Arnavut
kaldırımlardan Eyüp Tepesi’ne doğru mezarlıkların içinden geçerken, sol tarafta
üstat Necip Fazıl’a uğrayıp gereken vazifemizi yaptıktan sonra sükûnetli yolda
mezarların içinden tepeye ulaştık. Sabahın ilk ışıkları üstümüze düşerken
etrafta kimsecikler yoktu. Denize nazır bir masa seçip iki çay söyledik.
Çaylarımızı yudumlarken gözlerimin amansız bir boşluğa daldığını sorduğu sual
ile anladım.
“Buldun mu?”
diye bir soru yöneltti.
“Neyi?” dedim.
“Aradığını” dedi.
“Bulmak için ilk
önce kaybetmek gerek” dedim.
“Peki, kaybettin
mi?” dedi.
“Hiç ulaşamadım
ki zaten” dedim.
“Arayanlar
bulamamıştır; ama bulanlar arayanlardır.” dedi.
Uzun bir
sessizlik oldu. Sadece çay yudumlanıyordu. Güneş kendini yavaş yavaş
hissettirmeye başlıyordu. Yeryüzünün uyanmaya yakın vaktine doğru zaman ağır
ağır ilerliyordu. Ortamın durumundan mı ruhaniyetinden mi bilinmez, zaman sanki
hiç ilerlemiyordu.
Yine
cevaplanması zor bir soru yöneltti: “Sence aşk nedir?”
“Aşk göreceli
bir kavram, onu kelimelerle ifade etmek zor. Amma velâkin bu birisine duyulan
aşk ise naçizane fikrim serden geçmenin adıdır aşk. O yokken, her an o varmış
gibi davranmak. Göz bebeklerine kadar işletip nereye baksan onu görmektir. Hatta
göz kapaklarının açılıp kapandığındaki siyahlığında onu görmek. Onsuz nefes
darlığı çekmek gibi bir şey, hiçbir şeyin unutturamadığı gibi bilakis her şeyin
hatırlattığı bir duygudur.” diye cevapladım.
“Peki, bu
kadar değerli olan duygular, sence ölümlü bir varlığa verilebilir mi?” diye
sorunca buna cevabım olmadı. Sorunun cevabını biliyordu;
ama benden duymak istemişti.
Hepsi buydu
mesele biz aşk denilince hemen aklımıza bir kadın geliyor, kadınların ise
erkek. Aslında bize bu kadar güzelliği bahşeden bir Yaratıcıya âşık olmamız lazım.
Ölümlü olana aşk verilmezmiş. Nefsi ve hissi işlerin sonunun hüsran olduğunu
anlayamamıştım. Hz. Züleyha, Hz. Yusuf’la evlenince o güzelliğe bakıp “Sen bu
kadar güzelsen seni Yaratan acep ne kadar güzeldir!” deyip aşkını tamamı
kendini yaratan Rabbine veriyor. Leyla’sına ulaşan Mecnun, “Sen Leyla isen
benim içimdeki Leyla kim?” diyerekten onu kabul etmiyor. Leyla’dan Mevlâ’ya bir
yol oluyor. İbnü’l-Arabî Hazretleri çok güzel anlatıyor İlâhî Aşk kitabında.
Ondan
dolayıdır ki biz aşkı yanlış yerde aradık. Bize bizden daha yakın olanı unutup
çok uzak yerlere baktık. Masivaya
âşık olan, gün gelir perde kalkıp gerçek aşkla hemhal olduğunda asıl aşkın
tadını alır.