"Her şey bir insanı sevmekle
başlar." yirmi yıldan fazladır zihnimde bir tüy hafifliğiyle taşıdığım bu
cümle!.. Birine kızacak olsam derinlikli lacivert gözleriyle babacan babacan
gülümseyip "yapma" dercesine bakar gözlerime... Gönlümü kırsa bir
insan ve tam söyleyecek olsam hatasını cümlenin empati taşıyan eli uzanır
dudaklarına susmamı işaret eder. Ben bu cümleye de cümlenin sahibine de meftun,
yirmi yıldan fazla dolaştım sokaklarda.
Bu cümleyi söyleyen adamın
cebinde neden yalnızlıklar çoğalttığını sora sora. Öyle ya "Sevmek
arzusu" ile yolan çıkan biri sevebileceği birini bulamaz mı? İlla ki
bulur, diye düşünerek... Doğruluğundan şüphe edene dek en iyi yoldaşım oldu
cümle de beni hiç tanımayan hikayecisi de... Ne tuhaf, yazarlar okuyucularından
habersizdir. Kimlik, kişilik tanımadan dillerden dillere, zihinlerden
zihinlere, yüreklerden yüreklere dolaşır dururlar. Beni tanıması olanaksız bu
adamı, tanıma merakıyla tüm kitaplarını okudum. Sonra okuduklarımdan bazılarını
bir daha okudum. Bazı hikayelerini ders kitaplarında metin olarak karşımda
görünce ince ince işledim genç gönüllere. Hep onun bu kadar yalnız olmasına
şaşarak... Yola sevmek için çıkmıştı ama kabul etmeli ki yalnızdı. Cebinde
taşıdığı hayali kahraman Panco'suyla konuşacak kadar yalnızdı. Gece yarıları
ıssız sokaklarda bir insan kardeşin yüzünü bulana dek dolaşacak kadar... Hiçbir
insanın yürümek istemeyeceği kıvrımlı ve taşlı bir yol kadar... Bir sevgiliye
yazılmış ama asla verilmeyecek bir mektup kadar... Kütüphanenin tozlu
raflarında son okuyucusunun alış veriş tarihi çoktan silinmiş, yıllarca da el
değmemiş bir kitap kadar... Oysa bir insanı severek her şeyi başlatabileceğini
düşünmüştü. Sevgiler çoğaltacaktı, alacak, verecek dağıtacaktı. Böyle, bu kadar
yalnızlık var mıydı hesapları arasında, sanmam.
Şimdi yalan yok, kılavuzum gibi
gördüğüm bu cümle doğruluğu konusunda sarsılıyor. Rüzgâra tutulmuş bir ağacın
yaprakları gibi harf harf sökülüp terk ediyor ruhumu. Ağacın da canı böyle
yanmış mıdır bilmem. O, belki seneye buluşmak umuduyla yolladığı için her bir
yaprağını, terk edilişine dayanmasının yoludur bu fikri. Ben sökülüp giden bu
cümleden hiçbir harfin, kelimenin dönmeyeceğini bilip acı duyuyorumdur. Ağacın
yaşadığı mevsim normali ve doğası gereğidir. Benimki insan tanımaktan ve
sevmekten kaynaklı. Tanıdıkça sevgiyi çoğaltmak yerine kaçıp kurtulma derdine
düşmüşümdür belki. "Tanımaz olaydım." dedirtecek kadar kötüsüyle
karşılaşmam çoktur da ondandır belki. Odur, budur, neyse nedir. Zihnimde
cümlemin beni terk ettiği yerde huzursuz bir boşluk, ellerimde insana dair
çıkardığım pek çok soğuk ders, kulaklarımda bilmem ne kadar dinlediğim:
"Yalnız insan merdivendir, hiçbir yere
ulaşmayan/ Sürülür yabancı diye dayandığı kapılardan/Yalnız insan deli rüzgar,
ne zevk alır ne haz verir..." şarkısı. Beni terk eden cümlemin boşluğu
dolamayacak olduktan sonra...