8 Mart geldi. Şimdi kadını öven, destekleyen, onların hayatımızın çiçekleri
olduğuna dair sosyal medyada paylaşımlar yapıp mesajlar atacağız. Günümüzün güncel tartışmaları arasında “kadın hakları”
ve “kadın-erkek eşitliği” önemli bir yer tutacak. Fakat Türk tarihi ne kadar
kadına değer veren örneklerle dolu ise de günümüzde bu kıymeti yeterince
vermediğimiz ortada maalesef.
Türkler tarihleri boyunca kadına hep değer vermişler ve onu
yüceltmişlerdir. Devlet işlerinde ki buyrukların kabul olması için,
“Hakan ve Hatun Emrediyor ki” sözleriyle başlaması gerekirdi. Atilla, elçileri
karısıyla birlikte kabul ederdi. Eski Türklerde evlilik kurumunda, “tek kadın ”
esastı. Ailede mal-mülk tümüyle ortaktır.
Bilge Kağan Orhun kitabelerinde Türk kadınına şu şekilde hitab eder;“Sizler
Anam Katun, Büyük Annelerim,Hala ve Teyzelerim,Prenseslerim…”
Dede Korkut’ ta kadının aile yapısındaki yeri konusunda kendine özgü bir
sınıflandırma vardır. Aile her bakımdan kadının yönetimindedir.
Arap gezgini olan ibn’i Batuta Türk yurtlarından bahsederken şöyle
der “Burada tuhaf bir hale şahit oldum ki o da Türkler’in kadınlarına
gösterdiği hürmetti. Burada kadınların kıymeti ve derecesi erkeklerinden daha
üstündür.”
Yusuf Has Hacip’in 1069 yılında yazdığı “Kutadgu-Bilig” adlı eserinde kadın
ve kızın değerinden “nadir” deyimi ile söz edilir.
Ziya Gökalp’e göre eski Türklerde Evin erkeğine “ev ağası” denildiği gibi,
evin hanımına da “ev hanımı” denirdi. Şölenlerde, kengeşlerde, kurultaylarda,
ibadetlerde ve ayinlerde, harp ve sulh meclislerinde hatunda mutlaka hakanla
beraber bulunurdu.”
Tarihte “Devlet Başkanlığı” yapan ilk kadınlarda Türklerdir. Mesela Delhi
Türk Devleti’nde Raziye Sultan, Kirman’da Kutluk Türk Devleti’nde Türkan Hatun
gibi.
Türkler İslamiyet’e girişleriyle birlikte, bir taraftan kendi örf ve
adetlerini muhafaza etmeye çalışırken, Arap ve istila ettikleri yerlerdeki
Fars, Bizans ve Avrupa ülkelerinin kültürünün de etkisi altında kalmışlardır.
Bu kültür karışımı içerisinde elbette ki Türk kadınının statüsünde de
değişmeler olmuştur.
Dünya Savaşı Osmanlıların yenilmesi ve ardından başlayan Kurtuluş Savaşı,
sırasında çok sayıda kadın cepheye giderek, erkeklerin yerine işçi ve memur
olarak çalışma hayatına girmişlerdir.
“Dünyada hiçbir milletin kadını, “Ben Anadolu kadınından daha fazla
çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar hizmet
gösterdim” diyemez. Sözü ile Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı verirken güç aldığı,
yardımını gördüğü Türk kadınını hiç unutmamıştır.
Türk kadını seçme ve seçilme hakkını 1934’de elde ederken bu hak
medeniyetlerin beşiği olduğu iddia edilen Avrupa ülkelerinden Fransa ve
İtalya’da kadınlara 1946’da, İsviçre’de ise 1971’de tanınmıştır.
Günümüzde maalesef toplum ne kadar ilerlemiş olursa olsun, kadına karşı
uygulanan haksızlıklar devam etmektedir. Üstelik kadına uygulanan
şiddetin inançlı, inançsız, eğitimli, eğitimsiz, kültürlü, kültürsüz hiç fark
etmemektedir. Kadına kalkan eller, uygulanan şiddet insanlıktan nasibin
alınmamasının göstergesi olsa gerek.
Kadına, annemiz, kız kardeşimiz, yârimiz penceresinden
baktığımızda kadına karşı daha saygı insanca muamele edilir diye düşünüyorum