1904'te Çatalca'nın İnceğiz köyünde dünyaya geldi.
Asıl adı Mehmet Arif'tir. Tokatlı Zîver Efendi ile Tırnovalı Zehra Hanım'ın tek çocuğu idi.
Şairin bilinen en büyük dedesi Kapusuz Hacı Ahmet, Tokat'a bağlı Kapusuz
Köyü'nden İstanbul’a göçmüş ve
orada debbağlıkla uğraşmış olan bir âhî ustasıdır.
Henüz bebekken babası veba hastalığından hayatını
kaybetti; annesi yeni bir evlilik yapıp Filistin'e
gitmesi üzerine üç yaşından itibaren akrabalarının yanında yetiştirildi.
Öğrenim hayatı Örçünlü Köy mektebinde başladı.
Babaannesinin ölümünden sonra onun bakımını üstlenen halası ile birlikte Balkan
Savaşı'ndan kısa bir süre önce İstanbul'a göçtü; Kocamustafa ve Haseki
mahalle mekteplerinde öğrenim gördükten sonra I. Dünya Savaşı yıllarında Gülşen-i
Maarif Rüştiyesi'ne devam etti. Bu dönemde hakim olan milliyetçi
duyguların etkisiyle şiire başladı. Bazı
destancıların Haseki’de okuyarak sattıkları harp destanları onu şiire yönelten
ilk örneklerdi. Orta tahsilini parasız yatılı olarak Bolu ve Kastamonu liselerinde tamamladı. Milli
Mücadele'ye destek verenlerin durağı haline gelen Kastamonu'daki
öğrencilik dönemi onun kişiliğini ve sanatını etkiledi. Bu döneme şiire ilgisi arttı, hocası
Enver Kemal Bey'in yönettiği Gençlik adlı dergide ilk şiirlerini yayımladı.
Öğrenimine Dârü'l-Muallimîn-i Âliye (sonraki adı Yüksek
Muallim Mektebi, bugünkü İstanbul Üniversitesi Yüksek Öğretmen Okulu) Edebiyat
Bölümü'nde devam etti. İlk şiir kitabı olan Heykeltıraş, 1924 yılında bu okulda
öğrenci iken yayımlandı. Yüksek Muallim Mektebi son sınıfındayken ilk eşi olan
Hatice Semiha Hanım'la evlendi. Bu evlilikten iki çocuğu oldu.
1928'de mezun olduktan sonra edebiyat öğretmeni olarak Adana'ya tayin oldu Adana
Kız Lisesi ve Erkek Lisesi'nde öğretmenlik ve idarecilik yaptı.
1941 yılında ilk evliliğini sonlandıran şair, kimya
öğretmeni Servet Akdoğan ile ikinci evliliğini yapmış ve bu evlilikten de bir
kız, bir erkek çocuk sahibi olmuştur.
Malatya Lisesi'ne müdür olarak atanıp Adana'dan
ayrılan şair, Malatya Lisesi Müdürü iken Maarif Vekili Hasan Ali Yücel ile yaşadığı sert tartışma nedeniyle
huzursuzluk yaşadı. Üç yıl kadar
Malatya'da çalıştıktan sonra yeniden edebiyat öğretmeni olarak Adana Erkek
Lisesi'ne döndü. 1948'de Edirne Lisesi'ne sürgün edildi.
1950 Türkiye genel seçimlerinde Demokrat Parti'nin listesinden Seyhan
(Adana) adayı oldu. Seçimleri TBMM
'ne girdi. Dönemin sonunda aktif politikayı bıraktı, öğretmenliğe döndü. Kısa
bir süre Eskişehir Lisesi'inde öğretmenlik yaptı.
Arif Nihat Asya, 1955 yılından itibaren Ankara Gazi Lisesi 'nde öğretmenlik
yaptı.Kıbrıs 'ta görevlendirilip iki yıl da Lefkoşa Erkek Lisesi'nde görev
yaptıktan sonra 1962'de Ankara'ya döndü ve Gazi Lisesi'nden emekliye ayrıldı.
Emekliye ayrıldıktan sonra Yeni
İstanbul ve Babıali'de
Sabah gazetelerinde
yazılar yazdı. Aralık 1974'ün sonlarında hastalanarak hastaneye kaldırıldı; 5
Ocak 1975'te vefat etti. Kabri, Ankara Karşıyaka Mezarlığı'ndadır.
Üç binden fazla şiiri ve çok sayıda nesir yazısı olan
Arif Nihat Asya Milli kültürümüzün tartışılmaz değerlerinden biridir. O hüzün
ve özlemle maziye bakarak, mevcut elde olan değerleri kaybedebilme endişesi
taşıyarak gelecek için Türk Milleti´ne edebiyatı ile adeta ayağa kalkması için
şevk ve heyecan vermektedir. Onda, milliyet fikri ile hürriyet-istiklal-bayrak;
milliyetçi tavır ile dini hassasiyet kaynaşmış ve kuvvetli bir terkip meydana
getirmiş durumdadır.
