TAHIRE İDİ.)
Allah’a yemin ederim ki bana Hatîce’den daha hayırlı bir hanım
verilmemiştir. İnsanlar beni inkâr ettiği zaman o bana iman etti. İnsanlar beni
yalanladığı zaman o beni tasdik etti. İnsanlar beni mahrum ettiği zaman o bana
malıyla sahip çıktı. Allah beni ondan, diğer hanımlara nasip olmayan çocuklarla
rızıklandırdı.” ( Taberânî)
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ilk hanımının adının Hz. Hatîce (r.anhâ)
olduğunu asâleti, güzelliği, zekâsı, yumuşak huyluluğu ve serveti ile Kureyş
kadınlarının en üstünü olduğunu, câhiliyye döneminde bile Tahire lakablı (en
temiz), asalet ve fazilet dolu bir hanımefendi Rasûlullah (s.a.s.) ile
evlendikten sonra tüm servetini İslâm’ın yayılması için harcayıp tükettiğini,
ilk îmân eden olduğunu, Peygamber Efendimizle akraba olduğunu bu yüzden bazen
“amcaoğlu” dediğini, Mekke’de tüm kadınların toplu halde bulunduğu esnada
“Muhammedül Emin’in övgüyle anlatıldığı ve onunla evlenmek isteyen kızların
alkışlar yaptığı ancak aralarında bulunan Hatice Validemizin edeblice oturduğu,
onun edeb ve terbiyesinden dolayı bu evliliğin ona nasip olduğunu, Hz. Hatice
Validemizin Peygamberimize aşık olduğunu, 25 sene evli kaldıklarını, 64 sene 6
ay yaşadıktan sonra ölüm döşeginde iken başında Eşi (Peygamberimiz) ve üç kızı,
Zeyneb, Ümmü Külsüm ve Fâtımâ’nın bulunduğunu, hayatı boyunca hizmetçi
kullanmadığını, ev işlerini çocuklarının eğitimini kendi üstlendiğini,
Peygamberimizin aile efradına çok cömert davrandığını,
Efendimiz (s.a.s) ile Hz. Hatice’nin (r.anha) aile hayatlarının, çok mutlu
ve huzurlu bir şekilde geçtiğini, bize en güzel aile modeli sunduklarını, bu
mübarek evlilikten altı çocuğunun olduğunu İkisinin erkek, Kâsım (ilk erkek
çocuğunun isminden dolayı Ebul Kasım dendiğini, Abdullah, dördünün ise kız
Zeyneb ( Peygamberimiz 30 yaşında iken doğdu), Rukayye (Efendimiz 33 yaşında iken
doğdu), Ümmü Külsüm ve Fâtımâ (Peygamberimiz 40 yaşında iken doğdu) ve son
dünyaya gelenin oğlu Abdullah olduğunu, çocuklarından sadece Fâtima
Peygamberimizin vefatından 6 ay sonra ahirete göçtüğünü, diğer hepsinin de ufak
yaşlarda vefat ettiğini, oğlu Kasım vefat edince için “Ey Allah’ın Rasûlü!
Kâsım’ın sütü taştı. Keşke Allah süt çağını tamamlayacak kadar onun ömrünü
uzatsaydı.” Dediğinde Efendimizin O cennette tamamlayacatır, Dilersen Allah’a
dua edeyim de sana onun sesini işittireyim.” Dediğini, Ancak Hz. Hatîce’nin:
“Hayır, ey Allah’ın Rasûlü! Ben Allah ve Rasûlü’nü tasdik ediyorum.” diyerek
asil davrandığını, O hayatta iken Efendimizin başka evlilik yapmadığını,
vafatından sonra bile hayırla yad ettiğini, Allah bana Hatîce’den daha hayırlı
bir hanım verilmiş değildir, dediğini,
Fâtıma, babasına “annemin durumunu öğrenmeden içim rahat etmeyecek.”
Dediğini bunun üzerine Efendimizin, Hz. Hatîce’nin Cennet’te Meryem ve Sâre
arasında olduğunu söylediğini, Hatice Validemizin Ebû Tâlib’in ölümünden üç gün
sonra, Hicretten üç sene evvel Ramazan ayında vefat ettiğini, Efendimiz Hacûn
Kabristanına (Cenneti Mualla) kendi elleriyle kabre inerek yerleştirdiğini,
vefatından evvel kendisi için Efendimize vermek üzere onun sevdiğini bildiği
gülleri göremeden vefat ettiğini, O yüzden sevdiğinize gül vermek Hz. Haticenin
Sünneti olduğunu, vefatından sonra bile onun akrabalarına çok ilgi
gösterdiği, Hz. Aişe'ye onun hakkinda iyi konuşmasını
tenbih ve ikazla uyardığını biliyormusunuz ?
O halde günümüz sözde alim kesilenleri bu ikazı ve ihtarı bilmezmi de
edebsiz konuşur.
Edebini takin i.oğlu...
Hz.Aişe 'yi onun hakkında konuşturmamışta, Senimi
konuşturacak..Haddinizi aşmayın. Edebinizi takının..
Kaş yapayım derken, Ümmetin Annesine yaptığınız hakaret affedilir gibi
değil...O küfrün ve cehaletin zirve yaptığı cahiliye dönemi bile tahire idi...