Üstadıyla
kayık yolculuğu yapan bir kişi, aklına gelen bir konuyu üstadına sorar: “Hocam
tuhaf değil mi, ölümle aramızda sadece bir tahta parçası var?” Hocası gülümser
ve “Karaya çıktığımızda o tahta parçası da olmayacak.” der.
Biz de her an elveda
diyebileceğimiz bir ömür sürerken bunu aklımıza yeterince getiriyor muyuz acaba?
Her gidiş zamansız ve ani olur derler. Ama nedense biz hep erken deriz. Madem
zamansız bir gidiş var, niçin insanları kırıyoruz, üzüyoruz? Değer
verdiklerimiz hep geçici! Maddiyatı nedense hep ön planda tutuyoruz. Aklımıza
fazla getirmek istemiyoruz dünyanın geçici heveslerle dolu olduğunu. Geçmişe
dönüp baktığımızda çok kişinin yanımızda olmadığını görürüz. Bir gün biz de
olmayacağız. Yaptıklarımız ve eserlerimiz kalacak. Güzel ve hayırla anılmak
sizce de önemli değil mi?
Yanımızda götüremeyeceğimiz
şeyler için çok yıpranıyor, çok üzülüyoruz. Geleceğimiz için fazla telaş da göstermiyoruz.
Bir nebze durup bakıyor muyuz yanımıza aldıklarımıza? Geride kalacaklarını hiç hesap
etmeden ömrümüzü harcayıp duruyoruz.
Arkamıza dönüp
baktığımızda bir daha gelmeyecek çok önemli bir kavramı kaybettiğimizi fark
ederiz: zaman. İçindeyken fark etmiyor olabiliriz; ama gidince fark etsek de
bir anlamı kalmıyor artık. İşte bir gün bu âlemden gideceğiz. Gittiğimizde arkamızdan
“İyi bir insandı!” denilmesinden daha hoş bir durum var mı? Unutmamalı ki yerin
altındakiler, yerin üstündekilerden daha fazladır.
Hayata dair
pişmanlıklarımız olacak. Bu pişmanlıkları bazen düzelteceğiz, bazen bunlara
gücümüz yetmeyecek. Mühim olan geç kalmamak. Değer verdiğimiz kavramlar, yerine
getirilmediğinde pişmanlığa dönüşürse o zaman bize ağır gelir. Değer
verdiklerimiz elimizden gittiği zaman, elimizde üzüntüden başka bir şey
olmayacak maalesef.