Son olarak Yönetmen Kubrick,(1) kamuoyunun değişken doğasını da aktarır.
Hükümetin yöntemlerini yere göğe sığdıramayanlar,bu yöntemlerin bir gün kendilerini yemek zorunda kalacağını
hesap etmek zorundadırlar.
Otomatik Portakal‘ın mesajı evrenseldir
ve ne keyifli ne de rahat bir yolculuktur. Birçok filmin sınırlarını çizen
hoşnut tutma anlayışının tersine düşünmeyi teşvik eder, dikkat etmeye mecbur
bırakır ve gözünüzü kaçırmanıza engel olur.
Yönetmen Stanley Kubrick bir
röportajında; Yazar Anthony Burgess ile romanı
tartışacak hemen hemen hiç fırsatım olmadı. Bir akşam Londra’dan geçerken beni
aradı ve telefonda kısa bir görüşme yaptık. Daha çok hoşbeş ettik. Diğer yandan
o yönde bir endişem yoktu çünkü Otomatik Portakal gibi
mükemmel yazılmış bir kitapta, romanın metninden doğabilecek herhangi bir
soruya yanıt bulamamak için tembel olmak gerekir. Şöyle de denilebilir:
Burgess, hikaye hakkında ne demek istediyse kitapta söylemişti.
Hikayeye sosyal veya
ahlaki seviyede değil de psikolojik rüya seviyesinde baktığınızda Alex’in
yarattığı bir canlı olarak görülebilir. Ondan hepimizin içinde var. Çoğu zaman
böyle bir teşhis seyirciden bir tür empati gelmesine neden oluyor, ama bazı
insanları çok öfkeli ve rahatsız hale getiriyor. Kendilerinin bu yönünü kabul
edemiyorlar, bu yüzden de filme sinirleniyorlar. Bu biraz kendisine kötü haber
getiren elçiyi öldüren ve iyi haber getiren elçiyi ödüllendiren krala benziyor.
Bunun nedeni muhtemelen Alex ile bilinçaltı seviyesinde özdeşleşebilmemizden
ötürü. Psikiyatristler bize bilinçaltında bilinç olmadığını söylüyor ve belki
de bilinçaltımızda hepimiz potansiyel birer Alexizdir. Ona dönüşmememizin
nedeni ahlak, yasa ve bazen doğuştan gelen karakterimizin sonucu olabilir.
Belki de bu bazı insanların rahatsız hissetmesine neden oluyor ve kısmen de
olsa bu durum film nedeniyle ortaya çıkan tartışmayı açıklıyor. Belki de insan
doğasının bu yönünü kabul edemiyorlar., Ancak rol iyi oynandığında, onunla
giderek özdeşleşmeye benzer bir halde bulursunuz kendinizi. Bu, onun hırsını
veya eylemlerini paylaştığınız için, veya onu sevdiğiniz veya insanların onun gibi
davranmasını istediğiniz için değil, oyunu izlerken yavaş yavaş bilinçaltınıza
doğru ilerlediği ve zihninizin boşluklarında bir tanınırlık oluştuğu için öyle.
Aynı zamanda hiç kimsenin filmi izledikten sonra Alex’i, hayranlık uyandıracak
veya kişinin olmak isteyeceği türde birileri olarak gördüğüne inanmıyorum.
Hiç kimse Otomatik Portakal‘ı
izledi diye Kurtlar Vadisi Pusu dizisini izlediğinden
daha çok şiddete meyilli yozlaşıyor olamaz. Otomatik Portakal dünya
genelinde önemli bir sanat eseri olarak değer gördü. New York Film Critics
tarafından yılın filmi seçildi ve En İyi Yönetmen ödülünü aldı. Belçikalı film
eleştirmenleri de kendi ödülünü verdi. Ayrıca German Spotlight ödülünü kazandı.
ABD’de dört Oscar ödülüne, Britanyalı Academy Award’da yedi ödüle aday
gösterildi. En iyi Bilim Kurgu Filmi olarak Hugo ödülünü kazandı.
Yönetmenler, Fellini, Bunuel ve
Kurosawa tarafından çokça takdir edildi. Batıda, Aynı zamanda eğitim, bilim,
siyaset, din ve hatta kanun uygulayıcı gruplar tarafından olumlu yorumlar aldı.
Fakat temas etmek istediğim nokta filmin bir sanat eseri olarak kabul edilmiş
olduğu ve hiçbir sanat eserinin sosyal bir hasarda bulunmadığı savı değil tabiî ki.
Kubrick'in bu önemli filmi, suç,
ceza, seçme hakkı, iyilik ve doğruluk, irade gibi kavramları, devletin
ideolojisi ve bu duygularımıza dahi sahip çıkması anlamında son derece devrimci
bir şekilde sorgularken, bir yandan da müziğin ve sanatın, kişisel ve toplumsal
rolleri üzerine de düşünmemizi sağlıyor.
Kynakça;1; Bir
Stanley Kubrick Kitabı (James Howard) Şuayip BÜTÜN