Rahmetle yâd ettiğim, kendisi ile
tanışmak nasip olmayan, amma velâkin büyüklerimden örnek olarak dinlediğim,
Mahir İZ hocam; maaşını alınca belirli bir kısmını ayırıp, fakirlere zekât
olarak verince arkadaşı “Hocam zaten sen zor geçiniyorsun bir sürü derdin var
vermen gerekmiyor” deyince “Onlar vermek istemeyenler için bahanedir” diyor.
Hayatı boyunca yazlık ve kışlık olarak iki takım diktirir, yaz gelince
kışlıkları hediye edermiş, kış gelince yazlıkları hediye edermiş. Bunları
öğrendiğim zaman gardolaba bakınca hicap duyuyorum. Kendisi zor durumda olduğu
hâlde kendisinden daha zor olanları düşünmek bir erdemliktir. Onların hâlleri
ile hemhal olmak insanlığın gerektiği bir hâldir. Bizim gibi insanlar o gibi
güzel insanların yaptıklarını pek anlamaz oldu. İşin hep söyleşi kısmında
olduk. Yaşamamıza bir nebze etki ettiremedik.
Hepimizin neredeyse onca eşyası
var. Ve gereksiz o kadar malzememiz var ki... Bazıları olmasa da olur
diyeceğimiz, fütursuzca harcadığımız maddiyatımız var. Yaptığımız o kadar
müsrifçe harcamaların daha değerli yerlerde harcanabildiğini göremedik. Acaba
bizleri görmemeleri için yanlış yönlendirenler mi var bilemedik ya da bilmek
istemedik. Konumumuz gereği hep bir memnunsuzluk var hayatımızda. Hep bir üst
kademeye, hep iyi olsun demeye, neden benim yok diye serzenişte yakındığımız
olduğu bir memnuniyetsizlik hâsıl oluyor. Eldekinin kıymetini bilmeden yaşam
biçimi oluşmaya başlıyor. Ne yazık ki elden gidince kıymetli oluyor.
Mühim olan eldeki imkânlar
dairesinde bir yaşam biçimlendirebilmek. Üstü değil de alt kısmı
düşünebildiğimiz zaman daha mutlu olabileceğimizi sanıyorum. Yaşam bir tiyatro
ise bizler birer oyuncuyuz, senaryo ne ise biz onları oynamak
mecburiyetindeyiz. Ve perde kapandığı zaman son nokta konulmuş olur. Onun içindir
ki para ile satın almayacağımız değerlerin kıymetini bilmek gerekir. Kıymet
verdiklerimize dönüp bakmak gerekir.