Yatağından doğrulup ayağa kalktı. Hastanenin koridorunda biraz yürümek istedi.
Bıkkınlık gelmişti artık yatmaktan. Annesinin koluna girip, ağır aksak gezmeye
başladı.
Koridorlarda hızlı hızlı adımlar atan hemşireleri ve kendisi gibi etrafta
dolaşan kader arkadaşları gözlerine ilişiyordu.
O esnada bir ses koridorlarda yankılandı. Bir an herkes suspus olup hemşireye
dikmişti gözlerini.
"Müjde Mehmet müjde. Aradığımız donör bulundu. Sana uygun böbrek bulundu.
Nakil yapılacak kurtulacaksın."
Mehmet'in gözlerinin içi gülüyordu. "Duydun mu anne, duydun mu, böbrek
bulunmuş".
Artık kurtulacaktı diyalizlerden, acılardan, ilâçlardan. Hayâl ettiği
üniversiteye gidebilecekti.
Fakat o an içine masum bir burukluk çöktü. Hemen yanındaki banka oturuverdi.
Sevinçle hüzün arası bir duygu sarmıştı içini.
Acaba
hangi hayat sona ermişti.
Kimdi acaba?!
Kimin evlâdı?!
Kimin babası yada kimin annesi!?
Kaç gözü yaşlı bıraktı geride kim bilir?!
"Allah razı olsun beni kurtaracak bu acılardan" diye söylendi kendi
kendine.
Daha sonra doktoru geldi ve:
--Mehmet sen, Mehmet Akif Ersoy Lisesi'nden Ferhat isimli birisini
tanıyor musun?
Mehmet düşünceye daldı biraz. Evet Ferhat isminde hem sınıf, hem mahalle
arkadaşı vardı ama onun olabileceğine ihtimal vermiyordu.
--Evet hocam var tanıdığım ne oldu ki?
Doktor:
--Çocuk cüzdanına bir not yazmış. "Bir gün bana bir şey olursa
organlarımı bağışlayın ama böbreklerimi sadece lise arkadaşım Mehmet'e verin
demiş"
Kaza sonrası üzerindeki cüzdandan çıkmış bu not.
Mehmet'in vücudu buz kesmişti. İnanamıyordu. Taa çocukluktan liseye kadar en
samimi arkadaşının olabileceğine inanamıyordu. Bu haber onu yerle bir etmişti.
En çok da o mahalleden taşınırken Ferhat'la tartışması ve kırgın ayrılışları
kahretmişti Mehmet'i.
Ferhat'ın maddi durumları çok kötüydü. Böbrek hastası olan ve uygun donör
bulamadıkları için babasını kaybetmişlerdi. Ferhat Mehmet'i çok severdi. Mehmet
zaman zaman "böbreğim çok ağrıyor Ferhat, sanırım benim sonum da kötü olacak"
dedikçe babası aklına geliyor, en samimi arkadaşını da bu şekilde kaybetmek
istemiyordu. Aslında aklındaki hastaneye gidip uygun olursa bir böbreğini
Mehmet'e bağışlamaktı niyeti. Yine de sanki hissetmiş gibi "belki gün
gelir bir an kaza olur, en azından bilinsin" diye böyle bir not yazıp
cüzdanına koymuştu.
Mehmetler taşınmadan 1-2 gün evvel okullarında müsamere vardı. Ferhat da
müsamereye katılmak ve Mehmet'le de vedalaşmayı çok istiyordu aynı zamanda. Ama
kıyafetleri iyi değildi. Ayakkabısının her yanı yırtıktı. Alacak maddi
durumları da yoktu.
Ferhat, Mehmet'in evine gidip;
--Mehmet, bana 1 günlüğüne 1 gömlek, 1 de ayakkabı verir misin?
Mehmet biraz kıskançtı. Bir kaç gün evvel de hiç yoktan yere tartışmışlardı ve
Ferhat'ı çok incitmişti.
--Hayır veremem, git başının çaresine bak.
Ferhat gidememişti, çok istediği o müsamereye. Ve Mehmet taşınırken onunla
vedalaşmamış kırgın ayrılmışlardı.
Şimdi tıpkı film şeridi gibi Mehmet'in o günkü yaşadıkları birer birer geçti
gözlerinin önünden. Ferhat'ı görmek istedi.
Artık
derman kalmamıştı dizlerinde. Tekerlekli sandalyeyle morga götürdüler. İnşallah
isim benzerliğidir diye umutla içeriye girdi ve yüzünü açtı.
Evet oydu Ferhat'ın ta kendisi. 1 gömleği ve ayakkabıyı esirgediği, vedalaşmak
için yanına gitmediği, kendisine organını vasiyetle bırakan arkadaşıydı.
Yüreğinin acısı, pişmanlığı böbreğinin ağrısını bastırıyordu. Artık ne böbrek
umurundaydı, ne de yaşamak. Ferhat'ın soğuk bedenine, gözlerinden damla damla
akan yaşla sarıldı. Hiç yoktan boşu boşuna onun kalbini kırdığı aklından
çıkmıyordu. "Hiç bir şey gönül kırmaya değmezmiş, en büyük değer
sevgiymiş" diye söylendi. Sonra Ferhat'ın kulağına doğru eğilerek "NE
OLUR BENİ BAĞIŞLA, CANIM ARKADAŞIM BAĞIŞLA BENİ" diye haykırarak koridorlarda
sesi yankılanıyordu.
****
Yıllarca ülkemizde açığa kavuşturulamamış, muallakta kalan bir mevzu nedir diye
düşünsek ilk aklımıza gelenlerden birisidir "ORGAN BAĞIŞI".
Halk içerisinde çeşit çeşit inanışlar ilginç düşünceler var bu hususta.
Meselâ, kimi insan organları alındıktan sonra ahirette tekrar Allah'ın huzuruna
organları olmadan çıkacağına inanır.
Kimi organ bağışladığı insan ya çok kötü bir insan olursa vebalde kalacağını
zanneder.
Kimi de yeni kaybettiği kişinin organlarını bağışladığı için ahirette kendisinden
davacı düşüneceğini zanneder.
Oysa ki organ naklini haram kılan kesin bir ayet veya hadis yoktur.
Hatta Maide Suresi 32. Ayetî keriymesindeki “Kim bir insanı ihya ederse,
bütün insanları ihya etmiş gibi olur.” Kelâmı incelendiğinde, ölümle
pençeleşen hastanın derdine, ölmüş birisinin organı ile eğer derman olunacaksa,
buna ruhsat çıkar.
En büyük tereddüt ise Kûr'an'da geçen her organın kıyamette şahit olacağı
hususudur. Fakat burada da şu durum bizi aydınlatacaktır.; "Allahû Teâlâ
her insanın ne yaptığını, bahşeylediği organları ve râhmetlerinin ne şekilde
tasarruf edildiğini bilir. Bizim bilmediklerimizi bile..
Biz ruhumuzla insanız, bedenimizle insan değiliz. Ölüp gittikten sonra
çürüyecek bir organımız, bir başka hayatta can bulup derman olacak.
Bir organ bekleyerek umutla dua eden insanların yerine KENDİMİZİ KOYALIM. veya
ÇOCUĞUMUZU, ANNEMİZİ, BABAMIZI EŞİMİZİ, KARDEŞİMİZİ yada ÇOK SEVDİĞİMİZ BİR
ARKADAŞIMIZI....
Çağımızın en büyük eksikliği olan empatiyi yapalım biraz.
Bir can, bir çok bedende can olsun.
NE OLUR BAĞIŞLAYIN....