Arif Nihat Asya kendini tarihe “Bayrak Şairi” diye
yazdırdı. Bayrak şiirini 5 Ocak 1940 Adana’nın kurtuluşu vesilesiyle yazmıştır.
Bu şiirde Bayrağın anlamını, kültürümüzü, tarihimizi, vatanımızı ve
hürriyetimizi buluruz. “Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü diye başlayan şiir
“Bayrak” ile ilgili yazılmış en güzel ve en anlamlı şiirdir.
Türk Devleti´nin devamını ve ilelebet payidar
kalabilmesi için “Dua” ile haykırır Asya:
“Biz, kısık sesleriz... minareleri,
Sen, ezansız bırakma Allahım!
Bayrak şiirini yazdığı gün olan 5
Ocak’ta vefat etti. Toprağa verilirken mezarında Mehter Marşı çalınmasını
vasiyet etti. Vasiyetine uyuldu çünkü; “O”
Mehter’in en önemli marşlarından biri olan Fetih şiirinin şairi idi.
Turancıdır
Türk Dünyası ile şair her zaman ilgilenmiştir. “Bizim
gibi konuşan, bizim soyumuzdan, kanımızdan, canımızdan kopan soydaşlarımıza
neden taş kesilelim.” diyerek Turan’a işaret etmiştir. Hatta şair der ki: “Her
Müslüman’ın Cennete girme ülküsü olduğu gibi, her Türk’ün de Turan ülküsü
vardır, olmalıdır!”
Dindardır
Adana'da öğretmenlik yaptığı dönemde 1933 yılında Üsküdar Mevlevihanesi 'nin son şeyhi Ahmet Remzi Akyürek’le tanışan Arif
Nihat, dervişlik çilesini çekip Mevlevilikte şeyhlik makamına kadar yükseldi;
milli şiirlerin yanı sıra tasavvufi şiirler yazdı.
Asya'nın Resul-i Ekrem
Efendimize derin bir sevgisi ve muhabbeti vardı. O, peygamberimize yazılmış
olan şiirlerin en uzunlarından biri olan 200 mısralık “Naat”ı kaleme almıştır.
“Seccaden kumlardı” diye başlayan “Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!” dizesiyle biten
bu muhteşem söz abidesi, bugüne kadar yazılmış naatlar içinde kendine has bir
yer tutmaktadır. Bu şiir, söz incileriyle büyük bir özen ve dikkatle gergef
misali nakış nakış işlenmiştir.
Milli
değerlerimize sahip çıkan, bayrağı, vatanı, değerlerimize sevdiren şiirler
meydana getiren Asya’ya minnet duymak yerine maalesef eski Milli Eğitim Bakanı
“Bayrak” şiirini Milli Eğitim kitaplarından çıkarttırmıştı.
Bugün
ise geçer akçe olan milliyetçiliği kullananlar sık sık “Bayrak” şiirini “Dua”
şiirini okumaktalar.
Kırıkkale
Kırıkkale
için de güzel bir şiir yazan şairimizi rahmet ve mineyle anıyoruz.
Eserleri
Bayrak
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl
süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne
keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü
gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda
dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin altında öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her
şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!
Dua
Biz,kısık sesleriz...minareleri,
Sen,ezansız bırakma Allahım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma Allahım!
Mahyasızdır minareler...göğü de,
Kehkeşansız bırakma Allahım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allahım!
Bize güç ver...cihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allahım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah'ım!
Bilelim hasma karşı koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah'ım!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah'ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah'ım!
Bizi sen sevgisiz,susuz,havasız;
Ve vatansız bırakma Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah'ım!
Fetih Marşı
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektirilen, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle sûrun dişleri sökülecek!
Yürü; hâlâ ne diye oyunda, oynaştasın?
Fâtih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden
Senin de destanını okuyalım ezberden
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden
Elde sensin, dilde sen; gönüldesin, baştasın
Fâtih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Yüzüne çarpmak gerek zamânenin fendini!
Göster: kabaran sular nasıl yıkar bendini!
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini!
Şu kırık âbideyi yükseltecek taştasın;
Fâtih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın
Bu kitaplar Fâtih'tir, Selim'dir, Süleyman'dır;
Şu mihrab Sinânüddin, şu minâre Sinân'dır;
Haydi, artık uyuyan destanını uyandır!
Bilmem, neden gündelik işlerle telâştasın
Kızım, sen de Fâtihler doğuracak yaştasın!
Delikanlım! işaret aldığın gün atandan!
Yürüyeceksin! Millet yürüyecek arkandan!
Sana selâm getirdim Ulubatlı Hasan'dan!
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fâtih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın
Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın?
Fâtih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!