1949 yılında
Çin tarafından işgale uğrayan Doğu Türkistan, bugün için hala Çin zulmü
altında. Çin devletinin Doğu Türkistan’da uyguladığı asimile politikası soğuk
savaş sonrasında giderek hız kazanmaya başladı. Çin Halk Cumhuriyeti, soğuk
savaşın ardından özellikle 1980 sonrasında, Özerk bölge olarak kabul ettiği
Doğu Türkistan’da demografik yapıyla oynamak ve buradaki nüfus dengesini kendi
lehine değiştirmek için bilinçli bir iskân politikasını yürürlüğe soktu. 1949
yılındaki işgalin ardından bölge halkı üzerinde devlet terörü estiren Çin,
işgalin ilk yıllarında Uygur Türklerinin âlimlerini, din bilginlerini, mücahit
ve gazilerini katlederek Uygur halkının var olan bağımsızlık direncini kırmaya
çalıştı. Yine Çin hükümetince, Uygur halkının önemli komutanları ve milli
askerleri, sistemli olarak düzenlenen suikastlarla şehit edildi.
1980 yılına
gelene kadar uygulanan “seçkin zümreye yönelik şiddette”, bu
tarihten sonra hem yön değişikliğine, hem de strateji değişikliğine gidildi.
Artık Çin hükümeti Doğu Türkistan’ın iç dengelerini bozmanın hesaplarını yapıp,
bunun da ilk ayağı olarak bölgenin demografik yapısını değiştirmeye ve kendi
lehine çevirmeye başladı. Çin’in içlerinden alınan ve ırkçı özellikleriyle
bilinen “Han” Çinlileri, Uygur Türklerinin yaşadığı Doğu
Türkistan’ın değişik şehirlerine yerleştirildi. Bölgeyi Çinlileştirme
siyasetinin bir parçası olan bu uygulamada, “Han Çinlileri” özellikle
Doğu Türkistan’a getirilip göçmen olarak yerleştiriliyordu; bunun neticesinde
etnik gerginliklerin omurgasını oluşturan ırkçı Çinli nüfusun arttırılması
politikasıyla, Doğu Türkistan’da neredeyse Uygur Türkleri ile Çinli nüfus bugün
için eşit hale geldi. Doğu Türkistan’a “ırkçı” özellikleri
olan “Han Çinlilerinin” yerleştirilmesi ve 1980’den bu yana
bölgedeki Çinli nüfusun 26 kat arttırılması da, beraberinde başka sorunları
ortaya çıkardı.
Uluslararası
arenada aldığı tüm tepkilere rağmen, baskı ve şiddete dayalı Doğu Türkistan
politikasından bir türlü vazgeçmeyen Çin, bölgeden dışarıya haber ve görüntü
sızmasını da engelliyor. Uygur Türkleri, Doğu Türkistan’da ve Çin sınırları
içinde “köktenci terörist” olarak görülüyor ve buna göre bir
muameleye tabi tutuluyor. İşgalci Çin devleti, Doğu Türkistan’ı yer altı-yer
üstü zenginliği, jeo-politik ve jeo-stratejik konumu nedeniyle elinde tutmaya
çalışırken, bunun için şiddetin hiçbir türünü uygulamaktan çekinmeyen yapısını
da gözler önüne sermekten çekinmiyor. Eski çağlardan beri Doğu Türkistan’ın,
Çin anavatanının bir parçası olduğu propagandasını kendi halkı içinde yapan
işgalci güç, dünya basınına sızan şiddet olaylarını ve soykırım görüntülerini
de, kendi ülkelerinin bağımsızlık haklarını koruma çabası olarak ifade ediyor
ve bu sorunun Çin Devletinin iç meselesi olduğu vurgusunu yapıyor.
Doğu
Türkistan’da Yapılan Baskılar
Son aylarda
Doğu Türkistan’da yaşanan, ancak işgalci devletin baskı ve engelleme
çabalarıyla hem dünya basınına yansımayan hem de dünya gündeminde yerini bir
türlü alamayan uygulamalar, bu bölgedeki insanlık ayıbının devam ettiği
gerçeğini gizleyemiyor. Son atmış yılın panoramasına baktığımızda Doğu
Türkistan’da neredeyse her on yılda bir Uygur Türklerinin
işgalci Çin yönetimine karşı bir “başkaldırı” da bulunduğu
görülüyor. Bu başkaldırıların sürecini, Çin yönetiminin devamlı olarak Uygur
halkı üzerinde uygulamak istediği dini ve milli baskılar oluşturuyor. Özellikle
dini alanda yapılan baskı ve zulümler her geçen gün artarak devam ediyor.
