Yine bir Zafer
Bayramımızı geride bıraktık...
Acısıyla, tatlısıyla, coşkusuyla, kiniyle, nefretiyle,
uhriyetiyle, ûlviyetiyle, sansasyonlarıyla....
Bir zafer anısını daha geride bıraktık.
Kutlamak istediği kadar, kutlanmak istendiği kadar...
Kimileri içten gelerek, kimileri işine gelerek...
Kimileri olması gerektiği gibi, kimileri öyle istendiği
gibi...
Kimileri, hâlâ, sessiz harf kullanmadan cümle kurmaya
çalışır gibi Büyük Önder ATATÜRK'ü bir kenara bırakarak, kimileri böyle
söylendi safsatalarıyla....
Kimileri hâlâ bir asırlık esaret ezasıyla, kimileri asra
sığamayacak edâsıyla...
KUTLADIK İŞTE...
Uzun uzadıya tarihi, bir dehanın, bir vatanseverin ve
tarihimize yön vermiş yiğitlerin yaptıklarını yazmacağım bu sefer. Daha evvelki
yazılarımla bu kahramanlıklara fazlasıyla yer vermiştim. Üstelik tarihimizi
merak edenler zaten gerektiği gibi araştırmasını yapıyor.
Yıl 2019. Neredeyse bir asra sığmayan bu destanın hâlâ ne
olduğunu bilmeyip, ezâ görenler oldukça insanın içinden bir şeyler kopup
geliyor açıkçası.
Gerçi; hatırlarsanız geçen yılki üç beş Yunanlı konuşmacı
bozuntusunun kendi tarihimizi Atamızı aşağılayıcı konuşmasına alkış tutanlar
gözümün önüne gelince herşey mümkün diyorum.
Büyük önder Atatük, Büyük Taarruzla biten ZAFER BAYRAMI
sonrası ne demişti:
"ZAFER, ZAFER BENİMDİR, DİYEBİLENLERİNDİR."
O halde bu zafer bayramı da "ZAFER BENİMDİR"
diyebilenlere kutlu olsun!