldürdünüz. Burada yaşayan insanlarımız, hayvanlarımız, bitkilerimiz bozulan
doğa ile zor koşullarda yaşamaktadırlar.
Yaşam alanlarımızı bozan gereği gibi mücadele etmeyen tüm
ilgili kurumlar, tüm olumsuzluklardan sorumludurlar.
Karaağaç Köyümüzün bu güzel müstesna yerini tekrar o eski
güzelliğine kavuşturmak hepimizin ortak gayesi olmalıdır. Yine oradan yolcular
yolunu değiştirmeden gitmeli, yine oradaki vadi eski suyuna kavuşmalı, yine
kuşlar cıvıldamalı insanlar o güzelim yeri yeniden ziyaret etmelidirler. Maden ocağındaki
o patlamalar son bulmalı, Koramaz insanlara ve yaban hayatına tekrar hayat
vermelidir...
İsmail Dursun KUZUCU