Kaliforniya Long Beach’te bir lisedeyiz.
Bu okul prestijli bir okul iken ‘gönüllü bütünleşme projesi’ kapsamında
çete üyesi öğrencilerin de kaydedilmesiyle “iyi” öğrencilerinin büyük
çoğunluğunu kaybetmiş, silahlı çete üyesi öğrencileriyle kamplara bölünmüş
hapishaneyi andıran belalı bir okul. Bu okul içinde de, ıslah evinden yeni
çıkmış, yerinin belli olması için sinyal bilekliği takan, ‘ya okula ya da
askeri kampa gidersiniz’ şeklinde tercihte bulunması istendiği için zorunlu
olarak okulu seçmiş öğrencilerden kurulu 302 no’lu sınıftayız. Sınıfta
Afro Amerikalılar, Beyazlar, Kampoçyalılar, Çinliler, Hispanikler’den yani
Anglosakson-Beyaz-Protestan (WASP) ideolojisini benimsemiş ABD tarafından
parazit olarak görülen tüm kültürlerden öğrenci bulunduğu gibi
bunların her biri de birbirine düşman çete üyelerinden oluşuyor.
Edebiyat öğretmeni olan Erin Gruwell öğretmenlik
mesleğine adım attığı ilk gün, öğrencilerine bildiği tüm doğruları
anlatabilecek olmanın heyecanı ve mutluluğuyla sürekli gülümseyen yüzünde
güller açarak ilk dersine 302 no’lu bu sınıfta girer. Bayan Gruwell,
sivil haklar savunucusu babasından etkilenerek büyümüş, çocukken Los Angeles
isyanlarını TV’den izleyip hukuk okumak istemiş fakat o çocukları mahkeme salonunda savunmanın
savaşı kaybetmek anlamına geleceğini fark ettiğinden asıl savaşın sınıfta
verilmesine kanaat getirerek öğretmen olmaya karar veren sıra dışı bir
idealistliğe sahip bir kişi. Gruwell’in idealistliği ve öğrencileri
kazanmaya yönelik çabalarına ve uygulamalarına gerek kızını koruma güdüsüyle
babası ve ailesini ihmal etme pahasına bu çocuklarla ilgilenmesini bir türlü anlayamayan
kocası gerekse de ‘böyle gelmiş böyle gider’ yaklaşımına sahip okul yönetimi
tarafından sürekli ket vurulmaya çalışılır. Babası tarafından eğitime
değer vermeyen insanlar için yeteneklerini köreltmekle suçlanırken,
statükocu, önyargılı ve kendini yenileyememiş öğretmenler tarafından da ‘eninde
sonunda bırakıyorlar, o yüzden çok kasma, kendini yıpratma’ tarzı
frenlemelere maruz kalır.
Böylesi bir sınıf ortamında, destekten yoksun bir durumda tüm
deneyimsizliğiyle Gruwell ne yapacaktır, öğrencilerine nasıl
yaklaşacak, onları nasıl kazanacaktır? Öğretmen dâhil her türlü otoriteden
nefret eden, okula zoraki gelmiş öğrencilerden oluşan, karmaşa ve kavga dolu
sınıfta işi pek de kolay olmayacaktır.
Daha ilk derste, duvara toslayacağının farkında olmayan Gruwell, tüm
naifliğiyle çete savaşlarının kötülüğünden bahsetmeye çalışırken öğrencilerin
sert reaksiyonu ile karşılaşır ve şöyle bir diyalog gelişir;
‘’Sen hiçbir şey bilmiyorsun. Bizim
çektiğimiz acıyı bilmiyorsun. Yaşam tarzımıza saygı duymuyorsun. Bizi buraya
sokup bu gramer saçmalığını öğretiyorsun ama buradan çıkınca yine sokaklara
dönüyoruz. Hayatımızda fark yaratacak ne yapıyorsun ki?’’
‘’Saygı görmediğini söylüyorsun, olabilir.
Saygı görmek için saygı göstermek zorundasın.’’
‘’Sana neden saygı duyayım? Öğretmen
olduğun için mi? Beyazlar hep saygı duyulmayı bekler, çok hak ediyorlarmış
gibi.’’
‘’Ben bir öğretmenim rengim önemli değil’’
‘’Renk çok önemli. Ne hak ettiğine,
istediğini hak edip etmediğine böyle karar veriliyor. Beyazlar dünyayı
yönettiğini mi sanıyor. Beyazlardan nefret ediyorum.’’
‘’Benden de mi?’’
‘’Evet ‘’
‘’Beni tanımıyorsun.’’
‘’Ne yapabileceğini biliyorum. Beyaz polislerin
arkadaşımı, elini cebine attı diye, vurduğunu gördüm. Beyaz polislerin sebepsiz
yere sırf öyle istedikleri için babamı götürdüklerini gördüm, bunu
yapabildikleri için. Yapabiliyorlar da beyaz oldukları için. O yüzden
beyazlardan ilk görüşte nefret ederim.’’ Afro Amerikalı diğer bir öğrenci de, kendi
rengindekilerin ancak beyazları eğlendirebildiği ölçüde paraya ve saygıya
erişebildiğini ayrıca ırkî bir mücadele için ölümün nasıl kutsandığını şu
çarpıcı cümlelerle ifade eder;
‘’Bu dünyada benim rengimde olup da
cebinde parası olan ya rap yapıyor, ya top sürüyor. Burada benim için ne var?
