Allahu Teâlâ yüce kitabımız Kuranı Kerim'de buyuruyorlar ki; "Her
canlı ölümü tadacaktır ve hepiniz O'na döndürüleceksiniz."
Ölüm malum herkesin kaçınılmaz yaşayacağı hazin bir gerçeği.
Çevremizden, hemen hepimiz bir çok yakınımızın vefatına şahit olmuşuzdur.
Ailemizden, akrabalarımızdan, komşularımızdan veya arkadaşlarımızdan muhakkak
ki bu hüzne şahit olmuş, bu ezâyı yaşamışızdır.
Bunun yanı sıra inançlarımız, gelenek, görenek, örf ve
adetlerimiz doğrultusunda bu cenazelerimizin merasim ve defin şekli var.
Yıllar boyunca, çok eski çağlardan beri her millet, her ırk,
kendi inancına ve geleneklerine göre cenaze törenlerini yapmışlar ve yapmaya da
devam etmektedirler.
Bizler islâm inancımıza uygun bir şekilde, farzı kifaye olan,
yani bir kişi de olsa o cenazeye katılarak sorumluluk kalksa bile de, cenazeye
iştirak ederek, hem bir son görev, hem de cenaze sahibine yardımcı olmak
amacıyla bu durumda olağanca hassas davranmaktayız.
Buraya kadar her şey gayet güzel ve yerinde. Lâkin son
yıllarda özellikle de Kırıkkale ve çevre illerde öyle bir gelenek yerleşti ki,
ne vazgeçilebiliyor, ne de uygunsuzluğu dile getiriliyor.
MEFTA TOPRAĞA DEFNEDİLDİKTEN SONRA KIYMALI PİDE ZİYAFETİ!!!
Öyle bir hâle geldi ki sormayın!?
Cenaze toprağa verilmiş, ailenin yüreği acı dolu, ama etraftaki insanlar
pide kapma derdinde. Yanında bir de ayran.
Kapan kapana...
Kimisi hususi cenaze gözlüyor;
--Saat kaç oğlum?
--14:00 baba.
-- Hah birazdan mezarlıktan gelirler, haydi gidip pidemizi alalım,
karnımızı doyuralım.
Üstüne de çayımızı içeriz.
Pide yendikten sonra eleştiriler de car tabii..
--Nerede yaptırmışlar pideyi? Kayış gibi arkadaş, dişim zor kesti.
--Bu nasıl pide, hep yağ katmış adam, ağzım bir hoş oldu.
--Ayran yetmedi yav. İnsan cenazeye göre istemez mi?
Diğer tarafta hoca Kur'an-ı Kerim okuyup dua ediyor ama
nafile. Adam doymamış ki Kuran-ı duysun.
Cenaze sahibi ise yanan yüreği, buğulu gözlerle etrafı
izleyerek bir yandan da pide ikram etme telâşında.
Bir yakınımla sohbetimizde bir anısını anlatmıştı bana;
"Yıllar evvel bir köye cenazeye gitmişler. Mefta
rençberlikle uğraşan, kıtkanaat geçinebilen gariban birisiymiş. Lâkin amansız
bir hastalığa yakalanıp vefat etmiş. Eşi ise 2 küçük çocukla kalakalmış ortada.
Elde yok, avuçta yok. Hiçbir şeyleri yok. Tek güvencesi ahırdaki tek ineği.
Sütünü satıp ekmek, yumurta alarak çoluk çocuğu geçindirmekmiş aklındaki. Ne
var ki cenaze günü ağlamaklı iken, içeriye kara bir haber daha gelir. Can
havliyle dışarı çıkar ki ne görsün! Cenazeye gelenler buradaki kişilere ikram
etmek için, o iki yetimin tek güvencesi olan ineği kesmiş parçalıyorlar.
Kadıncağız ölen eşine mi üzülsün, tek güvencesi gitmiş ona mı üzülsün. Oradaki
anlayış yoksunu bencil kişilere karşı çıkanlar olsa da nafile.
Ziyafet için, o inek kesilecek.
Çocuğu amansız bir hastalığa yakalanmış olan bir babayı
düşünün. Canından bir parça evlâdı, "Baba beni kurtar" dercesine
gözlerine bakarken, onun ellerinden bir şey gelmemesi ölümden beter. Bankadan
kredi çekmiş, günlerce hastanede. Üstüne üstlük dükkânı da kilitli. İş
yapamamış.
SONRA?!
ANSIZIN O ACI, O KAHREDEN HABER....
BAŞINIZ SAĞOLSUN.
Daha bir gün önce sıcacık, o ufacık elini tuttuğu
yavrusunu nasıl toprağa verecek. Nasıl ayrılacaktı. Seni kurtaracağım yavrum
derken ki sözleri kulaklarındayken bir telefon ve karşıdaki o nahoş soru.
KAÇ PİDE YAPTIRALIM?
Kurtaramadığı giden evladına mı yansın, aldığı krediyi ve
cenaze masraflarına verecek tek kuruşu olmadığına mı yansın!?
Oysa ki Peygamber Efendimiz 3 gün boyunca cenaze evinde yemek
yenmesini hiç hoş görmemiş, hatta lânet etmiştir. Yüce dinimizce de özellikle
mekruh kılınmıştır.
Cenazeye iştirak etmek, üzüntü içerisindeki cenaze
sahiplerine manevi destek ve defin işlerinde yardımcı olmak, insanî bir
sorumluluk ve görevdir.
Bu tür ikramlar eş, dost ve akrabalar tarafından yapılarak cenaze
sahiplerini bir müddet rahatlatmak gerekir.
Malesef ki yıllarca toplumda dinen olmayan bidatlar sanki
dinimizin bir gereğiymiş gibi cahilce işlenerek süregelmekte ve devam
etmektedir. Bu gün yaşadığımız veya yaşayacağımız acı yarın herkesin başına
gelmesi kaçınılmaz bir sonuçtur.
Toplumda kanser hâline gelmiş bu cehalete Diyanet İşleri
Başkanlığı acil çözüm getirmeli, camilerde imamlar devamlı vaazlarında bu
konuyu dile getirmelidir.
İnsanların hüzün ve kederli günlerini ziyafete dönüştürmenin
hiç bir mantığı ve hiç bir insanî tanımı yoktur.
BÖYLE BİR ORTAMA EMPATİ YAPIP, KENDİMİZİ DÜŞÜNELİM.