Üzerinde yaşadığımız
dünyaya ne kadar da kin tutuyoruz farkında mısınız?!
Sanki karşımızda bir düşman var. Bize ciddi bir zararı
dokunmuş...
Ve intikam almak istiyor gibiyiz...
Daha birkaç hafta evvel Karadeniz'de 4 ilde ve 69 ayrı bölgede
aynı anda kontrolü çok zor bir yangın çıktı. Binlerce fındık bahçeleri ve 90
hektarlık alan yandı kül oldu.
90 hektarlık alan, yani 7500 adet futbol sahasına bedel...
Kırıkkale'mizin Bahşılı ilçesinin Büyük Sarıkaya Köyü'nde bulunan
ve sit alanı olarak belirlenmiş olan yerde, tarihi mağara ve höyüklerin
bulunduğu, doğal güzelliklerin olduğu kayalıklarda, taş ocağı açılmasına
çalışılıyor.
Onca mezra, tarihi güzellikler yok edilmek isteniyor.
Peki ne uğruna?!...
Ve değer mi o güzellikleri yok etmeye...
Tüm devletler Ortadoğu'daki petrol yataklarına göz dikedursun,
Avustralya'da Eylül ayından beri ormanlar, evler çayır çayır yanıyor...
Hem de öyle böyle bir yangın değil...
5milyon hektarlık alanın yandığı, 500 milyon hayvanın yanarak can verdiği,
ekolojik dengeleri bozacak, iklimleri değişikliğe uğratacak cinsten....
Yani bu facia, sadece Avustralya'da yaşayan insanları ilgilendirmiyor.
Bu gezegen üzerinde yaşayan herkesi kapsıyor.
Tabi bu içler acısı durum, yüreklerimizi de yakarken,
Avustralya hükümetinin sırf su kaynaklarını tüketiyor diye 10.000 devenin
katledilmesi için aldığı karar karşısında ise buz kesildik adeta.
Avustralya, dünyanın en çok havuzlu evleri olan ülkesi.
Milyonlarca ton su, havuz temizliği esnasında heba oluyor ve su kaynakları hiç
dikkate alınmıyor. Fakat söz konusu hayvan katliamı olunca tereddüt bile
edilmiyor. Hayat kaynağı olan su, zavallı hayvancağızların sonlarını getiriyor.
Yemen'de, Arakan'da, Somali'de insanlar yiyecek bir dilim ekmeğe
muhtaçken, bir parça et bulamayıp açlıktan ölürlerken, binlerce deve vurulup
heba oluyor.
En azından oralara gönderilip bir insanlık örneği yapılabilir...
Allah'ın insanoğlu için sunduğu nimetleri, canlıları, maalesef
ki, üç kuruşluk menfaatlerimiz için keyfiye helak ediyoruz.
Sanki sadece kendimize aitmiş gibi...
Kendi elimizle ciğerlerimizi temizleyen ormanları, doğayı yok
ediyoruz.
Etinden, sütünden faydalandığımız veya bu dünyada farklı
farklı görevle yaratılmış olan hayvanlara zulmediyoruz.
Köylüler defalarca uyarılmalarına rağmen, içindeki canlıları ve toprağın
alüvyon kaybını umursamadan anızları yakıyor....
Denizlere binlerce ton
plâstik atılıyor ve milyonlarca deniz canlısı yuttuğu plâstik yüzünden
ölüyor...
Uzmanların ozon
tabakası için risk oluşturan kimyasalların yasaklanması gerektiğini söylemesine
rağmen daha fazla üretiliyor.
Üzerinde yaşadığımız
gezegene, dünyamıza o kadar çok zararlar veriliyor ki....
Ne için?...
Hangi amaçla?...
Nereye götüreceğiz?...
Kimler ne götürmüş bu
dünyadan?...
Bu doğaya, bu dünyaya, bu canlılara bu kadar hırs, bu kadar kin niye?...
Oysa ki, doğaya verdiğimiz zararla kendi vücudumuzu hasta
ediyoruz.
Geleceğimizi yok
ediyoruz....
Nesillerimize bir
enkaz bırakıyoruz..
FARKINDA MISINIZ?...
Cahit Zarifoğlu, çok beğendiğim, manidar bir şiirinde der ki;
Burası dünya!
Ne çok kıymetlendirdik.
Oysa bir tarla idi;
Ekip biçip gidecektik.
Malesef "BİZ BÜYÜDÜK VE KİRLENDİ DÜNYA"!...