Mondros
Ateşkes Anlaşması imzalandıktan sonra İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa, 16 Mayıs 1919’a kadar burada
arkadaşlarıyla görüşmelerini sürdürerek meşru zeminde ülkenin içinde bulunduğu
kötü durumdan kurtarılması için çaba harcadı. İstanbul’da bir şey yapılamayacağını
anlayınca Anadolu’ya geçmek için uygun fırsatı beklemeye başladı. Yakın
arkadaşlarının yardımı ve akıllıca kurduğu iyi ilişkiler sonucunda 9. Ordu
Müfettişliği’ne atanan Mustafa Kemal Paşa, oldukça geniş bir bölgedeki bütün
askeri ve mülki makamlara emir verebilme yetkisiyle donatıldı ve 16 Mayıs 1919’da Samsun’a hareket etti.
Mustafa
Kemal’in 9. (III.) Ordu Müfettişliği göreviyle Samsun’a çıkışı, Millî Mücadele
yönünden çok önemli bir olaydır. Bu atamanın ana sebebi; Samsun’un İngilizler
yönünden stratejik bir bölge olması, çoğunluğu Rum olan elli kadar Rum ve
Ermeni çetesinin bölgede sürekli karışıklık çıkarması karşısında Samsundaki makineli
tüfek bölüğünden teğmen Hamdi’nin, komutasındaki askerlerle birlikte dağa
çıkarak, Türk milis kuvvetleriyle birleşmesi ve bu olayların İngilizleri kuşkulandırması,
karışıklığın önlenmesi için İngilizlerin, hükümetten önlem alınmasını istemesidir.
Mustafa
Kemal’in görevlendirilmesindeki etkenler ise; dönemin en önemli komutanlarından
biridir. Ülkeyi Birinci Dünya Savaşına sokan İttihatçılara, onların politika ve
tavırlarına karşıdır. İstanbul’da iken yaptığı görüşmelerde padişah ve hükümetin
yakın çevresinde, güven verici bir izlenim bırakmıştır.
Mustafa
Kemal’in 9. (III.) Ordu Müfettişliğine atanması, 30 Nisan 1919’da Padişah
Vahdettin’in onayından geçmiş; 6 Mayıs’ta Mustafa Kemal’in yetki ve görev alanı
ile ilgili yönerge kendisine verilmiş, ayrıca tüm kolordulara, sivil
yöneticilere bildirilmiştir. Bu yetki ve görev yönergesi zamanın Genelkurmay
İkinci Başkanı Albay Kâzım (İnanç) tarafından hazırlanmıştır. Mustafa Kemal
Paşa’ya, bu kadar geniş yetki veren bu tarihî tayinin sıkı kontrole rağmen
nasıl hazırlanıp kabul edildiği bir muammadır.
Mustafa
Kemal, İstanbul’dan Samsun’a hareket etmeden önce kendisiyle birlikte çalışacak
arkadaşlarını, müfettişlik görevlilerini de seçmiştir. Kendisi ile birlikte
Samsun’a çıkanlar değişik rütbe ve sınıftan onsekiz subaydır.
MUSTAFA KEMAL PAŞA İLE SAMSUN’A ÇIKANLAR
1. Kurmay Albay
Kazım Dirik Müfettişlik Kurmay Başkanı
2. Kurmay Albay Mehmet Arif Ayıcı Kurmay Başkanı Yardımcısı
3. Kurmay Binbaşı Hüsrev Gerede Birinci şube müdürü
4. Binbaşı Kemal Doğan Müfettişlik Topçu Kumandanı
5. Dr. Albay İbrahim Tali Öngören Ordu Sıhhiye Başkanı
6. Dr. Binbaşı Refik Saydam Sıhhiye Başkan Yardımcısı
7. Yüzbaşı Cevat Abbas Gürer Müfettişlik Başyaveri
8. Üsteğmen Muzaffer Kılıç Müfettişlik ikinci Yaveri
9. Yüzbaşı Ali Şevket Öndersev Müfettişlik Emir Subayı
10. Üsteğmen Hayati, Kurmay Başkanı Emir Subayı
11. Yüzbaşı Mümtaz Tünay
12. Yüzbaşı İsmail Hakkı
13. Yüzbaşı Mustafa Süsoy Karargah komutanı
14. Üsteğmen Abdullah, İaşe Subayı
15. Birinci Sınıf Katip Faik Aybars Şifre Katibi
16. Dördüncü Sınıf Katip Memduh Şifre Katibi Yardımcısı
17. 3.Kolordu Komutanı Kurmay Albay Refet Bele
18. Üsteğmen Hikmet Gerçekçi Alb. Rafet Bey’in yaveri
BAĞIMSIZ
YENİ BİR TÜRK DEVLETİ KURMAK FİKRİ
Atatürk,
Nutuk’ta “1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve
görünüş: Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu topluluk, genel savaşta yenilmiş,
Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması
imzalanmış, Büyük harbin uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir halde…”
diye başlayıp durum tespitinde bulunduktan sonra düşünülen kurtuluş çarelerini
sıralayarak şunları söyler: “Efendiler, ben bu kararların hiçbirini yerinde
bulmadım. Çünkü bu kararların dayandığı bütün deliller ve mantıklar çürüktü,
temelsizdi. Gerçekte içinde bulunduğumuz o günlerde, Osmanlı Devletinin
temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkesi tamamen parçalanmıştı. Ortada
bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun bunun da paylaşılmasını
sağlamak için uğraşılmaktan başka bir şey değildi; Osmanlı Devleti, onun
bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet bunların hepsi anlamını yitirmiş bir
takım sözlerdi… Sağlam ve gerçek karar … Millî egemenliğe dayanan tam bağımsız,
yeni bir Türk devleti kurmak…Ne denli zengin ve gönenmiş olursa olsun
bağımsızlıktan yoksun bir millet, uygar toplumlar karşısında uşak durumunda
kalmaktan öteye gidemez…Aşağılık durumuna düşmemiş olanların isteyerek
başlarına bir emir veren getirmeleri hiç düşünülemez.... Türk’ün onuru, kendine
güveni ve yetenekleri, çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet tutsak yaşamaktansa
yok olsun daha iyidir.