Doğu
Türkistan’da yaşayan tüm Uygurlar artık polisin gözünde potansiyel bir terörist
konumunda bulunuyor. “Köktenci Terörist” olarak kabul edilen
bu insanlara yapılan muamelelerde, doğal olarak hukuk çerçevesinde bazı hak ve
kazanımlardan faydalanmanız mümkün olmuyor.
Dini
Hayat Alanındaki Baskılar
Doğu
Türkistan’da yaşayan Uygur Türkleri dini inançlarını yaşamak için neredeyse
işgalci Çin yönetiminden izin almaları gereken bir duruma geldiler. Dini
hayatın en önemli göstergesi olan “sakal, bıyık, başörtüsü” şu
an için yasaklanmış durumda. Çin yönetimi tarafından, “devlet
dairelerine, üniversitelere, çalışma yerlerine hastane ve okullara” “sakalla” ve
“başörtüsüyle” girmeniz yasak. Camilere girmenin
yasaklandığı bölgede, özellikle 18 yaşın altındaki Uygur gençlerin Cami’ye
girmesine izin verilmediği gibi bu yaştaki gençlerin sakal bırakması da
yasaklanmış durumda.
Cuma
günleri, “Cuma Namazı” öncesinde Çinli polisler camilerin
etrafında silahlı olarak bekliyorlar. Bazı şehirlerde ise sürekli camiye
gittiği tespit edilen kişiler gözaltına alınarak hapse atılıyor. Camilerde ve
ya başka yerlerde “Kur’an-ı Kerim, Namaz ve Dini Bilgiler” öğretmek
yasak. Uygur Türkleri, Çin hükümetinin Doğu Türkistan’da iç piyasaya sürdüğü ve
üzerinde “Helal” yazan gıda maddelerinin içinden ölü
hayvan etleri çıkıyor. Eğer bir Çin
vatandaşı ya da polisi tarafından öldürüldüyseniz cenazenizle ilgili de bazı
yasaklamalar ve yaptırımlar devreye giriyor. Aileye teslim edilen cenaze
sonrasında polis evin etrafını sararak “dini merasim yapılmasını,
ağlamayı ve ağıt yakmayı” engelliyor.
Düzenli
namaz kıldığı tespit edilen kişiler Çin polisi tarafından takibe alınıyor ve
haftada bir olmak üzere bulunduğu yerdeki Polis merkezine giderek imza atmaları
isteniyor. Bu kişilerden eğer şehir dışına çıkacaklarsa bu kez de“gidecekleri
yer, adres, kalacakları süre” gibi detaylı bilgiler vermeleri
isteniyor.
Çin
yönetimi, örtülerini açtırarak Uygur kadınını İslam ruhundan koparıp, toplumun
temel çekirdeği olan aileyi bozup asimilasyon faaliyetlerinde başarıya ulaşmak
istiyor. Bu amaçla da Doğu Türkistan’da “örtülü bir kızın örtüsünü
açması için onu ikna eden, ona yardımcı olan kişilere 1000 Yuan (yaklaşık 180
dolar) ödül veriliyor.”
Sosyal
Hayat Alanındaki Baskılar
Atmış üç
yıllık işgal döneminde Çin yönetimi uyguladığı baskı ve zulmünü asker ve polis
aracılığıyla yaptığı için Uygur halkında polis ve asker korkusu oluşmuş
durumda. Çin devleti de özellikle bu korkunun olmasını ve diri tutulmasını
istiyor. Bu yüzden de polis ve askere en küçük olaylarda bile silah kullanma
yetkisi veriliyor. Sorgusuz sualsiz dövme, izinsiz olarak ev baskınları yapma,
bölgede artık doğal bir hâl almış durumda.
