Bundan yıllar önce... Ağrıyan
başını dostunun fiziksel olarak zayıf;
manevi olarak güçlü kollarına bıraktı. Bir iyileşme arayışından çok bir
ihtiyaçtı bu bırakış. Teslim oluşların en güvenilir olanıydı ve kutsaldı da
çokça. Sorgu, sual yoktu kesin bir dürtüyle içinden geleni yapmış; sonra
dakikalarca ağlamıştı. Hem ne vardı ağlamışsa? Dost, utanmadan yanında
ağladığındı. Sonra dakikalarca deli kahkahası bile atabilirdin. Deli kahkahası da mı ne?
Yahu bırakın hepiniz dakikalarca ayna karşısında atmadınız mı? Ayna ne kadar
yadırgadı kahkahalarınızı? Dostu da o kadar yadırgadı işte sağanak gözyaşı
ardından gelen kahkahasını. Bu kahkahalar çelişkilidir, gülerken gözden yaş
getirir -ki kendi içinde de acı vardır. Sonra dostunuz da yadırgamadan eşlik
edince kahkahanın içindeki delilik yok olur.
Delilik tek kişiliktir
çünkü... İkinci bir kişiye yer yoktur bu
garipsi dünyada.
O zaman iki ihtimal çıkar
karşınıza, ya dostunuzla aynı anda delirmişsinizdir ya da o, akıllılar
diyarında kalıp sizinle normalleşme arasında bir köprü görevi görmektedir. Muhtemelen ikincisi doğrudur. Hatta
genellikle ikincisi doğrudur. O üzgünken
de siz köprü olmuşsunuzdur uzunca bir zaman. Sonra (Tamamen normal olmanın
imkansızlığından )normale yakın bir yere çekersiniz birbirinizi, bir süre daha
yaşam devam etsin dercesine... İşte ben buna "onarılmak" diyorum.
Yeniden hayata karışabilmek... Geride bıraktığım yılların bana öğrettiği şu ki:
Bunu dosttan başka kimse yapamaz. En büyük onarıcı güçtür dostluk.
Yıllar önce başını, dostunun omzuna
bırakan da normale yakın bir yerde iniş yaptı dünyaya. Orada kalacaktı uzunca
bir süre. Bu, ne tam normal ne de delirebilmiş garipsi atmosferde. Şimdi siz,
başlığa bakıp bunun neresi onarılmak, diyebilirsiniz. Böylesi daha güzel
diyebilirim ben de. Siz çocukla çocuk, büyükle büyük olabilen yetişkinler gördüğünüzde gıptayla bakmaz
mısınız? Dostun getirdiği yer de öyle bir yerdir ki normalle normal, deliyle
deli olabilirsin. Tabi, gerçekten deli olduğunu söyleyebilecek kadar cesur
birini bulabilirsen - bu da tamamen ayrı bir yazının konusu.
Baloncunun elinden kayarak göğe
ağıp giden balonlar görmüşsünüzdür. Dost tam da o ağma anında ipinizi tutup
baloncuya sizi teslim eden kişidir belki. Hep uçma arzunuzun farkındaysa da
sizi sağlama alma isteğinden -Belki deyişimi de mazur görün, bazısı ipini
sağlama almayı yeğlese de bazı kimse o balonlarla yükselip gitmek de
isteyebilir. Dost dediğinse sen göğe yükselmek istiyorsan seninle yükselebilme
fedakarlığına sahiptir. Sana kendi mantığı ve doğrularıyla değil; ihtiyacın
olanla yaklaşabilendir. Bu yüzdendir ellerinin onarıcı olması... İhtiyacın
olanı anlamasındandır. Şimdi kaç tane gerçek dostumuz var düşünelim. Gidip
öpelim mi onarıcı ve sahici ellerinden? Sizi bilmem ama ben gittim bile...
Not: Yazı
boyunca düşündüğüm dostum Gönül'ümdür. Yazımı Gönül'e ithaf ederek... Siz evrensel
okuyun yine de : )