Ben 18’imi görebildiğim için şanslıyım. Biz savaştayız. Bize ait olanı korumak
adına ölmekten korkmuyoruz. Bu uğurda ölünce saygı görürsün savaşçılar gibi.’’
Egemen ideoloji tarafından yok sayılmış,
bırakın sosyolojinin konusu edilmeyi alt kültür olarak görülüp etnoloji veya
antropolojinin konusu olarak irdelenmiş, hakikati tekeline alan Batı modernizmi
tarafından kültürel şiddete uğramış, ‘çevre’ veya ‘öteki’ olarak tanımlanarak
dışlanmaya maruz bırakılmış, entegrasyondan ziyade asimilasyona tabi tutulduğu
için de kendi kimliğinin ve kültürünün ırkçısı haline getirilmiş öğrenciler tarafından şiddetli bir tepki
gören Gruwell farklı yöntemler denemeye karar verecektir.Homeros’la İlyada ile
ilgilerini çekemeyeceğini gördüğü öğrencilerin ruhuna hitap edebilmek için popüler
rap sanatçılarının, tüm öğrencilerin ezbere bildikleri, şarkı sözleri üzerinden
ders işlemeye başlamış, hafiften de olsa ilgilerini çekmeyi başarmıştır.
Öğrencilerin empati yapmalarını, birçok ortak yönleri olduğunu ve
birbirlerinden hiç farkları olmadığını göstermek amacıyla uyguladığı çizgi
oyunu adlı etkinlik oldukça yaratıcıdır: Birbirine düşman öğrencileri
karşılıklı sıraya dizip aralarına bir şerit çekip sorular sorar. Sorduğu soru
öğrenciye uyarsa çizginin üstüne doğru ilerler ve diğer soru için yerine geçer.
Sorular ortak yönleri öne çıkarmaya, birbirlerini anlamaya yöneliktir;
‘’Kaçınız Snoop Dogg’un son albümünü
aldı’’, ‘’Kaçınız
toplu konutlarda yaşıyor’’ gibi sorularla başlayıp giderek
bireyselleşen ve yüreklerine işleyen sorularla devam eder;
‘’Kaçınız çete üyesi tanıyor?’’
‘’Arkadaşını çete savaşında kaybedenler
çizgiye bassın’’
‘’Birden çok arkadaşını çete savaşına
kurban verenler çizgide kalsın?’’
Öğrenciler oldukça etkilenmiştir…
Öğretmenin uyguladığı etkili yöntemlerden biri de bütün öğrenciler için
kendilerini ifade etmeleri amacıyla birer defter hazırlamasıydı. Herkesin bir
hikâyesi olduğunu, kendi kendilerine bile olsa bunu anlatmanın önemli olduğunu
belirterek bu defterlere her gün bir şeyler yazmalarını ister. Öğrenciler yavaş
yavaş takım ruhu kazanmaya başlarken okul yönetimi ve kıdemli öğretmenler de
destek olmak bir yana ona engel olmaya çalışırlar. ‘Bir insanın eğitim
almayı istemesini sağlayamazsın. Yapabileceğin en iyi şey itaat etmelerini
sağlayıp disipline etmek. O zaman büyük bir başarı elde etmiş olursun.’anlayışıyla
hem okul idaresi hem kıdemli öğretmenler onları kendi kaderlerine terk ederler
ve sürekli engel olurlar. okul idaresi, inanmadıkları ‘gönüllü bütünleşme reformu’ adı
altında seçkin okullarına çete üyesi çocukların gelmesiyle nitelikli
öğrencilerin dörtte üçünün gittiğini, okulun hapishaneye döndüğünü, bundan da
bu öğrencilerin sorumlu olduğunu düşünüyor. Sorunun eğitim sisteminden kaynaklandığını, o insanları bu hale getirenin
üstünde oturduğu sistem olduğunu ise aklının ucundan bile geçirmediği gibi bu
öğrencileri kazanmak, ıslah etmek, bataklıktan çekip çıkarmak gibi bir dertleri
de yok. Sızlanmak ve sürekli birilerini suçlamak tek yapılan aktivite. Bunlar
aynı zamanda ülkemizde yabancısı olmadığımız, sürekli yanlış diye olanı
eleştiren ve küfreden, onu da başım derde girer korkusuyla gizli saklı
yapabilen, güvenli sığınak olarak görülen yetkili o günkü iktidar kimdeyse onu
destekleyen sendikaya kapılanıp etliye sütlüye karışmamayı başararak yapılan
öğretmenlik türünü hatırlatan yaklaşımlardı.Pes etmemeyi,ayrım yapılmaması
gerektiğini anlatsada asıl insanların birbirlerine temiz ve samimi önyargısız
duygularla bağlandığı zaman dünyanın daha iyi ve yaşanabilir bir yer
olduğunu,insanları düşüncesinden,derisinin renginden,geldiği ülkeden dolayı
ayrım yapılmadan farkındalık oluşturarak bu gezegeni hırs ve ötekileştirmenin
olmadığı yer haline getirebiliriz eğitim sayesinde.
Şuayip
BÜTÜN