Mustafa
Kemal Paşa’nın Temmuz 1919’da istifa ettikten bir buçuk ay gibi kısa bir süre
içerisinde yaptığı faaliyetler ve verdiği mesajlar, başta İngilizler olmak üzere
istilâcı devletlerin bütün hesaplarını bozacak bir niteliktedir. Havza’ya, Amasya’ya
geçen Mustafa Kemal, görevi dışında ülkenin değişik yerlerinde cereyan eden
olaylarla ilgilenmeye, bildiriler yayınlamaya, yazışmalar yapmaya başlamıştır.
28 Mayıs 1919’da Havza’dan bütün memlekete, kumandanlara, mülkî amirlere, millî
teşkilât kurmaları, miting tertip etmeleri yolunda şu tamimi göndermiştir:
“İzmir’in ve maalesef bunun arkasından da Manisa ve Aydın’ın işgali, gelecekteki
tehlikeyi daha açık olarak sezdirmiştir. Yurt bütünlüğümüzün korunması için,
milletçe gösterilen tepkinin daha canlı ve sürekli olması gerekir.
21-22
Haziran 1919’da yayınlanan Amasya Tamiminde; yurdun bütünlüğü, milletin
istiklâli tehlikededir”, denilerek alarm işareti verilmekte, İstanbul Hükümetinin
aczi ortaya konulmakta ve böyle bir durumun milletimizi yok olarak tanıttırdığı
açıklanmaktadır.
“Milletin
istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır”, parolası ile millî
egemenliğe ve millî bağımsızlığa yer veren bu ilke, daha sonraki tarihî
gelişmelerle Türk devleti için bir temel ve dayanak olacaktır. Tamim, bütün
ülkeyi içine alacak bir kuruluşu öngörmekte ve bu amaçla bir kongrenin
toplanması gereğini belirtmektedir.
Millî
Mücadele başladıktan sonra millî bir devletin kurulması ile ilgili görüş ilk
defa Erzurum Kongresinde kabul edilip Sivas Kongresinde genişletilerek, 28 Ocak
1920’de Meclis-i Mebusan tarafından Misak-ı Millî olarak kabul edilmiş ve
onaylanmıştır. Dolayısı ile Misak-ı Millî, Millî Mücadelenin siyasî ve askerî
hedeflerini gösteren bir belge olmuştur.
TAM
BAĞIMSIZLIK RUHU
19
Mayıs 1919’da teşkilatlanan Türk İstiklâl Savaşı Mustafa Kemal’in Samsun’a
çıktığı gün üstlendiği görevin asıl ruhu, tam bağımsızlıktı. Tam bağımsızlık,
malî, ekonomik, adlî, askerî ve bunlar gibi her konuda bağımsızlık ve özgürlük
demekti. Bunların herhangi birinde, bağımsızlıktan yoksun olma milletin ve
ülkenin gerçek anlamda tam bağımsızlıktan yoksun olması anlamına gelmektedir.
Mustafa
Kemal, milletinin, ülkesinin ve insanının yapısını bütünüyle kavramakla
birlikte dünya şartlarını, bu şartları oluşturan milletlerarası ilişki ve
çelişkileri iyi bilmekte idi. Milliyetçiydi, başını çektiği, teşkilatlandırdığı
savaş Türk İstiklâl Savaşıydı.
19
Mayıs1919 tarihinde başlatılan savaş, sadece “Ata Yurdu” denilen ülkeyi ele
geçirmek, aralarında paylaşmak isteyen sömürgecilere karşı yürütülecek bir
savaş değildi. Onlarla birlikte onların ülkedeki işbirlikçilerine, millî
mücadele ve tam bağımsızlık savaşı boyunca bütün toplumsal, kültürel, ekonomik
engellere ve bu engellerin güçlü kesim ve kişilerine karşı yürütülecek bir
savaştı.
19
Mayıs 1919, Mustafa Kemal’in milletine güvenerek, inanarak yapacağı işleri
“millî bir sır” gibi saklayarak; inanç ve düşüncelerini safha safha
gerçekleştirmek kararıyla göreve atıldığı gündür.
Milli mücadele’nin 100. Yılında Mondros Ateşkes
Anlaşmasından TBMM açılıncaya kadar geçen süreyi gençlere anlatabilmek için
okullarda konferans, paneller, sergiler yapılmalı. Film çalışmaları,
belgeseller, Kitap çalışmaları yapılmalı, Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı ile
ilgili 100 eser basılmalı ve gençlere dağıtılmalıdır.
Her ne kadar ülkemizde Milli mücadeleyi hafife
alan hatta “ Keşke Yunan kazansaydı.” diyen mahluklar olsa da bizler yılmadan
milli mücadeleyi gençlerimize anlatmaya devam edeceğiz.
Her türlü manevi değerlerimize fütursuzca
saldırıldığı şu günlerde özellikle devletimizin kurucusu Mustafa Kemal
ATATÜRK’e yapılan iftiralara karşı durmalı ve şeref yoksunu sözde tarihçilere
gereken en sert tepki gösterilmelidir.
Daha nice uzun ve coşkulu 19 Mayıs’lar
kutlamak dileğiyle.