Sokakta “Türk
bayraklı ve Doğu Türkistan bayraklı tişört giymenin yasak” olduğu
Doğu Türkistan’da Uygurlar resmiyette olmasa da, uygulamada ikinci sınıf
vatandaş konumunda bulunuyor. Fabrikalarda çalışarak geçimini sağlayan
Uygurların sorunu ise daha farklı! Eğer bir Uygur Türkü iseniz ve bir Çin
fabrikasında çalışıyorsanız, her ay Çince sınava girip bu sınavdan geçmeniz
gerekiyor. Sınavdan geçemediğiniz takdirde de her hangi bir özlük hakkı
alamadan işinizi kaybediyorsunuz. Her hangi bir acil durumda hastanelere
gidildiğinde Uygurlara “parasız” hizmet verilmiyor.
Doğu
Türkistan’da demografik yapıyı kendi lehine çevirebilmek için bölgeye ırkçı
Çinlileri yerleştiren işgal yönetimi, bu kişilerin çıkardığı kavga ve kargaşa
sayesinde polis ve asker gücü kullanarak Uygur Halkına şiddet uyguluyor. Yani
Çin yönetimi, uygulamak istediği gayr-ı resmi şiddet fırsatını ırkçı Çinlilerin
kışkırtma ve saldırılarıyla yakalamış oluyor.
Bunların
yanında, Çin yönetiminin her yıl Taklamakan Çölünde “Nükleer
Silah Deneyi” yapıyor olması da ayrı bir sorun teşkil ediyor.
Senede bir kez yapılan deneyin bu yıl 46.’sı gerçekleştirildi. Deneylerin
yapıldığı bölgede sadece Uygurlar yaşıyor ve bölge halkı ile çocuklarda nükleer
deneylerin sebep olduğu ciddi hastalıklar görülüyor.
Bölge
halkının kızlarını alıp Çin’in içlerine götüren ve gayr-ı ahlaki sahalarda
çalıştıran devlet, insanlar üzerinde ahlaki ve psikolojik baskı kurmaya devam
ediyor. Uygur kadınlarına yapılan zorla kürtaj uygulaması,
Doğu Türkistan’da nasıl sistemli bir soykırım yapılmaya çalışıldığının bir
başka göstergesi olsa gerek.
Doğu Türkistan’da yaşanan soykırımın sona
ermesi için;
- Doğu Türkistan halkının öz benliğini,
kültür mirasının tahribini amaçlayan program uygulamadan kalkmalı,
- Bölgenin demografik yapısını bozmaya
yönelik Çin göçmen akımı durdurulmalı,
- Salgın hastalıklara ve uzun süre sonra
etkisi görülen rahatsızlıklara sebep olan nükleer denemelere son verilmeli,
- Doğum yasağı, çocuk sınırlaması ve
mecburî kürtaj uygulaması kaldırılmalı,
- Hür, serbest, şeffaf, âdil, demokratik,
insan hak ve hukukuna uygun seçim yapma hakkı tanınmalı,
- Yargısız infaz, tedhiş ve terör
yaftalamalarına son verilmeli,
- Doğu Türkistan bölgesinden elde edilen
gelirler yine Doğu Türkistan için yatırıma dönüştürülmeli,
- Özerk yönetimde işe alımlarda Türklere
eşit haklar tanınmalı,
- Polis gözetimleri, biyometrik veri
toplama, internet ve sosyal medya kontrolleri, Müslüman Uygur Türkleri’nin
Komünist rejime olan sadâkatlerini ölçmek için rejim görevlilerinin Uygurlar’ın
evinde kalma uygulamasına, toplama ve çalışma kampları uygulamasına son
vermeli,
- Yine özerk bölgede her türlü insan
hakları ihlâllerine ve hürriyetlerin kısıtlanmasına göz yumulmamalı,
- Demokratik değerler ön plana
çıkartılmalı, hukukun üstünlüğü ilkesi uygulanmalıdır,
- Uluslar arası toplumun dikkati Müslüman
Uygur Türkleri’nin sorunlarına çözüm üretmeye yönlendirilmelidir.
Maalesef özellikle İslam dünyasının sessiz kaldığı, sahip
çıkmadığı Doğu Türkistan’daki kardeşlerimize uygulanan zulmü duyurmaktan ve
onlar için dua etmekten başka elimizden bir şey gelmemektedir. Çin baskısı
altında ki Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türkü kardeşlerimize Allahtan rahmet
diliyoruz. Bir an önce bu kan durmalı, Allah yar ve yardımcıları olsun.