Neden yazıyoruz? Bu soruyu başta
kendime sorduğumda hem bireysel hem toplumsal açıdan cevaplar verebileceğimi
gördüm.
Belki biraz yaralarımı sarmak
içindi yazışım, ziyadesiyle hırpalanmış ruhumu tedavi edecek başka yol bilmediğimdendi.
Fazla duyarlılıktan da olabilirdi pekâla. Gördüğüm, duyduğum, okuduğum hiçbir
tersliğe duyarsız kalamamaktandı. İçime bir kemik gibi oturan yırtıcı acılardan
kurtulma isteğindendi ya da. Toplumsal ya da bireysel acılar arttıkça yazma
arzumu da arttırıyordu çünkü. Yazma, öyle bir şeydi ki bir kazazedeye son anda
verilen ve onu yaşamda tutabilen bir hayat öpücüğü kadar kıymetliydi en başta. Aynı
zamanda bildiğim en iyi terapi yoluydu. İçini açtığında seni yazabildiğin kadar
uzun ve yargılamadan dinleyebilirdi. Yazarken keşfettirirdi sana kendini. Öyle
büyük büyük laflar etmene, afili konuşmana gerek kalmadan anlatabilirdin ya da
istediğin kadar ballandıra da bilirdin acıyı, süsleyebilirdin yalnızlığı,
benzetebilirdin hayal kırıklıklarını ciğerlerini delen apansız bir öksürük
krizine... Sana neden böyle anlattın, demezdi. Susardı, dinlerdi. İnsanın
insana yapamadığı en büyük şeydi bu saf dinleyiş. Üstelik çok da ekonomikti
yazmak; öyle şımarık çocuklar gibi "Beni şuraya götür, buraya götür."
diye tutturmazdı. Bir kâğıt bir kalem kadar ekonomikti.
İnsan, bir yazıda istediği kadar
bağırabilirdi içinde ne zamandır hapsettiği çığlıklarını. Üstelik sesini bire
değil, binlere ulaştırarak yapabilirdi bunu.
Dünyayı yazarak
değiştirebileceğini sanan bir hayalperest de olabilir insan. Hatta içinde biriken
"Okyanuslar kadar" büyük yazma isteği "Dünyayı değiştireceğini sanma
budalalığı"ndan bile olabilir (Budalalığı kendim için söylemiş olayım). Sanırsın
ki insanlara bazı şeyleri yazarak anlatabileceksin. Mesela, insanların öyle
sanıldığı kadar çok çeşitlere ayrılmadığını anlatabil hadi. Irkın, dinin,
dilin, cinsiyetin vs. insanları ayırmada ölçüt olmadığını; ancak sadece
"iyi" ve "kötü" olarak ikiye ayrılabileceğimizi, aramızdaki
ayrılıkları keskinleştirenlerin, bizi birbirimize kırdıranların da kötüler
olduğunu anlat hadi. Dünyanın kötülükle yönetilemeyeceğini anlat. Canı yanan
insanların can yakabileceğini, travmalı büyüklerin travmalı çocukları
olabileceğini, bu kısır döngüyü bozmak gerektiğini anlat. Kime, kaç insana
duyurabilirsen artık.
Neyi, nerede bozuk görsem iki
satır yazıyla düzeltmeye çalışan bir "deli" de olabilirim. Halbuki
nice büyük yazarlar neler neler yazdılar da düzeltemediler dünyayı bana mı
kaldı düzeltmek? Masallarda, hikayelerde övdüğümüz iyiliği hayata geçiremedik.
Bireysel olarak insana çok şey katsa da toplumsal olarak önünde uzanan yola
küçük mü düşüyor yazının adımları bilmem. Ama yine de ve her şeye rağmen yazmak
güzel. Umutlu. Zihnine, gönlüne ulaşmada insanların binlercesini hedeflerken
birkaçına razı olmak zorunda kalsan da çoğu kez asla vazgeçilesi değil!